“İslami Kimlik Ekseninde Sistem Değerlendirmesi”
5 Nisan Cumartesi akşamı “İslami Kimlik Ekseninde Sistem Değerlendirmesi” başlıklı program Kenan Alpay’ın katılımıyla Özgür-Der Ankara Şubesinde gerçekleştirildi.
Allah(cc) tarafından ödüllendirilenlerden olmak ümidi ve duasının dile getirilmesi ile başlayan programda konuşmacı Kenan Alpay kısaca şunlar ifade etti.
Her gün yeni imtihanlarla karşı karşıyayız, En’âm Suresi 162. ayette ifade edilen; “Deki benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin rabbi olan Allah içindir” düsturu ile hareket ederek İslami kimliği bu ölçüde hayata ikame etmek gerekmektedir.
İnsan olmamızdan dolayı ihtilaflar olabilir, ihtilafların insanın fıtratından kaynaklanır ve bu acziyeti gidermek için Kur’an’a sarılmak gerekir, bunları hepimiz biliyoruz fakat biz yıllardan beri bunları tartışıyoruz bu süreçte bizim adımız radikale çıkıyor, selefiye çıkıyor, vahabiye çıkıyor, mezhepsize çıkıyor en son ortada bir siyasi ihtilaf olunca bunlar zaten peygamberi olimpiyatlara getirmişlerdi deniyor. Aslında bu yanlışlığın yeni ve tekil değil, yıllarca Allah’ın dini saldırı altında iken sessiz kalanlar, hükümetle ilgili bir sıkıntı ortaya çıktığında adeta kaplan kesildi.
Allah’ın dinini yalnız bırakmak neticesinde başımıza gelenlerin bir musibet olduğunu ama belki de bir musibetin bin nasihattan evla olduğu düşüncesiyle bunu hayra çıkabileceği kanaatini taşıyorum, ancak ıslah etmeye öncülük etmeyip Mevla’m neylerse güzel eyler türküsünü söylemek Allah’ın rızası sınırlarına dahil değildir.
Modern ulus devletin seküler pozitivist temelde örgütlenmiş Türkçülüğü kendine şiar edinmiş ve ideal vatandaş isteyen sosyal, siyasi, iktisadi, yapısının günümüze gelindiğinde değişti ve 2014 Türkiye’si Mustafa Kemal’in idealindeki Türkiye değildir. Toplumu dinden uzaklaştırılma çabaları belli oranda başarılı ancak planlandığı anlamda toplumu tamimiyle dinden arındırıp Kemalizm’i bir hayat tarzı edinmiş toplumun oluşturulamadı, bu dönüşümü sağlamak için camilerde ezanın yasaklandığı dönemlerden geçildi hatta camide kâmet getirenle hakkında hapse atılmaya varan cezalar uygulandı ama artık Türkiye bu durumda değildir. Bununla birlikte bu duruma düşme ihtimali hala söz konusu, geçmişten günümüze darbelerin ve darbe girişimlerinin bu amaca yönelik çalışmalar olduğunu düşünüyorum.
Küresel bir ilişki ağının içinde olduğumuz bugün gelinen noktada düşünce ve yöntem olarak farklı unsurlardan etkilenmiş bir Müslüman camia portresi çizilebilir. Müslüman camia sadece sağ muhafazakar geleneğin etkisi altında kalmadı. Müslüman camialarda bir dönem ya hep ya hiç anlayış hâkimdi ve ben bunu doğru bulmuyorum. Bunun için maalesef yıllarca Türkiye’deki İslami hareketler bile İslami hareketlerin yeşil kuşak projesi kapsamında Amerika tarafından desteklendiği gibi kendi kafalarına kurşun sıkan yaklaşımlar içerisine girdiler. Ancak 1944 sonrasında Amerika emperyalist devlet olabilmiş öncesinde böyle bir etkinliği yok. Solcuların ve Kemalistlerin Türkiye’nin emperyalizme girmesi ancak İslami söylemle olmuştur şeklindeki argümanları yanlış bir klişe dayatmasıdır.
Biz seçimlerle ilgili tarafsız bir tutum sergiliyoruz bu noktada insanlar bireysel muhakemelerini yapmışlar ve ona göre karar vermişlerdir. Biz biliriz ki bu insanlar haramdan kaçınmak ve hayrı yaygınlaştırmak için gayret sarf etmişlerdir. Son seçimlerle ilgili olarak bir tablo ortaya çıktı Ak partini 12 yıllık iktidar döneminde Haksöz dergisinin ve Özgür-Der ’in ciddi anlamda eleştirileri var. Bugün bakıldığında geçmişte bizler için kaygı kaynağı olan meseleler bugün bizler için kaygı vesilesi olmaktan çıkmış. Taleplerimiz karşılık buluyor ve düzenlemeler yapılıyorsa bizim itirazlarımız da ortadan kalkıyor. Bu noktada bize soruyorlar siz nasıl oluyor da Ak partinin kuyruğuna takılıyorsunuz? Biz başından beri muhafazakâr demokrasiyi eleştiren bir söylem geliştirmişiz ve Tayyip Erdoğan’ın gömlek değiştirme siyasetini egemenlere kendini ispat etme kompleksinin tezahürü olarak nitelemişiz. Şimdi Tayyip Erdoğan liberal demokrat değerler çerçevesinin dışında bir tutum geliştiriyorsa bizlerin hala eski söylemler üzerinden eleştiri getirmemiz doğru olmaz. Fıkıhta şartların değişmesiyle ahkâm da değişir. Bu sebeple müminlerin zamanın, şartların, toplumun durumuna göre çıkartacağı hükümlerin ayrı ayrı olması gerekir. Bizlerin bugüne hüküm getirebilmemiz ve bugünün sorunlarını ıslah edebilmemiz için önce günümüzü doğru şekilde tanımlamamız ve günümüzdeki şartları Müslümanların maslahatına uygun şekle dönüştürmemiz lazım. Toplumun tanınması noktasında bizim üzerimize düşen ciddi bir takım sorumluluklar var ve toplumun anlaşılmasına, kavranmasına, ıslah edilmesine yönelik bir tavır almak mecburiyetindeyiz. Bunun için eğitimden, öğretimden, askerlikten başlamak üzere, her konuda itirazlarımızı küçük ya da büyük ifade etmeliyiz.
Toplumda tezahür eden peygamber algısının yanlışlığını ifade etmenin ötesinde toplumun İslami noktada değerlendirmeler yaptığı temel bilgi birikimi üzerine çalışılması gerekir. Bu çalışma yapılmadan insanların CHP’ye oy vermesine bazı arkadaşlar şaşırıyor fakat aynı adamların DSP için, Tansu Çiller için, Turgut Özal için seferber olduğunu hatırlamak gerekiyor.
İnsanları bilinçlendirme noktasında saha tamamen hurafelere bırakılmış durumda. Çünkü bizler itikâden, zihnen, siyaseten ya da iktisat açısından mevcut zulmü tespit ve teşhir noktasında ortalıkta yokuz. Bu meselenin hangi bütünlük içerisinde doğru, adil ve yapıcı biçimde çözülebileceğine dair fikir üretmemiz gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerinde özgürlük alanının genişletilmesinden ben rahatsız değilim. Bugün elde edilen özgürlükler karşısında “devlet bizi kandırmaya çalışıyor” mu diyelim? Biz bu hakları kendi mücadelemizle elde ettik. Sürekli olarak şüphecilik içerisinde kendimizi sıfırlayan, kendimizi aciz konuma düşüren bir düşüncede olmak bir hastalık halidir. Devlete daha çok tepki duymak için 28 Şubat bitmemeliydi arkadaş mı diyeceğiz? Bu tutum akla ve mantığa uygun değil. Burada söylememiz gereken NATO’nun Amerika’nın Mısırdaki darbeye darbe diyemediği vasatta Tayyip Erdoğan’ın bu konuda geliştirdiği söylem olumlu bir gelişmedir. Ancak bu Türkiye’de hükümet tarafından yapılan yolsuzluğu, rüşveti, adam kayırmayı haklı görmeyi ve bu duruma karşı sessiz kalmayı kesinlikle gerektirmez. Müslümanların esasen mevcut durumu değerlendirmesi ve bu durum değerlendirmesi çerçevesinde beraber istişare ederek kendilerine yol açmasının gerektiği kanaatindeyim. Fethullah Gülen ve cemaati ile ilgili söylentileri bir kenara bıraktığımızda bugün yapılan kötülüklerin başlı başına Müslümanlara zarar verme amacıyla yapıldığını ve bu cemaatin tepeden tırnağa tecessüs peşinde olduğunu görüyoruz. Oysa müminin hata aramak gibi bir özelliği yoktur aksine mümin hataları ıslah etmek, insanları özendirmemek amacıyla kapatır.
Mevcut durumda hükümetin düşürülmüş olduğunu ve yeni bir koalisyon hükümeti kurulduğunu ve ilk icraat olarak Suriye sınırındaki kapıları kapattığını düşünelim. Bir milyonun üzerinde insan burada yaşıyor, oraya gıdalar buradan gidiyor. Bir ay önce sadece ekonomik olarak güçlü olmayan Fatsa’dan yedi tır Suriye’ye yardım gönderildi. Bu yardımları elbette kardeşlerimiz topladı fakat bu tırların Fatsa’dan Suriye’ye güvenle gidebiliyor olması, bu tırların önüne herhangi bir engelin çıkartılmıyor olması aksine destekleniyor olması basit bir mesele değil. Irak, Ürdün ve Lübnan’ın tavrını düşündüğümüzde ne olurdu Suriye’nin durumu? Bizler açısından bakıldığında, Türkiye’de Solcular, Kemalistlerin, Ulusalcıların, Liberallerin, Fethullahçıların, Alevilerin, Caferilerin, İrancıların Esad rejiminin bekası için çalışması garip değil mi? Tağuti ve katil bir rejimi ayakta tutmak için sadece Alevilerin değil Caferilerin ve Şiilerin de seferber olması oldukça enteresan bir durum. İsimleri bizim camiada aydın olarak geçen isimler İran’ın cinayetlerini örtmek için seferber olmuşlar. Bu tevhidi Müslümanlık söylemiyle bağdaşmaz, böyle tevhidi Müslüman olmaz. Bu kadar zulme ve sapkınlığa rağmen sessiz ve tepkisiz kalmanın kabul edilebilir bir yanı yok. Bunun yanında Suriye’ye yardım toplama faaliyetlerinin yapıldığı üniversitelerde solcular gelip müdahale ediyor ve “burada El-Kaideye yardım toplayamazsınız” şeklinde amacı saptıran ifadeler kullanıyor. Buna karşılık Müslümanlar herhangi bir tepki göstermiyor.
Müminlerin yeryüzünü dolaşıp ibret almalarını gerekiyor ibret sadece tarihten alınmaz. Günümüzdeki siyasal, sosyal, iktisadi her türlü olaydan ibret alınabilir. Mursi’den de, Ahmet Yasin’den de, Suriye’de üç senedir Esad rejimi safında birlik olmuş güruh karşısında direnmeye devam eden Mücahitlerden de ibret alacağız. Müminler olarak sistem değerlendirmesi yaparken sürekli olarak zülüm beklentisi içerisinde olmanın bizleri sağlıklı sonuçlara ulaştırmayacağını düşünmüyorum. Olaylar özelinde değerlendirmeler yapılmalı örneğin; Ergenekon Davasıyla ya da Balyoz Darbe Planıyla Mücadelede Cemaatin ortaya koyduğu olumlu mücadeleyi sahipleniriz fakat siyasi bir takım amaçlarla şantaj yapma yoluna gittiğinde bu gibi faaliyetlerin yanında olmadığımızı ifade ederiz. Ak parti başörtüsü yasağının kaldırılması ile ilgili bir çalışma ortaya koyduğunda tebrik ederiz ama içerisindeki siyasilerin olumsuz tavırlarını desteklediğinde de yanında olmadığımızı ifade ederiz. Bu sebeple sistem değerlendirmesi bir insan değerlendirmesi gibidir. Biz insanlarla kötü anlar yaşarız fakat bir olumsuzluk gördüğümüz durumlarda onu terk etmek yerine ıslah etme yolunu birinci öncelik haline getirmemiz gerekir. Sistemler toplumlar üzerine kurulur ve toplumlar homojen değil. Türkiye’de gelinen noktada bizler istediğimiz yerde basın açıklaması yapabiliyoruz, istediğimiz yerde Kur’an kursu açabiliyoruz; bunlar bizim açımızdan kazanımlardır.
Fırsatı bulduğumuz yerde biz iyiliği emreder kötülükten nehyederiz. Biz görevimizi yaptıktan sonra dileyen bunlardan nasihat alır, dileyen inkâr eder. Bizim inkâr eden üzerinde bir sorumluluğumuz yoktur. Burada bize düşen sorumluluk zaferi değil seferi göz önünde bulundurmaktır. Burada kazanımlar konusunda elde edilen başarıyı küçümsememek lazım çünkü bir dönem devlet her açıdan Müslümanları iflâsa sürüklemek için elinden geleni yaptı. Sonuçta kazanan Allah’ın yardımıyla sabredenler oldu. Bu dönemde oluşan boşlukları doldurarak insanları kendilerine bağlayan cemaatlerin yerini tebliğ, davet ve toplumu kirlerinden arındırma çalışmaları ile almalıyız inşallah.
Soru ve cevap kısmında, güncel konularımıza dair verimli değerlendirmeler yapılarak program sona erdi.
Haber: Mehmet Afşin