“Alak Suresi’nde Yaratılış ve İslami Mücadele”
Muş Özgür-Der’de “Alak Suresi’nde Yaratılış ve İslami Mücadele” Konusu Ele Alındı.
Muş Özgür-Der'de "Tefsir Sohbetleri" 2015-2016 programı nüzul sırasına göre ilk sure olan Alak suresinin tefsiri ile başladı. Sureyi anlatan İkram Filiz, bu sûrenin ilk ayetlerinin; Kur'an-ı Kerîm'in ilk nazil olan ayetleri olduğunu bu sureye, ikra kelimesiyle başladığı için İkra suresi de denildiğini ifade etti. Filiz sözlerini şöyle sürdürdü:
Her işe Allah'ın adıyla başlanması gerekir. İnsanlara kalemi ve bilmediğini Allah öğretmiştir. Okumak ve ilim sahibi olmak farzdır. Okumayınca insan azar. Kendisini Allah'a muhtaç hissetmeyen kişi ona asi olur. Son dönüş yine Allah'a olacaktır. Hak yolda olanları en-gelleyenler ve bu durumdan vazgeçmeyenler ebedî alemde cezalandırılacaklardır. Gâfillere uyulmaması gerekir. Allah'a secde edip ona yakın olmak kul için bir vazifedir. Sure vahiy düzenini ve vahiy medeniyetini insanoğluna ilk tanıtan sure olarak İslâm ve Kur'an'ın insanı ve dolayısıyla bütün toplumu olgunlaştırdığını bu ilk mesajla bildirmektedir. Okumanın ve ilmin ilk temeli Allah'ı tanımaktır. Bu, İslâm'ın ilk temeli olduğu gibi ilmin de esasıdır. Kur'anî mesajın "Oku!" emriyle başlaması, vahyin ve İslâm'ın okumaya ve ilme verdiği önemi en güzel bir şekilde yansıtmaktadır. Ayrıca ilmin ve dünya nimetlerinin insanı hak yoldan ve Allah'a tam anlamıyla bir kul olmaktan alıkoyması muhtemel olduğu için, bunun ancak Allah'a ibadet ile tamamlanacağı ve ilim ile ibadetin birbirlerinden ayrılmaz unsurlar olduğu da surenin ilk ve son ayetleri arasındaki insicâmdan anlaşılmaktadır.
Rasulullah'ın dönemindeki toplum alabildiğine vahşi, alabildiğine cahil, âdeta cehaletin zirvesinde bir toplum idi. İnsanlar kulluk ve rubûbiyette ortaklık içindeler… O kadar Rabb var ki toplumda, kim kul, kim Rabb belli değil. Tanrılar ve kullar sarmaş dolaş yaşamaktadır. Hiç kimse kulluğundan veya yaratılışından haberdar değil. Nasıl var oldular? Kendilerini kim var etti? Kim yarattı? Nasıl meydana geldiler? Bu dünya, bu kâinat, bu varlar, bu varlıklar nasıl meydana geldi, kimse bilmiyor, kimse düşünmüyor. Herkes kendilerinin bilgi sahibi olduklarını zannediyor. Bütün bunları kendilerinden biliyorlar. İşte böyle bir topluma, hem de uzun bir süre kendilerine vahiy gelmeyen bir bölgeye ilk gelen vahiy "Oku!" diye başlıyor.
Kur'an'ın okunmasından maksat tedebbürdür. Yani düşünerek onun ne dediğini anlamaya çalışmak ve hayatı onunla düzenlemektir. Hz. Ali efendimiz buyurur ki: "Anlamayarak yapılan ibadette ve düşünülmeden gerçekleştirilen kıraatte hayır yoktur."
Vahyin ilk bölümünde, Kur'an'ın ilk gelen ayetinde insanın "alak"tan yani bir kan pıhtısından yaratıldığı gündeme gelmektedir. Alak, kan pıhtısı demektir. Daha sonra gelecek 39. sûrede ancak insanın topraktan yaratıldığı bildirilecektir. Bunun ikisi de doğrudur. Yani insan hem bir kan pıhtısından hem de topraktan yaratılmıştır. Ama insanın topraktan yaratılması konusu gaybî bir konudur. Herkesin bilmediği bir konudur. Eğer Rabbimiz insanların henüz vahiyle yeni tanıştıkları bu ilk dönemlerde böyle gaybî bir konuyu, yani insanların topraktan yaratıldıklarını gündeme getirseydi, belki de o günün Mekkelileri ortalığı velveleye verebileceklerdi. Onun içindir ki her ikisi de doğru olmakla birlikte Rabbimiz ilk vahiyle kimsenin inkâr edemeyeceği bir şeyle karşılarına çıkarıyordu konuyu. Güneş gibi, ay gibi açık ve net, kimsenin itiraz edemeyeceği, insanların reddedemeyecekleri bir yönüyle insanın yaratılışını gündeme getiriyor ve ötekisini insanların îmanlarının, teslimiyetlerinin kökleşeceği
suhuflar ve tüm kitaplar bize kalem vasıtasıyla ulaşmıştır. Bilgilenme âmili kalemdir. Öyleyse bu Rabbimizin bize en büyük nîmetlerinden birisidir. Çünkü biz insanlar için en büyük nîmet vahiy nîmetidir, kitap nîmetidir. Eğer kalem vasıtasıyla, kitap vasıtasıyla bizlere vahiy ulaşmasaydı, dünyadaki hiçbir nîmetten istifâde etme imkânımız olmayacaktı.
Bu sure, Rasulullah efendimizin Kâbe'nin avlusunda namaz kılmaya başladığı ve Ebu Cehil'in de kendisini bundan menetmeye çalıştığı dönemi anlatır. Bu ayet sebebiyle Firavunla Ebu Cehil mukayese edilmiş, ayetin ifâdeleri doğrultusunda da Ebu Cehil'in Firavun'dan daha şedit bir alçak olduğu ispat edilmiştir. Bunların her ikisi de tâğuttur. Ama Ebu Cehil'in tâğutluğu Firavununkinden daha şiddetlidir.
Alak suresinde Rasulullah'a şu soru sorulur: "Sen, namaz kılan kulu bundan menedeni gördün mü?" Sen şu namaz kılan bir kulu bundan engellemeye çalışanı, namaza engel koyanı, namazdan nehy edeni gördün mü? Bir baksana şu Allah kulunun namazına engel olmaya çalışıp, onunla namaz arasına barikatlar koymaya sa'y edene. Bu ayetler de Ebu Cehil ve onun gibi kıyâmete kadar namaz kılanı engellemeye soyunan, dini yalanlayıp ondan yüz çeviren tâğutları anlatır.
Bu surede namazı engelleyenler anlatılıyor. Namazı engelleyenlerin Ebu Cehil olduğu, tâğut olduğu anlatılıyor. Bilelim ki namazı engelleyen herkes ve her şey tâğuttur. Takvayı engelleyen, Allah kullarının Allah'ın istediği gibi bir hayat yaşamalarını engelleyen, Allah kullarını Allah'ın Kitabında istediği bir hayatı yaşamaktan engelleyen, Allah'ın yasalarını uygulamak isteyen, Allah'ın istediği gibi giyinmek, Allah'ın istediği gibi okumak isteyen kimselere yasaklar koyan herkes tâğuttur.
Surede namazı yasaklayan kişiye şöyle bir tehdit söz konusudur: "Ama bundan vazgeçmezse, andolsun ki, onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman, kafadarlarını çağırsın, Biz de zebanileri çağıracağız. Ey doğru yolda olan! Sakın ona uyma; sen secde et, Rabbine yaklaş." Böyle yapanlar, böyle yaşayanlar, bu şekilde namaza engel olanlar, namaz kılanları, Allah'a kul olmaya çalışanları engellemeye çalışanlar eğer buna bir son vermezlerse, eğer bu tavırlarından vazgeçip Allah'la savaşa bir son vermezlerse, müminlerin namazlarını engellemeye devam ederlerse, bu Ebu Cehiller, bu çağdaş tâğutlar Müslümanları takvayı ve namazı icradan alıkoyma işini sürdürecek olurlarsa andolsun ki biz onu ve onun gibileri alınlarından tutup sürükleyeceğiz. O yalancı, o günahkâr perçemlerinden tutup yerden yere vuracak ve rezil rüsva edeceğiz onları. Onlar o zaman tüm güçlerini, tüm dostlarını, tüm avenelerini, tüm bakanlarını, dekanlarını, tüm askerlerini çağırsalar da biz yapacağımızı yaparız. Onlar yandaşlarını çağırsınlar, biz de Zebanilerimizi çağırırız.
Namazı engellemeye çalışanlara karşı sure, şu ilahi emirle son bulmaktadır: Rabbine secde et ve yaklaş!