İslami Bir Mısır’ın Tüm Bölgede Muazzam Etkisi Olacaktır
Özgür-Der Ümraniye Şubesi’nin 7 Şubat Pazartesi akşamı gerçekleştirdiği panelde Mısır intifadasının öne çıkardığı değişimin yeni dili konuşuldu. Dernek salonunda gerçekleştirilen panele Hamza Türkmen ve Mustafa Eğilli konuşmacı olarak katıldılar.
Ümraniye'de Mısır İntifadası ve Değişimin Yeni Dili Konuşuldu
Tunus ve Mısır intifadasına götüren sürecin "Mısır İntifadası ve Değişimin Yeni Dili" başlığı altında konuşulduğu Özgür-Der Ümraniye Şubesi'nin panelinde her iki ülkedeki İslami hareket tecrübeleri, bunların intifadadaki rolleri de ele alınarak değişimin beraberinde getirdiği yeni dil saptanmaya çalışıldı.
Tunus ve Mısır'ın Türkiye Müslümanlarının Gündemine Girişi
Panelin aynı zamanda oturum başkanlığını yapan Hamza Türkmen, yaptığı giriş konuşmasında Türkiye Müslümanlarının gündemine Tunus ve Mısır'ın giriş süreci ve biçimine dair bilgi aktarımlarında bulunarak geniş bir arka plan fotoğrafı çizdi.
İlk olarak Tunus üzerinde duran Türkmen, bu ülkenin İslam dünyasının Türkiye'den sonra en büyük ikinci laik, diktatör, Batıcı ülkesi konumunda olduğunu kaydetti. Tunus'un Türkiye Müslümanlarının gündemine ilk olarak 1980'lerin sonuna doğru Nahda hareketi üzerinden girdiğini belirterek bu bağlamda Nahda lideri Raşid Gannuşi'nin Bir Yayınları tarafından Türkçe çevirisi yayınlanan İslami Yöneliş isimli kitabına dikkat çekti. Gannuşi'nin bu kitabında Malik Bin Nebi'ye yakın usuli bir perspektif sunduğunu belirten Türkmen, müteakiben Bin Ali'nin iktidara gelmesi ve baskıları artırmasıyla birlikte Gannuşi'nin hicret etmek durumunda kaldığına dikkat çekerek bu durum sonucunda Tunus'un ve Nahda'nın Türkiye'de ilgi kaybına maruz kaldığını kaydetti. Gannuşi'nin son olarak Röportajlar kitabı ile bir ara tekrar gündeme geldiğini belirterek Birleşik Yayınları arasında çevirisi yayınlanan bu kitaptan öğrenildiği kadarıyla Gannuşi'nin yöntemsel özeleştiri yaptığı, Cezayir kökenli FİS hareketini önemsemeye başladığını ve fikrî dünyasında demokrasi vb. olgulara yer vermeye başladığını ifade etti.
Türkmen son olarak Tunus'un 28 Şubat sürecinde Türkiye kamuoyunun gündemine İslami değerlere düşmanlığın bir simgesi olarak başörtüsü yasağı ile girdiğini söyledi.
Müteakiben Mısır'ın da Türkiye Müslümanlarının gündeme giriş süreci, biçimi ve tarihini irdeleyen Türkmen, bu konuda Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh'un Urvetu'l-Vuska dergisi aracılığıyla ortaya koyduğu çabalara dikkat çekerek Mısır entelijansiyasının da bu söylemden etkilendiğini ifade etti. Ne var ki bu etkilenmenin kısmi olduğuna dikkat çekerek Afgani'nin çizgisinden en çok etkilenenin Hasan el-Benna ve arkadaşları olduğunu; İhvan-ı Müslimin hareketinin doğal olarak bu çizginin mirasçısı konumunda bulunduğunu belirtti. El-Ezher'in ise kısmen Muhammed Abduh döneminde bu çizginin etki alanına girdiğini söyledi.
Türkiye Müslümanlarının İhvan söylemi ile 1960'lı, 1970'li yıllardan itibaren tanışmaya başladığını belirten Türkmen, gidip gelenler ve çeviri kitaplar sayesinde muhatap kitlemizin Mısır'daki fikrî ve İslami akımlar konusunda diğer Müslüman ülkelere göre daha bilgili olduğuna dikkat çekti. Gelinen noktada İhvan'ın Mısır diktasında karşılaştığı baskı ve zulümlere, iki yıl önceki Ariş'teki olaylara dikkat çekerek sözü Mustafa Eğilli'ye bıraktı.
Muhtemel İslami Bir Mısır'ın Tüm Bölgede Muazzam Etkisi Olacaktır
Konuşmasına Mısır'ın jeopolitik ve stratejik önemine dönük analizlerle başlayan Mustafa Eğilli, Tunus'u da gözeterek sık sık Ortadoğu paralelinde karşılaştırmalar yaptı.
Mısır'ın bölgeye etki etme, model olma konusunda Türkiye'den daha etkili olduğunu belirten Eğilli, TC'nin model olamayacağını; zira seküler-laik kimliğinin bölgede antipati uyandırdığını; Ortadoğu halklarının yüzde 80 oranında muhafazakar olduğunu ve dolayısıyla sistemin özüne işlemiş laik-seküler yapısıyla TC'nin model olamayacağını söyledi.
İran'ın da Şiiliği aşamayan yapısıyla model olmayı başaramadığını kaydeden Eğilli, İslami bir Mısır'ın bölge ölçeğinde muazzam bir etki potansiyeline sahip olduğunu ifade etti. Zira Mısır'ın diğer birçok Arap ülkesi gibi köksüz ve tecrübesiz bir devlet olmadığını belirterek, en az 200 yıllık bir devlet tecrübesi olan, Ortadoğu'nun ve Güney Afrika'nın genelinde ağabey diye algılanan, derin devleti ve nizami ordusu bulunan bir ülkeyle karşı karşıya olduklarını söyledi. Bu yapısıyla şu anki Mısır'ın bile Arap kültürünü, siyaset ve sokağını belirleyen en temel güçlerden biri konumunda olduğunu ifade etti.
Ayrıca Mısır'ın kendisini Osmanlı'nın mirasçısı olarak sunduğunu da belirten Eğilli, bu nedenle ilk dönemlerde TC ile aynı bayrağı kullandığını kaydetti.
Etki boyutu bu oranda olan bir Mısır'da İslam dünyasının en köklü muhalif hareketlerinden biri olarak iktidara gelmesi durumunda İhvan'ın yaratacağı etkinin ise alabildiğine geniş ölçekli olacağını belirten Eğilli, çünkü İhvan'ın Ortadoğu'nun birçok ülkesinde dini-siyasi bir hareket olarak potansiyelinin bulunduğunu kaydetti.
Daha sonra Mısır'ın bu geniş ölçekli etkisini bölge ölçeğinde bugün için kıran en önemli nedenin İsrail'le girilen çirkin işbirliği olduğunu belirten Eğilli, Mısır intifadasına sözü getirerek değerlendirmelerde bulundu.
İntifadanın Ana Sebebinin Ekonomik Olduğu İddiası Çarpıtmadır!
Mustafa Eğilli, Mısır ve Tunus intifadasının ısrarlı bir şekilde ekonomik faktörün belirleyiciliği ile sunulması çabalarına dikkat çekerek, bunun birinci olarak cehaletten ve ikinci olarak da kasıtlı manipülasyondan kaynaklandığını ifade etti. Ve bu bağlamda intifadaya kaynaklık eden başlıca etkenin ekonomik olmadığının altını çizerek şunları kaydetti:
"İntifadada birinci sebep iddia edildiği gibi işsizlik, açlık, yoksulluk değildir. Her iki ülkede de ana sebep İsrail'dir. İnsanlar el-Cezire'ye verdikleri mülakatların genelinde intifadanın siyasi nedenine dikkat çekerek İsrail ve Amerika'yla girilen onur kırıcı işbirliğini vurgulamakta ve rejimin köklü değişimini talep etmektedirler."
Müteakiben ayrıntılı olarak intifadaya kaynaklık eden sebepleri kategorilere ayırarak değerlendirmelerde bulunan Eğilli, özet olarak intifadayı doğuran etkenleri şu başlıklar altında tasnif etti:
1- İşbirlikçi rejim.
2- Özgürlüklerin kıtlığı, despotizm.
3- Laik-seküler sisteme sahip olunması ve bu cümleden olarak İslami değerlere düşmanlık.
4- Filistin davası karşısında İsrail'le girişilen koyu işbirlikçi tutum ve bunun Gazze savaşı sürecinde zirveye çıkması.
Siyasi faktörün önceliğini Suriye karşılaştırması üzerinden temellendiren Eğilli, söz konusu ülkenin ekonomik darboğaz ve siyasal özgürlüklerin kıtlığı açısından Mısır'dan farkının olmadığını; ek olarak Sünni çoğunluğa karşı ülke nüfusunun geneli içinde en fazla yüzde 10'luk bir orana tekabül eden Nusayri yönetim ve bunun getirdiği kan uyuşmazlığına dikkat çekerek buna rağmen intifadanın Suriye'de değil de Mısır ve Tunus'ta baş göstermesinin dikkat çekici olduğunu ifade etti. Bunun en önemli nedeninin İsrail'le işbirliğinde yattığını kaydeden Eğilli, Suriye'nin bu nedenle ayrıcalıklı bir konumu olduğunu ifade etti. Eğilli, ayrıca Beşar Esad'ın babasından farklı olarak asker kökenli olmadığını, liberal bir yapıya sahip olduğunu, reformlar gerçekleştirmek istediğini ve bu nedenle intifadaya müteakip Ortadoğu liderlerine yaptığı reform çağrılarının asıl muhatabı Suriye derin devleti olarak düşünmenin daha doğru olduğunu söyledi.
Başta Mısır ve Tunus olmak üzere Ürdün vb. birçok Ortadoğu ülkesinde yaşanan ekonomik sorunların da en temelde İsrail'e sunulan avantajlar ve ucuz işgücüne bağlayan Eğilli, bu bağlamda Ürdün ve Mısır'da İsrail'le yapılan antlaşmalara karşı oluşan yoğun tepkilerin Türkiye basınına yansımadığını ve QIZ politikalarını örnek verdi. Bu bağlamda Eğilli'nin şu vurgusu öne çıktı:
"İntifadalar öncelikle emperyalizmle, ABD ve İsrail'le ilişkilere ve İslami değerlere dönük izlenen baskıcı politikalara karşı bir tepkidir. Diğer sebepler ise ikincil derecede belirleyicidir."
İhvan'ın Ömer Süleyman'la Teması Basirete Uygun Değildir
Son olarak İhvan'ın liderlik kabiliyeti üzerinde duran Eğilli, köklü bir hareket olmasına karşın İhvan'ın tutumunun biraz pasif görüldüğünü belirterek olayları yönlendirmede zorlanmış gibi göründüğünü söyledi. Halkın bir adım gerisindeymiş gibi bir havanın bulunduğuna dikkat çeken Eğilli, halkın bir adım gerisinde durmayı ya da böyle görüntü vermeyi liderlik zaafı olarak nitelendirdi. Ayrıca İhvan'ın Ömer Süleyman ile yaptığı temasın içeriğini de irdeleyerek Mübarek'in yetkilerini ona devretmesi talebini öne çıkarmasını eleştirdi. Bunun meydanlarda ortaya konan "Diktatör gitsin!" talebinde bir yumuşamayı yansıttığını belirten Eğilli "Oysa Ömer Süleyman İsrail'le ilişkilerin mimarı, Gazze siyasetinin sorumlusu, Mısır'ın bir numaralı Ergenekon'u, Mübarek'ten daha kirli bir maşadır. İhvan Mübarek'in yetkilerini buna devrini nasıl talep eder?!" diyerek izlenen politikaya tepki gösterdi.
Eğilli konuşmasını intifadadan öne çıkan olumlulukları vurgulayarak tamamladı. Eğilli'nin tespitlerinde bu bağlamda Mısır halkının intifadasının taşkınlıktan ve yıkıcılıktan uzak görünen yapısı, aklıselim ve kontrollü hareket eden kitle ve bunun oluşturduğu modelin önemine dönük vurgular öne çıktı.
Eğilli'den sonra söz alan Hamza Türkmen de İhvan tecrübesi, liderlik kabiliyeti ve hareketin mücadele tarihinde denediği yöntemleri irdeledi, devrim kavramı ve olayları okumamızı nesnel kılabilme hususu üzerinde durdu:
"Devim" mi "İntifada" mı?
Türkmen'e göre, genellikle Türkiye Müslümanlarının birikimleri içinde devrim kavramı, Hizb-ut Tahrir menşeli bir inkılab anlayışına ve İran'da yaşanan devrim modeline tekabül etmekteydi. Buna göre inkılab veya devrim, İslami ilkeler veya doktrin ve hedef çerçevesinde toplanmış çekirdek bir kadroyla irtibatlı eleman ve taraftarların öncülük ettiği, mevcut iktidar gücüne karşı kitlesel bir kalkışmanın sağlandığı, sonunda iktidar gücünün ele geçirildiği tarihi ve kitlesel bir olaydı. Bu çerçevede devrim ifadesi çoğu kere, Batı'da ihtilal, darbe anlamı ile revulation, sürece yayılmış toplumsal değişim anlamıyla evulation kavramları ayırt edilmeden kullanılıyordu. Ya da inkılab, fikri ve siyasi olarak köklü değişim için çekirdek kadronun rehberliğinde kitlelerin iktidar ya da hilafet hedefine doğru mobilize edilmesi olarak algılanıyordu. Ve bu şablon 4-5 asırdan bu yana vahyi bilgi ve tefekkür gücü oldukça zayıflayan Müslüman kitleler üzerinden tasarlanıyordu. Böyle olunca da İslami ve insani duyarlılıkla gösterilen kitlesel hareketlerle, devrim ya da inkılab adına, ya İran'da olduğu gibi karşılık açısından çok umutlanılıyor ama buna rağmen yeterli bir modelin üretilemediği görülüyor ya da Afganistan, Cezayir, Sudan örneklerinde olduğu gibi yeterli bir gelişim kaydedilemeyince büyük moral bozuklukları yaşanıyordu.
Müslüman topluluklar adına yeterli bir tarih ve toplum değerlendirmesi yapmadan kitlesellik zorunluluğu olan bir İslami devrim ya da inkılab değerlendirmesi yapmanın büyük zaaflar taşıyacağını belirten Türkmen, bu konuda Müslüman kitlelerin İslami ve insani duyarlılık adına ortaya koydukları direniş ile inkılab telakkisini ayırt etmek gerekliliği üzerinde durdu. Doksan yıla yaklaşan tarihi içinde legal illegal, ihtilal, ittifak, seçim, sivil örgütlenme veya silahlı mücadeleye kadar toplumsal değişim ve dönüşüm için birçok yöntemi deneyen İhvan-ı Müslimin pratiğinde, artık tecrübî insiyaklardan da yararlanılarak romantizmden uzak daha ciddi ve reel değerlendirilmeler yapılabilmekteydi.
Türkmen, İslami hareketlerin yaşanan pratiklerden el yordamıyla da olsa dersler çıkarttıklarını belirtti. Zamanla anlaşıldı ki zulüm ve baskının olduğu yerlerde bir avuç kadro elemanının fedakârlığı dışında dava adamı yetiştirmek ve kitlelerde fikri bir dönüşüm sağlamak gittikçe imkânsızlaşmaktadır. O nedenle önce kitlelere öncülük yapacak kadroların yetiştirilmesi ve kapitalist yaşam tarzına cevap verecek bir kültürlenmenin sağlanması için siyerdeki Habeşistan arayışı gibi, hak ve özgürlüklere imkân sağlayacak vasatlara ulaşılması gerekmektedir. Bu nedenle de kitleleri kimliksel ve ekonomik baskı altında tutan, İslami aidiyetlerini işbirlikçi politikalarla eritmeye ya da sulandırmaya çalışan, zalim ve vurguncu düzenlere karşı kitlelerdeki muhalefet duygusunu harekete geçirip, ilk önce ittifak edilebilir düzlemde hak ve özgürlükler açısından uygun ortamlar yaratmak gerekmektedir.
Filistin'deki intifada sürecinin, bu konunun anlaşılması açısından güzel bir örneklik oluşturduğunu söyleyen Türkmen, uygun ortam arayışı ve özgürlükler İslami hareketleri "donanımlı hale mi getiriyor yoksa çözüyor mu?" sorusunun bu hareketlerin gerek fikri ve usuli donanımı, gerek ulusal ve küresel sistemi tanıma yeterliliği ve vahyi siyaset üretme becerisi ve tecrübesi ile yakından alakalı olduğunu söyledi.
25 Ocak 2011 Mısır İntifadası ve devam eden sürecinde İhvan'ın bu konuda güzel bir seyyaliyet yakaladığını belirten Türkmen; Mübarek muhaliflerinin organizasyonunda, her çeşit ikmalle desteklenmesinde ve sistemin köklü değişimi için ortaya konulan tedricilik politikasında İhvan'ın ve Mısırlı Müslümanların toplumsal muhalefetin yeni dili konusunda başarılı göründüğünü belirtti ve örnekler verdi.
Mısır'ın derin devletini veya Ergenekon'unu aşmak için muhaliflerin Türkiye derin devletine karşı mücadele veren AKP'yi model edinmek temayülünde olduğunu belirten Türkmen; ancak liberaller, demokratlar, solcular dışında İhvan'ın bu tecrübeye önem vermekle beraber AK Parti'yi bu konuda İslam'dan oldukça taviz verdiği noktasında eleştirdiği ile ilgili gelen bilgilerin İhvan'ın tutarlılığı açısından önemli olduğunu belirtti.
Ayrıca Türkmen, İhvan'ı, kitleleri etkileyebilecek ve dünya sistemine cevap olacak yeterli bir kültür ve nesil üretmeye fırsat sağlayacak adalet, hukuk, seçimler konusunda ve özgürlük arayışındaki tedriciliği gözetirken; "Neden milyonlar meydanlara toplanmışken bir adalet ve tevhid nizamı kurmayı şiarlaştırmıyorlar?" türü sorularla öncelikli olarak İslam devleti hedefinin duygusal atmosferinden kurtulamamış acilci ve romantik yaklaşımların eleştirilerinin de büyük çelişkiler barındırdığını ve vakıayı okuyamadıklarını belirtti.
Türkmen, Özgür-Der'in 2 Şubat 2011'de düzenlediği panelde Mısır İhvan'ı Merkez Yönetim üyesi ve sözcüsü Eşref Abdulgaffar'ın İhvan'ın Mısır intifadası süreci ile ilgili belirttiği tespitleri aktardı. Buna göre "sistemin köklü değişimi" hedeflenmekteydi ve bu konuda geri dönüş olmayacaktı. Bu hedef doğrultusunda şu üç aşama önemliydi: 1) Yönetim biçimi olarak diktatörlükten demokrasiye geçilmeliydi. 2) Seçimler için muhalif güçler ittifakı bir hazırlık kurulu oluşturmalıydı. 3) Geçici hükümetin başına ya Anayasa Mahkemesi başkanı ya da yargıdan uygun bir heyet geçirilmeliydi ve anayasa değişikliğine hazırlanılmalıydı. Bizden farklı bir boyut da vardı. Zira mevcut anayasanın ikinci maddesi anayasanın Kur'an'a göre tanzim olunmasını ifade ediyordu. Yeni anayasa bu doğrultuda yenilenmeliydi.
Türkmen, İhvan'ın meslek odalarında ve barolarda hâkim olduğu, esnaf arasında ağırlığının bulunduğu gözetildiğinde, muhalefet sürecinde kişilerin değil kazanılmış tecrübelerin ve ilkelerin liderlik yaptığını ama buna rağmen gösterilerde kullanılan dil ve irtibatlar açısından İhvan üyeleri arasında da muhalif güçler arasında da illegal planda da kalsa bir liderlik koordinasyonunun olduğunun tahmini olarak söylenebileceğini belirtti.
Oturumun ikinci bölümünde katılımcılarla birlikte bazı soru ve tespitlerin birlikte münazara ve mütalaa edilmesinin ardından panel son buldu.
Haşim Ay / Haksöz-Haber