Ankara'da ’’Yanlış Resul Algıları" Semineri
Özgür-Der Ankara Şubesi Usulu'd-Din Derslerinin bu haftaki konusu; Hamza Türkmen ‘in sunduğu ’’ Yanlış Resul Algıları" idi.
Konuşmasına " Kutlu Doğum Haftası ve Gül Muhammed " Konularının gündemde olduğu, konuşulup tartışıldığı ve bu anlamda bir takım merasim ve toplantıların düzenlendiği bir dönemde "Yanlış Resul Algısı" konusunu işliyor olmamız güzel bir tevafuk olmuştur. Şeklinde başlayan Hamza Türkmen, Kutlu doğum kutlamalarının amaç ve mahiyetine de değinerek şu tespitlerde bulundu: İslam'da doğum günü kutlama geleneği yoktur. Bu tamamen batı tandanslı bir formdur. Peygamberimizin doğumunu anma geleneği ile ilgili ne sahabe ne de tabiin döneminde tarihi bir kayıt bulunmamaktadır.
Bu gelenek, birkaç sebebe dayandırılabilir bunlarda biri: Hz. Ömer döneminde başlayan ve saltanat dönemlerinde de devam eden fetihler, İslam topraklarının sürekli genişlemesine vesile olmuştur. Yeni Müslüman olan bu toplumların, kendi inanç kültür ve gelenekleriyle bu dine girmiş olmaları elbette ki bir takım sorunların da ana sebebi olmuştur. Bu genişlemeye paralel olarak Tertil düzeyinde İslami dini bir eğitimin hem kadro, hem imkânlar açısından yetersiz kalması bazı geleneklerin içi İslami ritüellerle doldurulup öylece devam ettirilmesi neticesini de beraberinde getirmiştir.
Doğum günü kutlamalı ana form itibariyle İslami değildir. Ama İslami ritüellerle doldurulup İslamileştirme yoluna gidilmiştir. İslam Âlimleri bunların bazılarını "Aslı Kur’an’da ve Sünnette olmayıp sonradan ortaya çıkan, ancak İslam'ın temel esaslarına da aykırı olmayan uygulamalar" şeklinde bidat-ı hasene olarak değerlendirmişlerdir.
Bunun bir başka nedeni T.C. Eğitim sisteminin, tamamen batı eğitim sistemi formunda laik, batı kültür ve felsefesinin işlendiği bir eğitim modeli olması, bununla birlikte basın ve yayın organlarının da aynı kaynaktan besleniyor olması toplumsal kültürün bu yönde şekillenmesinin ana nedenlerindendir. Doğum günü kutlamaları da çağdaşlığın bir gereği olarak bu batıcı kültürün bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
Yeni Müslüman olmuş birçok toplumun, kişileri ve nesneleri yüceltme, onları tazim amaçlı ibadet kasıtlı ya da ibadet kasıtlı olmayan birtakım merasim geleneğine sahip oldukları, Müslüman olduktan sonra da bu geleneklerini şekil ya da içerik değiştirerek devam ettirdiklerini tarihi kayıtlardan biliyoruz. Mevlit ve kutlu doğum merasimlerini bu çerçevede değerlendirmek mümkün.
Ancak kutlu doğum merasimlerini Rasulullah'ı hatırlatmak onu toplumun gündemine taşımak amaçlı kullanmak mümkün. Bunu bir bid'at-ı hasene olarak değerlendirebiliriz.
Bu kısa değiniden sonra Hamza Türkmen Yanlış Peygamber algısı ve bu algıyı oluşturan tarihsel nedenler üzerinde durdu. Şöyle ki: Hz. Ömer döneminde başlayan ve saltanat dönemlerinde de devam eden fetihler, İslam topraklarının sürekli genişlemesine vesile olmuştur. Yeni Müslüman olan bu toplumların, kendi inanç kültür ve gelenekleriyle bu dine girmiş olmaları elbette ki bir takım sorunların da ana sebebi olmuştur. Bu genişlemeye paralel olarak Tertil düzeyinde İslami dini bir eğitimin hem kadro, hem imkânlar açısından yetersiz kalması, Rasul algısı konusunda da bazı yanlış neticeler ortaya çıkarmıştır.
Hamza Türkmen bu nedenleri bazı başlıklar altında sıralayarak.
1-Siyasi nedenler:
2-Usuli nedenler
A-Rivayet ekolü
B-Dirayet ekolü
3-Geleneksel nedenler
A-Felsefi akım
B-Kelami akım
C-Tasavvufi akım
D-Modernist akım
E-Mealciler
Bütün bu akımların Rasul ve sünnet algılarının birbirinden farklı olduğuna vurgu yaptı.
Hamza Türkmen şöyle devam etti: Öyle bir Rasul algısı oluşturulmuş ki, Rasul, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı insanüstü bir varlık, Allahın nurundan yaratılmış, Allahın bir parçası ve sonra kâinat onun nurundan yaratılmış o olmasa Allah kâinatı yaratmazmış gibi… Bütün bu saçma sapan Rasul algıları Rivayet ekolü, kelamcılar, İslam felsefesiyle uğraşan filozoflar ve tasavvuf akımı tarafından oluşturularak Rasulullah adeta ikinci bir ilah olarak sunulmaya çalışılmıştır.
Dolayısıyla Kur’an’ın bize tanıttığı Rasul ile rivayet ve felsefi akımların tanıttığı Rasul arasında bağlantı kurmak mümkün olamamaktadır.
Hatta bu anlayışa göre oluşturulan fıkıh ve tefsir usulünde hadisin ayeti nesh edebileceği bile iddia edilmiş, bu usule göre fıkıh oluşturulmuş, kelam oluşturulmuş ve İslam itikadının temeli bu sakat temel üzerine bina edilmiştir. Kaza, Kader, ahret bilinci, ibadet, hukuk ve âdab-ı muaşeret bu anlayışla oluşturulmuştur ki Kur’an’dan uzaklaşmanın en temel nedeni de budur.
Hamza Türkmen, Biz ne modernistler ve kimi mealciler gibi Resulü bir postacı, nede rivayet ekolünden kelamcılar tasavvufçular ve felsefeciler gibi Resulü olağanüstü ulaşılamaz örnek alınamaz olağan üstü bir varlık olarak telakki etmeyiz. Kur’an en güzel bir şekilde Resulü tanıtmakta onun bizim için üsvetül hasene en güzel örnek ve önder olduğuna vurgu yapmakta ve sağlam bir Resul algısı oluşturmaktadır.
Rasulullah’ın sünneti en geniş şekliyle Kur’an’da bize verilmektedir. Bunun dışında sahih mütevatir sünnet, kuranda izaha muhtaç konuları Resulün nasıl izah edip uyguladığı ile ilgili bize kaynaklık etmektedir. Diyerek sözünü noktaladı.