Tevhid ve Müslüman Genç Dergileri Konuşuldu
Ümraniye Özgür-Der Şubesi’nde 14 Şubat Pazartesi akşamı Hamza Türkmen tarafından Tevhid ve Müslüman Genç Dergileri değerlendirildi.
Ümraniye Özgür-Der Şubesi'nde 14 Şubat Pazartesi akşamı Hamza Türkmen tarafından Tevhid ve Müslüman Genç Dergileri değerlendirildi.
Türkmen'in 1990'ın başında çıkmaya başlayan Tevhid Dergisi'ni anlatımı özetle şöyleydi:
Türkiye'de tevhidi uyanış sürecinin etkisindeki gençleri öncelikli hedef konusunda daha çok 12 Eylül 1980 öncesinde çıkartılan Şura, Tevhid, İslami Hareket, Akıncılar, Hicret dergileri yönlendirmişti. Bu dergilerde de ön plana çıkan stratejik anlayışa göre İslami mücadele devrim ve devlet hedefine yönelmeliydi. Bu söylemin ön plana çıktığı dönemlerde tam da arzu edilen bir gelişme olarak İran İslam Devrimi gerçekleşmişti. İlk aylar hatta yıllar arzu edilen hedef doğrultusunda bu örneklik büyük bir duyarlılık oluşturdu. Devrim özlemi ön plana çıkan tevhidi uyanış sürecinden etkilenen büyük bir kısım genç bu pratiğin siyasi ve fikri ölçülerini kavramaya çalışırken, diğer büyük bir kısmı ise İran'ın Şii yapısının ön plana çıktığı tartışmaları içinde komünist Rus rejiminin başlattığı Afganistan işgaline karşı Müslümanların direnişini Sünni saiklerle daha ön plana çıkartmaya başladı. Türkiyeli Müslümanların devrim ve devlet özlemi daha çok Türkiye dışı gelişmeler üzerinden oluyordu. Ve giderek bu ilginin iki ana ekseni ortaya çıktı. İran tecrübesini önceleyenler ve Afganistan tecrübesini önceleyenler.
Devrim ve devlet hedefi konusunda İran tecrübesini önceleyenler 1980'lerin ortalarından sonra bu çizgide çıkartılan İstiklal ve Şehadet dergilerini okudular. Bu dergilerin müteşebbisi Nurettin Şirin'di. Daha sonra tevhidi uyanış süreci içinde yer almış önde gelen diğer kişilerle de oluşturdukları bir irtibat ve dayanışma zemini içinde 1990 Ocak ayı itibariyle aylık Tevhid dergisini çıkartmaya başladılar. Bu camianın önemli bir kısmı, 1980 öncesi İslami duyarlılığı öne çıkan Akıncılar bünyesinde Fatih Akıncılarına dayanıyordu. Derginin yayın yönetmeni Süleyman Gündüz'dü. Dünya ve İslam dergisi ile aynı tarihte çıkan bu derginin gündem yazısı Gündüz'ün ve bu camianın yakını olan Atasoy Müftüoğlu'nun üslubunu yansıtıyordu.
Derginin ilk gündem yazısı bir tür derginin kimliğini ve takip edeceği yayın müfredatını da yansıtıyordu. Buna göre dünya sisteminin ve insanlığın buhranda olduğu belirtiliyordu. İslam dünyasının ise düşünce ve davranış alanında derin bir asabiye içinde bulunduğu, günümüz dünyasında en dar perspektife sahip olduğu ve ulusal sistemler tarafından yönlendirildikleri vurgulanıyordu. Bu kuşatmaya ve emperyalizme İslam dünyasında ilk cevap İran İslam Devrimi tarafından verilmişti ve bu süreçle birlikte toplumsal ve siyasal nitelikli bir yapının mümkün olduğu gösterilmiş, uluslararası kurallara bağlı kalmanın zorunluluk olmadığı ortaya konulmuştu. Ancak yüzyıllardır yaşanan yanlışları tekrar etmemek için İslami evrensel zeminlerde, evrensel ilke ve değerleriyle savunmak ve kurumlaştırmak gerekiyordu. İşte Tevhid dergisi de kendini geçmiş kültür metinleriyle sınırlamayacak, alaturka bir İslami ufku aşacak yeni bir dil inşası için çıkıyordu.
Dergi, ilk önceleri Türkiye'deki tevhidi uyanış sürecinde kazanılan İslami dil ile İran Devrimi tecrübesini cem ederek çıkmıştı. Türkiye'deki 141-143 ve 163. madde zulmünden Kürt halkının imhası ve Kürt sorununa, başörtüsü mücadelesinden AT ile yani daha sonra dönüştüğü haliyle AB ile ilişkilere, Afganistan direnişinden Doğu Bloğu'ndaki çözülme ve Perestroika stratejilerine, uluslararası holdinglerin gücü ve stratejilerine ve İslam dünyasındaki direniş hareketlerine kadar ilgimizi çeken birçok konuya, bahsi geçen tevhidi uyanış sürecinde kazanılmaya çalışılan İslami dil ve İran devrim tecrübesinin getirileriyle bakılıyor ve değerlendiriliyordu. Ali Bulaç, Hüseyin Hatemi, Atasoy Müftüoğlu, Mustafa İslamoğlu gibi isimlerden yararlanıldığı gibi İran İslam İnkılâbı çizgisini benimseyen bir çok kişinin çeviri yazılarına yer veriliyordu.
Türkiye'deki tevhidi uyanış sürecinin ürünü sayılacak kaygılarla yazılan yazılara ilk sayılarda yer verilmişti. Darultakrib çalışmalarının gündeme getirilmesi önemliydi. Cemil Aytekin'in "Yeni bir Batinilik Örneği", Serdan Üzmen'in "İslam'ın Sağcılaştırılması Çabalarına Katkı" başlığı ile Seyyid Hüseyin Nasr eleştirisi dikkat çeken bu türden yazılardı. Ayrıca usuli konuları önceleyen talebleri karşılamak için Farsça yazımlaş bazı önemli Kur'ani kavramların veya tefekkür ve fıkhetme konularındaki yazıların çevirileri de dikkat çekiyordu.
Ancak tüm bu aktarımlara rağmen, İmam Humeyni'nin SSCB Başkanı Gorbaçov'a yolladığı, materyalizmin çökmesi nedeniyle kendisini Kur'ani ölçülere değil de ruhçuluğa Muhiddin Arabi'ye, Suhreverdi'ye ve irfan havzalarına çağırdığı 1988 tarihli mektubu derginin ilk sayısında yayınlanmıştı. Bu mektubun içeriği, geçmiş kültür metinleriyle sınırlamamaktan ve alaturka bir İslami ufku aşmaktan bahseden ilk tanıtım ve gündem yazısının muhtevası ile çelişiyordu. Bu söylemle tevhidi uyanış sürecinde elde edilen kazanımlar arasını bulmaya çalışanlar oldu, Humeyni idealizmini seçenler oldu veya bu çizgiyi düşünsel olarak tamamen terk edenler oldu. Bu tartışmalar içinde İran İmamı'na biat ve Velayet-i Fakih tartışmaları eğreti bir gündem olarak öne çıktı. İran Şii havzalarının işgüzarlığı sonucunda da siyasi konudaki biat kültürü itikadi biat kültürüne ve Şiileştirme çabalarına tanıklık etti.
Tevhid dergisi son sayılarına doğru daha çok dünyadan ve Türkiye'den haber-yorum yazılarını ön plana çıkartmaya başladı. Bu içerik yönelimi ve ağırlığı Tevhid'i iki yıllık yayın hayatından sonra haftalık Selam gazetesine evirdi. Ama bu seyir kendi çizgisi içindeki usuli ve mezhebi farklılaşma çabaları, ayrışma ve çözülme sürecinin farklı bir boyutunu oluşturdu.
Türkmen'in 1991'in başında çıkmaya başlayan Müslüman Genç Dergisi'ni anlatımı da özetle şöyleydi:
Müslüman Genç Dergisi, 1980 öncesinde Nakşî İskenderpaşa çizgisinde bulunan, tevhidi uyanış sürecinden etkilenen ve Akıncılar geleneğinden gelen bir çalışmanın ürünüydü. Bu çizgi ve dergi 1980 yıllarının yarısından sonra Nakşî çizgiden kopmuş, açtıkları yayınevi ismi nedeniyle Rahmet grubu olarak nitelenmiş geniş bir camianın gençlik ve üniversite kolu olarak 1990 başında belirmişti. İslami duyarlılık adına geniş bir mücadele geleneğine sahip olan, özellikle İstanbul üniversitelerinde nicel olarak Müslüman gençler arasında çoğunluğu oluşturan bu çevre, kendini o dönemlerde ağırlık verdiği gençlik çalışmalarıyla ilgili bu dergi ile ifade etti.
O dönemde üniversitedeki tevhidi uyanış çizgisinin uzantısı olan Müslümanlar kendilerini 1975'te Düşünce ve Yeni Ölçü dergilerinde kullanılan ifadeyle Müslüman Gençlik olarak nitelendiriyorlardı. Dergi bu kullanım ile kendini ifade eden farklı cemaatlere rağmen, isim üzerinde "lik" takısını düşürerek daha sonra tartışmalara vesile olacak bir inhisarcılık yapmıştı. Çıkış yazısında da "Üniversitede Müslüman Gençlik diye ifade edilen, aslında birkaç bileşenden ama zihin ve hareket boyutuyla birbirine benzeyen öbeklerden oluşan" kesimin öncelendiği belirtiliyordu. Ayrıca Müslüman Gençlik'in haber ağını oluşturabilmenin ve gelişim-kültürlenme açısından enerji israfını önlemenin önemli olduğu vurgulanıyordu.
TC sisteme muhalefet ve dünyadaki İslami hareketleri ve olayları devrimci bir gözlükle okuma konusunda gayretleri olan dergi, gündemde olan İran tecrübesini önceleyenlerin aksine Afganistan tecrübesini öncelemekteydi. Tevhidi uyanış sürecinin ürünlerine açık olmakla beraber Şii asabiyeye Kur'an'ın muhkem ölçülerinden çok Sünni reflekslerle eleştiri getiriyordu. Daha sonra ayrışma yaşasa da ilk sayılarında Enelhakçı bir tasavvuf anlayışına da yer verebilmişti. Ama gerek emperyalist sisteme karşı ve gerekse Filistin, Afganistan, Keşmir, Bosna, Tacikistan, Irak, Cezayir gibi ülkelerdeki işbirlikçi sistemlere karşı verilen mücadele sürecini, Kürt sorununu, başörtüsü mücadelesini önceleyen ve İslami hareket öncülerini tanıtmayı amaçlayan bir yayın müfredatı takip etti.
Dergide mücadele fıkhı, tebliğ ve tebliğcinin önemi, ulus devletin ümmetçi bakış açısıyla eleştirisi gibi konular önemseniyordu. Dergi 22. sayısında İslami hareketin yeni oluşumlara dinamik bir şekilde hazırlanabilmesi, kontrollü bir legallik açılımı ve her türlü etkiden uzak bir olgunlaşma için illegallik laboratuarını seçtiklerini ve yayına ara verdiklerini açıkladı. Bu yaklaşım o dönemde sistemin takibat ve operasyonlarla ilgili baskıcı yanıyla da ilgiliydi.
Bu çizgiden gelen gençler 1998 senesi sonundan itibaren 3-4 sene içinde aylık olarak Yürüyüş dergisini yayınladılar. Gerek dini anlama ve usuli'd-din açısından gerekse siyasi ve metodik değerlendirmeler açısından Müslüman Genç yayın müfredatından daha ileri ve tevhidi esasları daha çok önemseyen bir dergi olan Yürüyüş, ne yazık ki camiadan yeteri kadar ilgi görmedi.
Nuri Özyurt / Haksöz-Haber