Adalet ve Maslahat Dengesinde Ma’rufu Emretmek
Özgür-Der Ankara Şubesinde gerçekleştirilen seminerde Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya tarafından Haksöz dergisinin değerlendirmesi yapıldı.
Girizgâh olarak dergi tanıtımı yapan Abdullah Buldur, yazılar üzerinden bazı değerlendirmelerde bulundu. Buldur, İslami kimliğimize zarar verip eklektik bir kimliğe sahip olmanın arkasının alınamayacağını şu sözler ile vurguladı: "Eğer Feminizm'e kapı aralarsak Eşcinsellik de o kapıdan içeri girer. Aynı şekilde, Milliyetçiliğe kapı aralarsak Kemalizm de o kapıdan içeri girer."
Abdullah Buldur, Rıdvan Kaya'nın yazısı üzerinden son dönemde yaşanan tarihselcilik tartışmalarına atıfta bulunup, Batı sevdalısı yaklaşımları eleştirerek, "Gelenek ile alakalı daha samimi daha komplekssiz bir ilişki kurmalıyız." Diyerek sözü Rıdvan Kaya'ya bıraktı.
Daha sonra sözü alan Rıdvan Kaya, konuşmasının adaletin temeli ve Müslüman'ın da asli sorumluluğu olan şahadet üzerine kurulu olacağını vurgulayarak konferansa başladı. Rıdvan Kaya, "Modernizm hepimizi etkiliyor. Bireyciliğin, egoizmin her gün yaygınlaştığı bir toplumda yaşıyoruz. Bu aynı zamanda bizleri tahammülsüzlüğe götürüyor." Diyerek burada, İnsanlara iyiliği emrederken kendinizi unutuyor musunuz?(2/44) ayetini hatırlattı. Kaya, tahammülsüzlüğün aile içi ilişkileri zedelediğini, aile bireylerinin bile birbirleri uyarma noktasında çekindiklerini vurguladı.
Kaya sözlerine şöyle devam etti: " Rabbimiz, Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının(8/25) diyerek bizi uyarıyor. Sorumluluğumuzu yerine getirmemek bizi ifsada götürür. Ya yapmak zorunda olduğumuz Marufu emredeceğiz ya da İslami kimliğimizden vazgeçerek sıradan insanlar olacağız (Allah korusun!)."
Müslümanların iç ilişkilerinden ve eleştiri kültüründen bahseden Rıdvan Kaya konuşmasına şöyle devam etti: "Gerek Dünyada gerekse Türkiye'de Müslümanlar olarak parça parçayız. Türkiyeli Müslümanlar olarak bir yan yanalık söz konusu. Mesela, zaman zaman başka yapılarla iyi niyetlerle ortak organizasyonlarda bulunuyoruz. Yapılar kendi içlerinden diğerleri hakkında konuşuyorlar ama açık şekilde birbirimizi eleştirmiyoruz. Birisine eleştiri getirildiği zaman, "Bizim hayrımızı düşünüyor da eleştiriyor." Şeklinden karşılanmıyor. Bu durum ciddi bir zaaf halidir. Aslında bu durum terse dönmeli. Yapıların gıybete varan kendi içlerinde başkalarını konuşmasını hoş karşılanmayıp, birbirimizin hayrı için açık şeklide birbirimizi eleştirmeliyiz. Bu hal Rahmete yol açmıyor.
Eleştiri kültürünün önünde iki büyük engel var: Birinci nokta, "Eleştirirsek, itiraz edersek düşmana koz veririz."endişesi. İkinci nokta, eleştirilenlerin tahammülsüzlük hali. Yapılan eleştirilerin sonucunda bir takım yaptırımlarla karşılaşıyoruz. Gezi parkı ile başlayan, 17-25 Aralık, Pkk'nın saldırıları ile devam eden ve en son da 15 Temmuz olayı ile siyasettin ve onu destekleyen toplumun psikolojisinde bozulmalar oldu. Dışarıdan veya içeriden bir takım tehditler elbette ki var ancak bu durumun belediye seçimlerinden ekonomiye kadar her şeye yaygınlaştırılması kaygı bozukluğu oluşturur ki bu devam ederse paranoyaya kadar götürür. Burada adalet kaygısı ikinci planda kalıyor. Buna dikkat etmeliyiz.
Bir başka sıkıntı ise tahammülsüzlük ortamını besleyen muktedirlerin kibir . Buna bir örnek vermek istiyorum: 28 Şubatta İslami olan her şeye düşman bir medya vardı. Bugün ise medya neredeyse tamamen iktidarın elinde. Geçtiğimiz günlerde Ülke Tv'de Ekrem İmamoğlu'nun konuk olduğu programın sunucusunun gazetecilik görevini ifa etmekten ziyade ne kadar basit ne kadar saldırgan bir tavrının olduğunu gördük."
Rıdvan Kaya konuşmasına kavramlar ve kavramların toplumsal etkileri ve Türkiye'nin dünü, bugünü üzerinde durarak konuşmasına devam etti: " Algı operasyonu diye bir kavram üretildi. Her olayı bu kavram ile nitelendirmek her şeyin içini boşaltıyor. Aynı zamanda, iktidarın her yapıp ettiğini öven bir tavır var. Bu tavır uyuşturucu gibi. Devleti kutsayan, adaleti ise öncelemeyen yaklaşım gittikçe yaygınlaşıyor. Eskiden Kemalistlerin şiarı olan "Mevzu-bahis vatansa gerisi teferruattır." yaklaşımına benzer bir takım yaklaşımları geliştiriliyor.
15 Temmuz darbesinden sonra ortaya çıkan mülakat bahsi, kamuya girecekler için tam bir adaletsizliktir. Aynı zamanda, güvenlik soruşturması adı altında insan fişleme devlet eliyle yaygınlaştı. Bizlerin bu noktada eleştiri getirmesinin iki temel saiki var: Birincisi, bizler Müslümanız ve sorumluluk olarak eleştirmek zorundayız. Sevdiklerimiz dahi olsa adaletsizliğe göz yumamayız. İkincisi, bizler iktidardan bir şeyler bekliyor isek eleştiririz ki onlar kendilerini düzeltsin ve ömürleri uzun olsun.
Türkiye hala daha Sisi zalimine karşı dik duruyor. Bu takdir edilecek bir durum. Ama bunu görerek de bir takım yanlışları görmezden gelemeyiz. Tabi bu noktada eleştiri yaparken abartmamalı, düşmanlık noktasına getirmemeliyiz. Eskiden Türkiyeli Müslümanlar başka ülkelere hicret ederlerdi. Bugün ise Türkiye birçok mazlum coğrafyadan gelen insanlara ev sahipliği yapıyor.
Hz. Ömer(Allah ondan razı olsun) örneğini çok severiz ama bunu pratik hayata da geçirmeliyiz. "İçersinde bulunduğumuz ortam buna müsait değil." gibi yaklaşımlar doğru değildir. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in dönemleri de güvenlik açısından sıkıntılı idi ancak birisi çıkıp Hz. Ömer'i yanlışı karşısında uyarabiliyor, o da bundan memnun oluyordu."
Rıdvan Kaya son olarak konuşmasını şu maddeler ile özetleyerek bitirdi:
-Adalet, şahitlik için bir sorumluluktur.
-Rabbimiz yüzyıllardır her Cuma adaleti emrettiğini söyleyerek(16/90) Müslümanları bu konuda uyarıyor.
-İç savunma mekanizmasını, süreçleri, imkânları vs. ileri sürerek adaletten sapamayız.
-Zannımca mevcut iktidar her şeye rağmen Müslümanlar açısından mevcut diğer ihtimallere nazaran daha avantajlı bir ortamı temsil ediyor. Ama bu durum yanlışlara, adaletsizliklere sessiz kalmamıza yol açmamalı.Her durumda her vesileyle hakkı haykırmalı, yanlışlara tavır almalıyız. Kabul edelim ki, genel manada İslami camia olarak bu noktada iyi bir sınav veremedik.
Program soru-cevap kısmının ardından sona erdi.