Özgür-Der Ümraniye Aylık Panelleri Başladı
Özgür-Der Ümraniye Şubesi 2008-2009 aylık paneller dizisine "Öncü Kur’an Neslinin İnşası- Mekke Dönemi-" ana başlığıyla dün akşam başladı. Sezonun birinci panelini Murat Kirişçi ve Kenan Levent "Kur’an Öncesi Dünya ve Mekke Ortamı" başlığı altında sundula
Aynı zamanda panelin müzakerecisi olup oturum başkanlığını da yapan Kenan Levent konunun önemine dönük vurgularla başladığı açılış konuşmasında Kur'an öncesi Mekke ve dünyanın yapısını bilmenin hem vahyi mesajı kavrama ve hem de ilk neslin karşılaştığı sorunların üstesinden gelmek için geliştirdiği mücadele yöntemi ve araçlarının öğrenilmesi açısından önemli olduğu söyledi. Esbabu'n-nüzul bilgisinin ve nüzul ortamının çeşitli riskler de barındırdığını hatırlatan Levent, ancak bu risklerin konunun önemini gölgeleyemeyeceğini ve dolayısıyla yaşadığımız ülke ve dünya sistemini tanımak ve tahlil etmek açısından da bunun hayati öneme haiz bir konu olduğunu söyledi.
Panelin tebliğcisi olarak söz alan ve çeşitli açılardan nüzul öncesi Mekke ortamına dönük bilgi ve aktarımlarda bulunan Murat Kirişçi geleneksel siyer literatürünün bu zaman dilimi bağlamında içerdiği eksiklere değinerek konu ekseninde pekte literatürün bulunmadığı söyledi. Çağdaş dönemde konuya dönük oluşan kaynakların da kısa bir tanıtımını yapan Kirişçi tebliğini (1) Fiziki yapı, (2) Etnik yapı, (3) dini yapı ve (4) idari yapı şıkları altında gerçekleştirdi.
1) Fiziki Yapı:
Fiziksel/jeolojik olarak Mekke'nin dağlarla çevrili ve ekip biçmeye elverişsiz bir yapıda olduğunu belirten Kirişçi Kur'an'ın da onun çorak yapısını teyit ettiğini söyledi. Mekke'nin aynı zamanda ticaret kervanlarının uğrak yeri olduğunu da hatırlatan Kirişçi Pazar ve panayırlarıyla da Mekke'nin ünlü olduğunu ifade ederek onun hayvan ve gıda pazarının da merkezi konumunda olduğunu söyledi. Mekke'deki mimariye de bu bağlamda değinen Kirişçi evlerin oldukça geniş yapıda olduğunu, ancak yükseklik bakımından Kâbe'yi aşmamasına özel bir ehemmiyet gösterildiğini belirterek Safa ve Merve mahallinde de Mekkelilerin ev yapmaktan çekindiklerini ifade etti. Kâbe'ye hürmet, çeşitli batıl dini telakkilerin varlığı ve ticari refleksi ise Kirişçi bunun başlıca nedenleri olarak zikretti.
2) Etnik Yapı:
Etnik açıdan Mekke'de Araplar ve Arap olmayanlar olarak genel iki kategoriden söz edilebileceğini belirten Kirişçi Mekke Arapları tarihinde özellikle de Huzaa ve Kureyş kabilelerinin etkin olduğunu söyledi. Huzaa kabilesine mensup Amr bin Nuha ise bugünden bakıldığında meşhur bir kapitalist portre olarak görülebileceğini söyleyen Kirişçi onun ayrıca yüksek düzeyde bir yöneticilik kabiliyetinin de bulunduğunu, İbrahim'in hanif dinini de onun bozup sistematik bir putperestliğe dönüştürdüğünü ve şirk sistemini Mekke'nin rejimine döndürdüğünü söyledi. Kirişçi ayrıca Amr'ın her kabilenin Kâbe'de putunu dikmesini teşvik ettiğini, hatta kendisinin de ilk kez Hubel putunu Kutsal beyte yerleştirdiğini belirterek Huzaa kabilesi öncüsünün bundan amacının da ticari olduğunu ifade etti.
Huzaa kabilesinin etkinliğini miladi 4. yüzyıldan itibaren kaybetmeye başladığını da belirten Kirişçi bu yüzyıldan itibaren ise Mekke'de Kureyş'in etkin olmaya başladığını söyledi. Kureyş kabilesinde ise Kusay'ın bu dönemlerde sivrilip öne çıktığını ve onun Kureyşlileri birleştirdiğini söyleyen Kirişçi, onun Kâbe'ye yakın evler kurarak Kureyş'i merkezileştirdiğini ve bunu da Kâbe'nin bakım ve hizmeti söylemiyle toplumsal zeminde meşrulaştırdığını ifade etti.
Mekke'de bu baskın etnik gruplara karşın ayrıca daha birçok kabilenin de bulunduğunu belirten Kirişçi bunların da Kureyş ile ittifak ya da eman müessesinden istifadeyle varlığını idame ettirebildiğini söyledi. Mekke'de Kitap Ehli'nin bulunmadığı noktasında yaygın kanaatlerin bulunduğunu nakleden Kirişçi, ancak etkin olmasa da en azından pasif anlamda varlığını saptamayı sağlar yönde görüş ve kanıtların da bulunduğunu ifade etti. Sonuç olarak Mekke'nin öyle alelade kurulmuş basit ve kırsal karakterde bir şehir olmadığını, tersine 10 binin üzerinde seyreden nüfusu, köle ve tüccar yoğunluğuyla uluslar arası bir ticaret merkezi ve Kervanlarının uluslar arası saygınlığı dolayısıyla da metropolit bir yapıda olduğunu, dönemin nadiren rastlanan merkezi şehirlerinden biri konumunda olduğunu söyledi. Öyle ki bu prestijleri dolayısıyla onların Bizans gibi dönemin merkezlerinin ve onlara tutunan birçok çevre ülkenin yönetici elitleri ile de rahatlıkla diplomatik ilişki kurabildiklerini ifade etti.
3) Dini Yapı:
Mekke site devletindeki dini yapı konusuna "tabiri caizse onlar bugünün laiklerinden çok daha laik ve hoşgörülü idiler" diyerek sözlerine başlayan Kirişçi Mekke aristokrasisinin panteist, zındık, hanif, ehli kitap vb. hiçbir dinsel kesim ile zıtlaşmadıklarını, hatta çeşitli putperestlerin kendi putlarını Kabe'de temsil etmeyi ticari kaygılar dolayısıyla teşvik ettikleri ve sistem ile ciddi bir çatışma söz konusu olmadığı sürece tümüne hayatiyet hakkı tanıdıklarını söyledi. Bu yönüyle de onların bugünkü mukabillerine oranla aslında çok daha liberal, hoşgörülü ve çoğulcu olduklarını belirten Kirişçi serbest piyasa ekonomisi bağlamında da yine onların alabildiğine liberalist olduklarını söyledi.
Mekke'deki baskın dinsel yapının putperestlik olduğunu belirten Kirişçi ancak bunların da çeşitli açıdan birbirlerinden farklılıklar arz ettiğini ifade ederek gerek dinsel adetler ve gerekse de telakkiler düzeyinde yoğun etkileşimin de yaşandığını söyledi. Kirişçi Mekke'de yerleşik olan Müşriklerin muhtelif itikadi yönelimlerini de dikkate alarak şu şekilde sınıflandırdı: 1- Allah'ın varlığına, O'nun yaratıcı olduğuna, yeniden dirilişe ve suçluların cezalandırılacağına inananlar, 2- Allah'ın varlığını ve peygamberlerinin öğretilerini inkar edip putlara tapanlar, 3- Yaratıcıya inanıp peygamber ve dirilmeye karşı çıkanlar ve zamanı evrensel gören dehriyyun, 4- Yahudi ve Hıristiyanlar, 5- Meleklerin varlığına ve onların Allah'ın (haşa) kızları olduğuna inananlar, 6- yıldızlara tapanlar, 7- hanifler ve 8- zındıklar. Kirişçi kısa kısa açılımladığı bu şirk müntesiplerinin dini ritüel ve geleneklerine de çok geniş bir yelpazede örnekler vererek mevzuyu detaylandırdı. Ahmesî olarak adlandırılan müşrik bir grubun varlığına da dikkat çeken Kirişçi, bunların şirk eksenli değerlere ve dinsel kurallara aşırı bağlılıkları dolayısıyla böyle adlandırıldıklarını belirterek halktan ve hayattan kopuk bir tarzda sürekli uzleti tercih edip ibadeti yönelmek, uğursuzluk getireceği telakkisiyle evlere kapılarından değil arkasından ya da çatısından girmek, et ve yağ yememek vb. bunların özellikleri arasında bulunduğunu ve dolayısıyla bunların kısmen tasavvufçuları andırdıklarını söyledi. Kirişçi bunların ayrıca kendilerini "ehlullah" olarak tanımladıklarını ve bunların Hac dışında Arafat'ta vakfe yapmadıklarını ve bunu ehlullah'a Kâbe'den çıkmak yakışık olmaz yönündeki argümanları ile temellendirdiklerini söyledi.
4) İdarî Yapı:
Mekke'nin Huzaa kabilesi önderlerinden Amr bin Nuha ile birlikte ciddi bir idari yapıya geçtiğini ancak bu yapılanmanın Kureyş iktidarı döneminde Kusay tarafından daha bir netleşip sistemleştiğini söyledi. Siyasi yapıya Kureyş'in önderlik ettiğini söyleyen Kirişçi onların Mekke'yi temsil eden seçkinler oluşturduklarını (mele), meclis olarak Darun-Nedve'yi inşa ettiklerini ve bunun daha alt organları olarak da kabile kol meclisleri ve meşveret meclislerinin bulunduğunu söyledi. Yanı sıra Kureyş'in ısrarla öne çıkarttığı bir diğer konunun da dış ilişkilere verilen önem olduğunu belirten Kirişçi onların diplomatik görevleri yürüttüklerini ve ayrıca Hacıları besleme ve onlara su verme görevlerini de yüklendiklerini söyledi. Kabe'yi korumak, yapılan bağışları değerlendirmek, fal oklarından devşirilen kazançları değerlendirmek ve takvim hizmetlerini yürütmenin de yine Kureyş'in görev ve yetki alanlarında bulunduğunu kaydeden Kirişçi bunların Kureyş'in elinde aynı zamanda tekele dönüşüp ekonomik rant getirdiğini ve ciddi bir sermaye oluşturduğunun da unutulmaması gerektiğini söyledi. Sistemin askeri sacayağı Ordu'ya ise Ümeyyeoğulları'nın liderlik ettiğini belirten Kirişçi Mekke'deki idari sistemi oligarşik bir yapılanma olarak tanımladı.
Sonuç olarak Mekke cahili sisteminin bu örgütlü ve oligarşik karakterinin ve dolayısıyla ender metropollerden olduğu gerçeğinin kavranmasının H.z. Peygamber önderliğindeki davetin karşı karşıya bulunduğu sistemin kuşatıcılığını göstermesi bakımından önemli olduğunu ve kuşatıldığımız modern cahili sistem karşısındaki konumumuza da ışık tutup yolumuzu aydınlatacağını ifade ederek konuşmasını tamamladı.
Kirişçi'nin tebliğini müzakere etmek üzere söz alan Kenan Levent ise Kur'an öncesi Mekke'sini çevreleyen dünya, Mekke'deki sosyal yapı ve ibadetler çerçevesinde katkılarda bulunarak tabloyu tamamlayıcı aktarımlarda bulundu.
Kur'an Öncesi Mekke'yi Çevreleyen Dünya:
Mekke'deki sistemin de bir parçası olduğu Roma ve İran imparatorluklarının dönemin sömürgeci süper güçleri konumunda olduğunu belirten Levent, onların geniş nüfuz alanlarına ve etkilerine değindi. 1- Adaletten yoksunluk, 2- çok yönlü ayrılıklar ve iç parçalanma, 3- iyiliğin emri-kötülüğün nehyi ilkesinin ve erdemli-etkin insanların yokluğu ve 4- lükse, şatafata tapınmayı her iki süper gücün ortak özellikleri olarak zikreden Levent, yıkılmazlık izafe edilen bu süper güçlerin Rum Suresinin inzalinden yaklaşık 25 yıl sonra mü'minler tarafından varlıklarına son verilmesinin oldukça öğretici olduğunu söyledi.
Sosyal Yapı
Kur'an'ın da teyit ettiği üzere kadının çok yönlü mağdur konumunun söz konusu olduğunu ifade eden Levent buna çeşitli bağlamlarda örnekler verdi. Ayrıca herkes uygulamasa da kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesinin ciddi bir toplumsal sorun halini aldığını belirten Levent Mekke sosyal yapısında gözlemlenen bazı sorunlara şu örnekleri verdi: fuhuş, zinada yaygınlık, kadınlı-erkekli geceleme, kadın teşhirciliği, çocukların fakirlik dolayısıyla öldürülmeleri, yetimin hak-hukukunun koruma altında olmaması, vasiyette tutarsızlık, ebeveyne kabalık, içki ve kumarın yaygınlığı, aşiret-kabilecilik vs…
"Mekke Bizim İçin Bir Prototip Olmalı!"
Soru-cevap faslında dinleyicilerin yaklaşık yarım saat süren interaktif katılım ve katkılarına müteakiben panel Kenan Levent'in sonuç mahiyetindeki şu vurgularıyla sona erdi:
"Mekke'yi, özellikle de itikadi ve dini hayat açısından çeşitliliklerin alabildiğine yoğun olduğu bir mekân olarak düşünebiliriz. Dolayısıyla biz de bugün yaşadığımız ülkede kendi ortamımızı tahlil etmek açısından Mekke'de cereyan eden bir takım siyasi, kültürel ve dini inanışları tahlil açısından Mekke'yi bir prototip olarak alabiliriz. Mesela –birebir eşleştirme bakımından değil, örnek olması açısından- o gün de din tahrifçileri bulunuyordu, bugün de bulunmakta. Kendi kendine helal-haram koyma noktasında da o günkü durum gibi aynı şekilde yaşadığımız toplumda da hiçbir yol göstericisi, hiçbir kitabi bilgisi olmadan iftiralar düzüp yalanlarını Allah'a izafe eden, dini inançlar uyduran, helal-haram sınırları çizen, yeni ibadet şekilleri ihdas eden anlayışlara rastlamak mümkün. Dolayısıyla Mekke bizim için bir prototip olmalı. Nasıl oradaki farklı inançlar vardıysa bugün de var. Dolayısıyla tek tipleştirmeden o farklılıkların bilincinde olarak yaşadığımız toplumdaki itikadi ve dini eğilimleri çok net bir şekilde bilmemiz gerekiyor ki mesajımızın doğru zeminlerde, doğru yerlerde şahitliğini yapabilelim. Mekke'nin sosyoekonomik yapısını tahlil ettiğimiz gibi, kendi ülkemizin de sosyoekonomik yapısını tahlil etmemiz gerekmektedir. Bugün yaşadığımız toplumda bir mesajımız varsa, bir öncü nesil oluşturmayı düşünüyorsak biz de oranın sosyoekonomik yapısının tahlilini ciddi bir şekilde yapmak durumundayız. Oradaki aşiretçilik ve ticaret sosyoekonomik yapının temelini oluşturuyordu; bugün bizim toplumumuzda var olan bir takım sosyoekonomik kurumlar da tıpkı aşiret mantığı ile hareket ediyorlar, sermayeyi kendi içlerinde kurmuş oldukları ekonomik düzenle biriktirebiliyorlar. Siyasi yapılarımız da maalesef bu aşiretçi-kabileci mantığı gerek uluslar arası ve gerekse de yerel düzeyde yapmış oldukları düzenlemelerle bunu çoğaltabiliyorlar. Gelir dağılımında ciddi adaletsizlikler var; gerek ülkeler arasında ve gerekse de ülkelerin kendi iç şehirleri arasında gelir dağılımındaki adaletsizlikler ciddi uçurumlara doğru gidebilmektedir. Son olarak ciddi ahlaki yozlaşma, çöküntüler var. İnsanlar gelir dağılımında adaletsizliklerle karşılaştıkları için şans oyunlarına umutlarını bağlayabiliyorlar. Neredeyse her köşe başında şans oyunları işlevini gören büfeler var. Ve bu ha bire teşvik edilmeye, yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Mesajımızın doğru yerlere ulaşması açısından bütün bunları bu açıdan tahlil etmemiz gerekiyor.
Siyasi yapılanma bağlamında adeta oligarşik temelde yükselmiş bir site devleti var Mekke'de. Bugün de böyle bir oligarşik yapıyla karşı karşıyayız. Bir yanda sermaye grubu, bir yanda bir yönetim mekanizması, bir yanda bir askeri güç ve bir yandan da bu sistemi ayakta tutmaya çalışan medya gücü… Dolayısıyla oligarşik yapıyla biz de karşı karşıyayız. Mekke'yi yaptığımız gibi yaşadığımız ülke ve dünyadaki siyasi yapıyı da gözlemleyip tahlil edebilirsek çok ciddi ufuklar yakalayabiliriz.
Nasıl ki Kur'an-ı Kerim H.z. İbrahim ve beraberindekileri Mekke'deki H.z. Rasulullah ve beraberindekiler için örnek kılıyorsa biz de Kur'an Neslini inşa ederken Mekke dönemini tahlil ederek, Rasulullah ve beraberindekileri örnek alarak Kur'an Neslinin inşası için çaba sarf etmeliyiz. Ve unutmamalıyız ki Mekke ortamının tahlili ve bilgilenme bağlamında en sağlıklı kaynak Kitabı Kerim'dir. Bütün diğer kaynaklardan ancak bunun belirleyiciliğinde istifade edilmelidir."
Haşim Ay / Haksöz-Haber