Özgür-Der'e Yeni Bir Halka Daha Eklendi
Türkiye'deki İslami uyanış sürecinin birikimi olan Kur'an neslini oluşturma nüveleri gittikçe örgütleniyor.
Türkiye'deki İslami uyanış sürecinin birikimi olan Kur'an neslini oluşturma nüveleri gittikçe örgütleniyor. Bu örgütlenmeye katılan son teşebbüs ise İstanbul'un Anadolu yakasında Ümraniye'de Özgür-Der Şubesinin açılımı ile hayat buldu ve Özgür-Der zincirine katılan güzel bir halka oldu.
Akşam saat 19.30'dan itibaren Ümraniye Belediyesi Kültür Merkezi'nde başlayan Ümraniye Şubesi Açılış Programı, Kadir ASLAN'ın okuduğu Kur'an'ı Kerim ve meali ile başladı. Aslan aynı zamanda programın sunuculuğunu da gerçekleştirdi.
Program Özgür-Der'in amaçlarını ve bazı faaliyetlerini ekrana yansıtan bir sinevizyon gösterimi ile başladı. Gösterimden sonra Özgür-Der Genel Başkanı Hülya ŞEKERCİ, Ümraniye Şubesi ile ilgili bir açılış konuşması yaptı. Şekerci konuşmasında 28 Şubat 1997'de tankların halkın üzerine yürütülmesiyle başlatılan darbe sürecinden toplumun her kesiminin etkilendiğini ve darbeciler tarafından başörtüsünün sembol bir hedef olarak seçildiğini belirtti. Ama bu baskı ve zulme karşı Müslümanların yılmadığını ve 28 Şubat'ın 10. yıldönümünde Özgür-Der'in 10. şubesini açtıklarını belirtti. Özgür-Der'in başörtüsü sorunu dışında da bir çok hak ihlaliyle ilgilendiğini, amaçlarının da illaki başarı elde etmek değil, yaşanan ve dayatılan her türlü zulüm ve cahiliyeye karşı tavır alarak ve hakkı gündeme getirerek toplumsal ibadetlerini yerine getirmek olduğunu vurguladı. Düşünce taleplerimizi hala rahatça açıklayamıyorsak 28 Şubat devam ediyor demektir, bunun son örneği de İLKAV'ın düzenlediği bir panalde eğitim hakkında düşünce açıklamasında bulunduğu için hakkında kapatılma davası açılmasıdır dedi. Ümraniye şubesinin de aynı ilke ve istikametin diğer çabaları gibi inşallah hak ve adalet mücadelesinin yükseltilmesinde sağlam bir zemin olacağını umduğunu belirtti ve Rabbimizin yardımını diledi.
Salonda yer bulamayanların dış salonda sinevizyon perdesine yansıtılan görüntülerden izlediği açılış programında sahne alan Grup YÜRÜYÜŞ müzik topluluğu, söyledikleri ezgilerle geceye heyecan kattılar.
Bu sırada misafirlere Özgür-Der Ümraniye Şubesi'nin 2007 faaliyetlerini gösteren bir broşür dağıtıldı. Broşürde 10 Mart Cumartesi gününden başlamak üzere her 15 günde bir akşam saatlerinde Çamlıca Kültür Merkezi'de "Kültürel Sürecimizin Muhasebesi" başlığı altında konferans ve panellerin; Ümraniye Ihlamurkuyu (Tepe üstü) Poyraz Sokak'taki dernek binasında da 12 Mart Pazartesi günü saat 13.00'de başlayacak ve 15 günde bir yapılacak bayanlara yönelik konferansların konu, tarih ve sunucuları yer alıyordu..
Sunucu, panele geçmeden önce Ankara'da İLKAV'ın kapatılma davasının başlayacağı 8 Mart günü Özgür-Der şubelerinin bu kapatma teşebbüsünü gerçekleştiren 28 Şubat zihniyetini protesto etmek için etkinlikler düzenleyeceklerini, İstanbul'da ise aynı gün saat 13.00'de Sirkeci Postanesi önünde bir basın açıklaması yapacaklarını duyurdu. Programın son bölümünde ise "Düşünce Özgürlüğü ve Müslümanlar" başlıklı panele geçildi. Paneli Özgür-Der Ümraniye Şube Başkanı Osman Nuri ÖZYURT kısa bir açılış konuşmasıyla başlattı ve konuşmacılara Türkiye'de özgürlükleri kısıtlayan bazı önemli baskı ve dayatmalar hakkında ne düşündüklerini sordu.
Panelde ilk olarak söz verilen Mehmet PAMAK, Kur'an'da geçen "dinde zorlamak yoktur", "dileyen inkar etsin dileyen iman etsin", "sen onları zorlayacak mısın" hitaplarına dikkat çekerek, vahyi bildirimlerin düşünce ve inanç özgürlüğü açısından herkesin kendini özgürce gerçekleştireceği bir vasata işaret ettiğini söyledi. Biz Müslümanların hilafet misyonu gereğince, özgürlüklerin güvencesi olmamız gerektiğini, hayata vahyi ölçülerle bakanların adaletin taşıyıcısı olduklarını belirtti. Pamak, İslami kimlikli bir insan hakları mücadele alanının, geçmiş süreçte boşaltıldığını; ama şu anda bu alanı Özgür-Der'in doldurduğunu ifade etti. Rejimin baskıcı ve tek tipleştirici dayatmalarını 28 Şubat darbesiyle güçlendirdiğini belirten Pamak, ezilenler ezenlere karşı mücadele etmezse süreç içinde karşı çıktıklarına benzeyeceklerini söyledikten sonra, 28 Şubat yasaklarının AKP Hükümeti döneminde de sürdüğünü, son olarak da Resmi ideolojinin eğitim üzerindeki baskısını gidermek için düzenledikleri bir panel nedeniyle vakıfları olan İLKAV'in bizzat 28 Şubat mağduru Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından soruşturmaya tabi tutulup kapatılması için suç duyurusunda bulunularak kapatılmak üzere mahkemeye sevkedildiğini belirtti. Darbeciler tarafından uslandırılıp terbiye edilenler, şimdi kendi mahallesinde olanları terbiye edip sistemle uzlaştırmaya yeltendiklerini; ancak cahili dayatmalar ve tehditlere rağmen zalimlere meyletmeyeceklerini, İslami kimliklerinden ve ilkelerinden taviz vermeyeceklerini, bunun da bedelini ödemeye hazır olduklarını vurguladı. Pamak biz şeref ve izzeti geçici dünya makamlarında ve izzetsizlerin yanında değil, şanı yüce ve yaratıcımız olan Allah'ın rızasında arıyoruz dedi.
Abdurrahman Dilipak ise özgürlüğün alanı, ölçüsü ve gerekliliği konusuyla ilgili görüşlerini dillendirdiği konuşmasında akıl iman ilişkisi üzerinde durdu. Dilipak'a göre aklımız yoksa imanımızda yoktu. Çünkü aklımız kadar iman edebilirdik. Ama bu gerçek, aklımızın hakikatın ölçüsü olduğunu göstermezdi. Dilipak aklımızı yaratılış gayesine göre kullanmamız gerektiğini, eğer bunu yaparsak işte o zaman aklın bize özgürlüğü getireceğini belirtti. Özgürlüğün şartı Lailaheillallah mesajına varmaktı. Dilipak özgürlüğün iki önemli şartının ise sahip olmak ve sahip olduğumuz şey hakkında rey veya fikir yürütebilmek olduğunu belirttikten sonra, düşünceye sınır koymanın fıtri ve İslami olmadığını; ancak küfür ve hakaretin düşünce olmadığını belirtti. İnsanların ne dediğini anlamak, yanlışları varsa düzeltmek ve kimliklerini tanımak için de mutlaka düşünce özgürlüğünün var olması gerekliliğine deyinen Dilipak; yalan bilgi ve müfsid haberlerin ahlaksızlık olduğunu, ancak bu saptırmaların yakın tehlike oluşturması halinde önleyici tedbirler alabileceğimizi söyledi.
Doğuştan getirilen ve fıtri bir hak olan özgürlükleri tehdit olarak algılayıp yok saymamız, cehennem ve cennet kapıları hakkında tayin edici olmaya çalışmamız anlamına geleceğini belirten Dilipak, bizden despot ve misyoner değil, tebliğci ve şahit olur dedi. Ayrıca "tebliğci olarak gereğince vahyi mesajı açıklarız, muhatabımız ister inanır ister inkar eder. Tebliğ etmek konusunda sürekli mükellefiyetimiz vardır, ama netice almak muhatabımızın tercihine kalmış bir şeydir. Biz mücadelemizde para ve iktidarı değil, Allah'ın rızasını murad ediyorsak aceleci veya fevri olmamalıyız" dedi. Dilipak, oturum başkanının Türkiye'deki hukuki uygulamalarla ilgili sorularına verdiği cevapta da, Ak Parti hükümeti döneminde bir çok alanda mesafe alınamadığını belirtti ve başörtüsü direnişi gibi çabaların belki zulüm uygulamalarını yıkmak konusunda mesafe katedemedi ama bu direnişler bizim kimliğimizi güçlendirdi ve bizi biz kıldı dedi.
Rıdvan KAYA ise sorunun sistemden ve resmi ideolojiden kaynaklandığını ifade ederek sistemin asıl sahiplerinin göz ardı edildiğini belirtti. Türkiye'deki militarizme dayalı sisteminin asıl sahibinin ordu olduğunu ve askerlerin sürekli olarak konumlarını tartışılmaz pozisyonda tutmaya devam ettiğini ifade etti. Siyasetçilerin, STK'ların, medyanın ise ordunun Türkiye'deki bu konumunu değiştirme çabası içinde olmadıkları gibi askerden gelen baskı, dayatmalar karşısında sürekli olarak acziyet içerisinde tavırlar sergilediklerini dile getirdi. Kaya, Yaşar Büyükanıt'ın son ABD ziyareti örneğini vererek, genel kurmay başkanının nihayetinde Başbakana bağlı bir memur olmasına rağmen Türkiye'de fiiliyatta Başbakan ve Cumhurbaşkanı'ndan daha üst konumda bir itibar, değer gördüğünün açıkladı. Ordu komutanlarının adeta yargılanmaz, dokunulmaz, ağzına bakılan Kral konumunda olduklarını belirtti.
Sistemin karakteristik özelliklerinden biri olan darbe geleneğinin hakim olduğu Türkiye'de on yılda bir siyasetin ve muhalif kesimlerin darbelerle bastırılmaya çalışıldığını ifade eden Rıdvan Kaya, darbe yapılmadığı zamanlarda ise sürekli olarak siyaset ve muhalif kesimler üzerinde darbe sobası gösterilerek korkunun içselleştirilerek zorbalıkların kanıksatılmaya çalışıldığını belirtti. Rıdvan Kaya Türkiye'de asıl yapılması gerekenin askeri vesayete net bir şekilde karşı çıkmak ve askerin hakim pozisyonunun geriletilmeye çalışılması olduğunu, bu konuda tavır göstermeyen özgürlük taleplerinin sahte olduğunu ifade etti.
Panel bitiminde ise Kadir ASLAN okuduğu dua içerikli ayet ve ayet mealleri ile oturumu kapattı.
Ümraniye, Üsküdar, Kartal bölgesinde belli bir dönemden beri tanışan veya yeni tanışılan ve çabaları, kaygıları, ilkeleri aynı istikamete yönelmiş insanların vahyi ölçüler çerçevesinde birleşmelerinden ve sosyal ibadetlerini yerine getirme sorumluluğundan kaynaklanan bu güzel teşebbüs için Rabbimizin yardımını niyaz diliyoruz.
Haksöz Haber