Özgür-Der: Müslüman Tutsaklara Özgürlük!
Köklü Değişim Dergisi ve Özgür-Der Ankara şubesi öncülüğünde Müslüman Mahkumların yeniden yargılanması ve serbest bırakılması için Ankara Adliyesi önünde bir basın açıklaması yapıldı.
Özgür-Der Ankara şube başkanı Abdurrahman Çeliker bir giriş konuşması yaparak Sözü köklü değişim genel yayın yönetmeni Süleyman Uğurlu’ ya bıraktı.
Abdurrahman Çeliker konuşmasında;
Aradan geçen bunca yıla rağmen 28 Şubat Darbesinin faillerinden hala hesap sorulamadığını dile getirerek; Bu darbenin sermaye, medya ve siyasi ayağı da olmasına rağmen bugün sadece darbenin Askeri ayağından küçük bir gurup hakkında dava açılabildiğini dile getirdi.
Oysa darbe dönemi vesayet yargısı tarafından sadece İslami Kimlikleri nedeniyle yargılanan Yakup Köse, Hizb-ut Tahrir, Salih Mirzabeyoğlu, Sivas Davası ve İHYA-DER gibi pek çok davadan İslami camianın sembolik isimleri ağır şekilde mahpus edildiğini vurgulayarak adaletin bir an önce tecelli etmesi gerektiğini vurguladı.
Sonrasında sözü alan Süleyman Uğurlu; yaşanılan hukuksuzluğun istiklal mahkemelerinden günümüze taşındığını dile getirdi. İskilipli Atıf hocadan günümüze birçok Müslümanın bu zulme maruz kaldığına dikkat çekerek Müslüman Tutsaklar için adalet ve Hürriyet talebinde bulundu. İslami direnişten dolayı yıllardır tutuklu bulunan kardeşlerimizin varlığını dile getirerek adaletin bir an önce tecelli etmesi gerektiğini vurguladı.
Eylemde; Darbeciler dışarda Müslümanlar içerde, Darbeciler yenilecek İslami direniş kazanacak. İslami Direniş engellenemez. Kahrolsun darbeci diktatörler sloganları atıldı. Müslüman tutsaklar serbest bırakılsın. Dövizleri taşındı.
Haber: Musab AKDENİZ
Fotoğraf: Osman ÖĞÜT
Basın Açıklaması metnini Özgür-Der Ankara Şubesi Yönetim kurulundan İrfan Öndaşokudu. Basın Açıklaması metni:
BASIN AÇIKLAMASI
28 Şubat darbesi, Başörtülü üniversite öğrencileri, İmam Hatip Liseleri, Kur’an Kursları, namaz kılan ve eşi başörtülü/tesettürlü askeri personeli üzerinden Türkiye Halkının İSLAMİ KİMLİĞİNE yapılmış açık bir saldırıdır. Bu saldırı ile Müslüman halkın en tabii, en sade özgürlük talepleri engellenmiş, çocuklarımızın Kur’an öğrenmeleri dahi yasaklanmıştır.
Aradan geçen bunca yıla rağmen 28 Şubat Darbesinin faillerinden hala hesap sorulamamıştır. Bu darbenin sermaye, medya ve siyasi ayağı da olmasına rağmen bugün sadece darbenin Askeri ayağından küçük bir gurup, yani 103 kişi hakkında dava açılabilmiştir. Darbenin diğer tarafları ise yargı önüne çıkarılamamıştır.
Oysa darbe dönemi vesayet yargısı tarafından sadece İslami Kimlikleri nedeniyle yargılanan Yakup Köse, Hizb-ut Tahrir, Salih Mirzabeyoğlu davaları, gibi pek çok davadan İslami camianın sembolik isimleri ağır şekilde mahpus edilmişlerdir.
Sivas Davasından onlarca insan mahpus edilmiştir. Kitlesel bir eyleme katılanların tamamı sanki katilmiş gibi damgalanmıştır. 28 Şubat’a kadar 15 yılla yargılanan insanlar darbe sonrasında idamla yargılanmış ve birçokları da ağır cezalara çarptırılmıştır. Yargıtay’ın davayı bozma gerekçesi ise evlere şenlik; “Sanıklar Müslümanlar Terör Örgütüne mensup oldukları için örgüt üyeliği suçundan yargılanmalılar.” Mahkemeye gönderilen Polis ve MİT raporlarına göre ise böyle bir örgüt bulunmamakta.
2011 yılında İHYA-DER üyelerine karşı açılan davada dernek üyeleri Malatya Ağır Ceza Mahkemesi tarafından berat kararı ile serbest bırakılırken Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi tarafından toplam 150 yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır. Cezaya esas suçlamalar ise ceza almanız için sadece İslami Kimlik sahibi olmanızı yeterli kılar cinsten; Diyarbakır’da kutlu doğum haftası etkinliği düzenlemek, Elazığ’da kutlu doğum haftası konferansı düzenlemek, Filistin’le dayanışma gecesi tertip etmek, Gazze’ye yardım kermesi düzenlemek, Filistin’e destek eylemi düzenlemek.
Yine Eylül 2013 tarihinde Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin Vasat Cemaati lideri Şahı Merdan Sarı ve çevresindeki 13 kişiye 100 yıl hapis cezası verilmesi ve ardından gerçekleştirilen tutuklamalar.
En son 06 Aralık 2013 Cuma günü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 8 Hizb-ut Tahrir üyesi hakkında 67,5 yıl gibi ağır cezaya hükmetti.
Şimdi sormak gerekiyor. Kendi kurumlarınız tarafından dahi silahlı bir örgüt olmadığı ilan edilen İslami Kimlik sahibi kardeşlerimize cezalar yağdırırken katilliği sabit olan, suçüstü yapılan ve yasadışı olduğu Polis, MİT gibi kuruluşlar tarafından tespit edilen Ergenekon üyesi ve Danıştay katili Alpaslan Aslan serbest bırakılırken halen mahpus olan kardeşlerimiz neden serbest bırakılmamaktadır?
İlker Başbuğ, cezaevi çıkışında şunları belirtiyor: “Benim 26 ay hayatımdan çaldılar. Benim 26 ay hürriyetimden yoksun bıraktılar. “Sanal Ergenekon Terör Örgütü” bahanesiyle mağdur edildik. Ama bu hakimlerde vicdan yok. Ben bunların vicdan taşıdığına inanmıyorum. Bu hasta insanların morale en çok ihtiyacı olduğu zamanda içeride tutulur mu? Vicdan yok, Allah korkunuz da mı yok.
Bizler de Başbuğ’a soruyoruz: Senin ömründen tüm yaptığın andıçlara, haksızlıklara rağmen 26 ay gitti. Sivas olayları mağdurları 21 yıldır haksız ve hukuksuz yere yatıyorlar, Mirzabeyoğlu 16 yıldır Hizb-ut Tahrir üyeleri, Malatya Davasından mahpus edilmiş kardeşimiz, İhya-Der’li ve nice İslami Kimlik sahibi kardeşimiz onlarca yıldır bu vesayetin mağduru. Tüm bu haksızlıklar yaşanırken siz neredeydiniz?
Cumhurbaşkanı darbecilikten yargılanan eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu’nu kanser hastası olması gerekçesiyle affetti. Edirne Cezaevinde mahpus olarak tutulan ve 28 Şubat sürecinde bir gazetenin haberine istinaden hapsedilen ve şu anda kanser tedavisi gören Metin Kaplan ve diğer hasta mahpuslar için neden hala beklemektesiniz?
Hükümet gerekli gördüğü anda kararlılıkla, yasal düzenlemeler yaparak mağdur edildiğini düşündüğü pek çok kişinin özgürlük yolunu açabildiğini göstermiştir. Öyleyse aynı kararlılık ve duyarlılık 28 Şubat sürecinde brifing tezgahından geçirilmiş yargı tarafından İslami örgüt suçlamalarıyla yargılandıkları mahkemelerde hukuksuz bir şekilde ağır hapis cezalarına çarptırılmış insanlardan neden esirgenmektedir?
AK Parti Hükümeti kamuoyu gündemine taşınmış bazı davalara özel ihtimam göstererek; kendisine yöneltilen eleştirileri-suçlamaları savuşturmak için konjonktürel adımlar atarak; İlker Başbuğ örneğinde görüldüğü üzere seçici-ayrımcı davranarak belki sesi çok çıkan çevreleri memnun edebilir ama bu yolla adaleti sağlayamaz. Yapılması gereken şey birilerinin beklentilerini karşılamak yerine herkes için mağduriyetleri giderecek bir formül üzerinde yoğunlaşmayı seçmek olmalıdır! Eski DGM ve yenilerde kaldırılan Özel Yetkili Mahkemelerin haksızlıkları derinleştirdiğinden şikâyet edenler yol açtığı tüm mağduriyetlerin hesabının sorulması için mücadele etmelidir. Bu sebeple İslami Kimliğinden dolayı haksızlığa uğramış bütün mahpuslar hemen serbest bırakılmalıdır.
ÖZGÜR-DER / KÖKLÜ DEĞİŞİM DERGİSİ