Siverek'te "Sömürgeciliğin Tarihi" Konuşuldu
Siverek Özgür-Der’de alternatif eğitim seminerleri Cemil YEŞİLDAĞ'ın sunduğu "Sömürgecilik ve Emperyalizmin Tarihsel Gelişimi" adlı konu ile devam etti.
Cemil Yeşildağ Kur'an'ın Tabiri ile insanın fıtratına değiniler yaparak sunumuna başladı. Sunumuna şöyle devam etti.
İnsanoğlu çok nankör bir yaratıktır. İnsanlığın tarihçesinden bu tarafa Allah insanları uyarmak için Peygamberler göndermesine rağmen, o kendi nefsi çıkarları için hem Peygamberi yalanlamaya yönelmiş, hem de toplumu manipüle edebilmek için yönetimi ele geçirerek zorla gasp etmiş. İnsanları kendi şahsi menfaatleri için köleleştirmiş. Kur'an-i Kerim bu tür yönetimi eline geçirenlere taguti idareciler tabirini kullanmaktadır.
İste böylelikle ideal olan insan yönetim şekilleri yozlaştırılıp, zalimlerin kendi çıkarları için sistemleştirilmiş. İmparatorluklar, krallıklar, diktatörlükler, saltanat ve askeri rejimler bu tür yönetim şekilleri için birer örnektir.
İktidar tatlıdır, öyle tatlıdır ki, kendisinde Allah korkusu bulunmayan veyahut kul hakkına riayet etmeyen bir yönetici bu tadın farkına vardığı vakit, bu güzel nimetleri başkalarına kaptırmamak için yoğun çaba sarf eder ki, dikta rejimlerin, imparatorlukların ve saltanatların başlanmacı bu şekildedir.
"Bu aşamalardan sonradır ki, günümüze kadar ya bazı aileler yahut bazı sınıflar – bu sınıflar demir perde ülkelerindeki komünist partiler, kapitalist ülkelerdeki holdingler ve nihayet Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi asker yâda general cuntaları seklinde- dünya üzerindeki insanları, yönetim, idare, ıslihat, tanzimat, kurtarma hareketleri, devrimler, sancak, bayrak, vatan, millet adına sömürür dururlar..."
Müslümanlar olarak bizler, bu sömürü sistemini ve tarihini iyi bilmemiz gerekiyor. Mesuliyetimiz ne olduğunu ve yetkilerimizin sınırlarını- ister yöneten olalım, ister yönetilen olalım- iyi kavramamız lazım. Bu konunun ehemmiyeti insanlık tarihine baktığımız zaman zaten kendiliğinden anlaşılmaktadır. İnsanlığın bu binlerce senelik tarihini irdelediğimiz anda gördüğümüz manzara çok korkunçtur, zira gayesi sömürü olmayan idare sistemleri ve idarecilerin sayıları insanlık adına utanç verecek kadar çok azdır.
İnsanların kabileler halinde yaşadığı çok eskiçağlarda, savaşlarda zafer kazananlar yenilenleri önce öldürmüş, daha sonraları köle gibi kullanmaya başlamıştı, Eski devletlerin, krallıkların ve imparatorlukların kurulduğu dönemlerde güçlü devletler güçsüzleri egemenlikleri altına almış; bazen de farklı uygarlıkların karşı karşıya gelmesinden, egemenlik ilişkisi olmadan yeni uygarlıklar doğmuştu. Ama çağdaş anlamda sömürgecilik Avrupa'da ulusal devletlerin ortaya çıktığı ve coğrafi keşiflerin gerçekleştiği 15. yüzyılda başlamıştır. "Sömürgecilik" ve "emperyalizm" sözcükleri bir devletin başka devletleri ya da halkları siyasal ve ekonomik olarak egemenliği altına alıp etki alanını genişletmesi anlamına gelir. Sömürgecilik sözcüğü 15.-19. yüzyıllar arasındaki dönem için, emperyalizm sözcüğü ise 19.-20. yüzyıllar için kullanılagelmiştir.
Kelime olarak olmasa bile vakıa olarak sömürü sistemi Âdem (as.) oğlu Habil'in kardeşi Kabil tarafından öldürülmesinden buyana mevcuttur. Kabil, kendisine ait olmayan bir hakki (kendi kız kardeşini), gasletmek için kardeşi Habil'i sömürmek istedi, Habil'de karşı durunca onu öldürdü. "İste bu katıl olayından beri, sömürü, ya da sömürü düzenleri var olagelmiş ve de rakip tanımadıkları için rakip olabilecekleri ihtimal dâhilinde olanlarda hemen elimine edilerek bu tehlike bertaraf edilmiştir.
Fenikeliler, Persler, Roma İmparatorluğu gibi devletler, yasadıkları dönemde Akdeniz bölgesine ve Avrupa'ya koloniler kurarak sömürmüşler. Bunlardan en kapsamlı faaliyeti Roma İmparatorluğu yapmış ve gerek Avrupa'da gerekse Avrupa dışında egemenlikler kurmaya çalışmışlar. Nitekim Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla birlikte Avrupa'da değişik prenslikler ortaya çıkmış ve sömürgecilik hareketi başlatılmış.
15. yy sonralına doğru Asya'dan Avrupa'ya ulasan kara yolarına Müslümanlar, Akdeniz'de ise Cenevizler hâkim olmuşlar. Avrupa'daki İmparatorluklar bundan rahatsızlık duyunca, Afrika ve Asya'ya ulaşmak isteyen maceraperest denizcilere büyük destekler vermeye başlamışlar. "Kesifler çağı" olarak adlandırılan bu dönem sömürgecilik hareketinde yeni bir asama ortaya koymuş. Portekiz ve İspanya kraliyetinin desteğiyle denizlerde ve karalarda terör estiren bu seyyahlar, bir yandan Afrika kıyılarına, oradan güney Asya'ya ve kısa zaman sonra da Amerika'ya ulaşarak, deniz kıyılarında koloniler kurdular.
İlk Sömürgecilikte Şirketlerin Rolü olduğuna değinen Yeşildağ Afrika'yı bir köle kaynağı olarak görenler, daha sonra onunla hem hammadde kaynağı, hem de pazar olarak ilgilenmeye başladılar. Ama bunun için Afrika'da çalıştıracak işgücüne ihtiyaçları vardı. Köleciliğin yasaklanması doğrudan bununla ilişkiliydi. Afrikalıların kurtuluşu olarak ilan edilen bu yeni süreç, köleliğin yeni bir biçiminden başka bir şey değildi. Köle tacirleri, madenlere ya da çiftliklere işçi temin eden kuruluşlar halinde örgütlendiğini ifade etti.
1945 sonrası bir yandan teknolojinin ve üretimin gelişmesi, öte yandan ulusal kurtuluş savaşları nedeniyle fiili işgale dayalı sömürgeleştirmenin zorlaşması nedeniyle; kapitalist ülkeler azgelişmiş ülkelere ithal ikameci "kalkınma" politikasını önererek ve IMF yoluyla azgelişmiş ülkeleri borçlandırarak yeni bir sömürü ağı yarattılar.
Yeni sömürgecilik, azgelişmiş ülkelerde göreli olarak refahı artırırken, ülke kaynaklarının egemen kapitalist ülkelerin çıkarları yönünde biçimlenmesine yol açtığı için kaçınılmaz olarak bunalıma dönüştüğünü ifade etti.