Siverek'te Kürt Sorunu Tartışmaları Sürüyor
Siverek Özgür-Der Temsilciliğinde alternatif eğitim seminerlerinde Kürt sorunu tartışılmaya devam ediyor.
Siverek Özgür-Der Temsilciliğinde alternatif eğitim seminerleri sürüyor. Bu hafta Murat Başaran, Bilge Adamlar Dergisinin Kürt Dosyasında yer alan Ramazan Kayan ve Hamza Türkmen’in “Kürt Meselesinde Müslümanların Geç Kalınmışlık Sendromu” adıyla birleştirilmiş makaleleri değerlendirdi.
Murat Başaran, özetle şunları söyledi:
Seminerimizi Ramazan KAYAN ve Hamza TÜRKMEN’İN makaleleri çerçevesinde (yer-yer eklemeler yaparak) 3 ana başlık altında sunmaya çalışacağız inşallah. Başlıklarımız:
- Avrupa merkezli ulusçuluğun oluşumu ve Kürt Meselesi
- Kürt Meselesine yaklaşım biçimleri
- Kürt meselesinde kavramları doğru kullanmak ve çözüm önerileri
Avrupa merkezli ulusçuluğun oluşumu konusuna daha çok Hamza TÜRKMEN’in makalesinde değinilmiş.
Avrupa toplumu, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde kilise, tanrı, kutsal kitap gibi kutsallardan sıyrılıp yeni kutsallar icat etmiş ve her yönüyle seküler bir toplum üretilmeye çalışılmış.
Bu çaba kendi toplumlarıyla sınırlı kalmamış ve ulus devletler inşa etme arzusu tüm dünyaya yayılmıştır.
Örneğin 1787 yılında İtalyan rahip Garzaniye Kürt dilinin grameri ve sözlüğü yazdırılırken aynı tarihlerde İngiliz Davids lumley’e “Kitab-ı ilmü’n Nafi” adıyla Türk grameri ve etnografyası yazdırılmıştır.
Bu süreç Osmanlının son döneminden yeni cumhuriyetin kuruluşuna kadar işlemiş ve yeni cumhuriyet her yönüyle ulusçu bir felsefeyle kurulmuştur.
Yeni Cumhuriyetin bu ulusçuluk sevdası ve sekülerleşme çabası iki ciddi direnişle karşılaşmıştır.
Bu direnişlerin ilki; İslam’ın ve şeriatın tasfiye edilmesine veya alt kimlik haline getirilip gerektiği yerde çıkarlar doğrultusunda kullanılmasına karşı çıkan Müslümanların direnişi olan Şeyh Said Kıyamıydı ki bu kıyamdan sonra “üç Aliler” liderliğinde biçimlendirilen istiklal mahkemelerinde on bine yakın Müslüman katledildi.
İkinci direniş ise Kürtçeyi (kurmanci ve zazakiyi) yasaklayan ve modernleşmeyi zorla dayatan hükümet politikalarına karşı Ağrı ve Dersimde gerçekleşen direnişlerdir.
Cumhuriyet Kürt Meselesinin başlangıcı olarak bu olaylar gösterilebilinir.
Kürt meselesine yaklaşım biçimleri başlığında gerek İslami gerekse de gayrı İslami yaklaşımları ele alıp Kürt meselesi hakkında kimin ne dediğini/ne yaptığını yüzeysel de olsa incelemeye çalışacağız.
Öncelikle ulusçu Kürt muhalefetinin yaklaşım biçimlerini ele alalım.
ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra daha çok farklılaşan bu kanatın yaklaşım biçimleri genel olarak 4 damar şeklinde karşımıza çıkmakta:
1-Ana damar, Abdullah Öcalan’ın talimatlarına bağlı olanlar.
2-ikinci damar PKK’nin silahlı mücadeleye başladığı ruhu taşıyan çatışmacı romantikler.
3-Üçüncü damar, her türlü şiddetten kaçınmaya çalışan demokratik liberaller
4-dördüncü damar ise Avrupa birliği ve ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerle işbirliği yapmaktan yana olan aydın(!) grup.
Bu kesimlerin Kürt Meselesine Çözüm önerileri de üç başlık altında şekillenmektedir:
1-Demokratik katılımı önceleyen, taban oluşturmak için Kürt aidiyetini ulus-laik çizgiye çekmeye çalışan PKK-Öcalan stratejisini takip edenler.
2-Öcalan’ın TSK ile işbirliği yaptığı eleştirisiyle tasarımını, ABD himayesindeki Güney Kürdistan Devleti’nin kuruluş sürecine göre ayarlayanlar.
3-AKP içinde mevcut statükoyu koruyarak çözüm arayışı içinde olan Kürt kanadı.
Bu başlıklar altında incelediğimiz fikri alt yapı ve yer-yer kamuoyunda karşılaştığımız pratik eylemler ışığında ulusalcı Kürt Muhalefetinin tüm çözüm önerileri tıpkı Kemalist ideolojide olduğu gibi her yönüyle seküler bir uluslaşma çabasını ifade etmektedir.
Gerek yaşadığımız dönemde gerekse de geçmiş yıllarda, Türk veya Kürt Müslümanlar özellikle pratik anlamda “çözüm orada değil şuradadır” şeklinde bir perspektife sahip olmadılar. (bazı istisnai çalışmalar/yapılanmalar olmakla beraber genel durum bu)
Müslümanların, Kürt meselesi başta olmak üzere toplumsal şahitlik yapmayı gerektiren kimi meselelerde cılız bir varlık göstermelerinin ana nedeni; Türkiye’de kolektif tevhidi uyanışın 1970 sonralarında gelişim göstermesi ve daha öncesinden Müslümanların (belki de gördükleri baskı sebebiyle) Sağcı devletçi bir refleks geliştirerek tüm meselelere Resmi ideolojinin bakış açısıyla bakmalarıdır.
Günümüzde bile Müslümanlar sağcı-devletçi reflekslerden tam olarak kurtulmuş değillerdir. Tüm bu sebepler ışığında Müslümanların Kürt meselesine yaklaşımları da şu başlıklar altında sıralanabilir:
* Geleneksel bir kadercilik anlayışı taşıyan, sığınmacı, hayalci ve anlık tepkisel davranışlar.
* Kürt sorununun ümmet bünyesinde çözüleceğini düşünen, soyut ve vakıayı açıklamaktan uzak yaklaşımlar.
* Türk, Arap ve Fars dini ulusçuluklarında olduğu gibi “Kürt ulusal kimliğini” ve “Kürt vatanını” savunan ve özgürleştirmeyi İslami bir öncelik olarak algılayanlar.
* Bağımsız bir Kürt İslam hareketi kurgusunu düşünenler.
* Ayrıca Kürt Meselesiyle yakından ilgili, hayata ve sorunlara Kuran merkezli bağımsız İslami kimliği ile bakan Kürt olan veya olmayan, Kürtçe konuşan veya konuşmayan insanlar söz konusudur.
Tüm bu farklı yaklaşımlara, farklı çözüm arayışlarına rağmen Türkiye halklarının çoğunda olduğu gibi Kürdistan’da yaşayan halkların da ortak paydası İslam’dır. Ve Kürdistan halkı hem Müslüman olduğu için hem de tek tipçi zihniyetin tek ulus modeline uymadığı için yıllarca zulüm görmüştür.
Buna kalemle çizilen sınırlar sonucu Kürdistan coğrafyasının 4 parçaya bölünmesi de eklenince Kürt halkı için zulüm hayatın her alanına taşınmış ve hem kimlikleri hem de inançları sebebiyle Kürdistan halkı iki kere zulüm görmüştür.
Müslümanların bu meselede netleşip insiyatif almakta göstermiş oldukları eksiklik sebebiyle Kürt meselesi malum odakların ellerinde bir bayrak haline gelmiş ve malum odaklar bu meseleyi olabildiğince İslamsızlaştırmaya çalışmışlardır.
Yer-yer İslam’ı Kürtlerin kültürel bir objesi olarak lanse eden bu odaklar, bazen de haddi aşıp Kürtlerin maruz kaldığı zulmün sebebi olarak İslam’ı göstermekte ve “Kürtler İslam’ı setçileri için kaybettiler” manasında kitaplar basmaktadırlar.
Daha önce de değindiğimiz gibi bu odaklar tıpkı Kemalist ideolojinin Türklere yaptığını farklı isimlerle Kürtlere yapıp Kürtleri milliyetçi reflekslere hareket eden, seküler laik bir halk haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Tüm bunlar yaşanırken İslami kesim olup biteni geriden takip etmekte ve bu durum özellikle bölgedeki Müslümanların bölge dışındaki Müslümanlardan kopuşunu hazırlamaktadır.(bölünen dernek vakıf vb. yapılar örnektir.)
Bu kopuşun önünü almak için Kürt Meselesi üzerinden Müslümanların birbirini suçlama, sınama, sorgulama ve sınıflama anlayışından vazgeçip ortak aklın gerçekçi çözümleri üzerinde ortak bir insiyatife geçmeleri gerekmektedir.
Alternatif dil geliştirme ve meselenin çözümü noktasında hem Hamza Türkmen’in hem de Ramazan Kayan’ın makalelerinden faydalanacağız.
Kürt meselesini ifade ederken, konuyla ilgili temel kavram ve kelimeler doğru kullanılmadığı zaman, hem muhatapların birbirini anlaması hem konularda düşünsel bir tutarlılık içinde olmak imkânını oldukça zorlaştırmaktadır.
Özellikle son süreçte Kürt meselesi üzerinde birçok kesimin konuştuğunu ve bu kesimlerin birçoğunun çözüm noktasında gayri İslami bir dil kullandıkları gerçeğinden hareketle Müslümanlar kavram kargaşasına girmeden ve kirli kimi kavramları dillendirmeden her yönüyle İslami bir dil geliştirmelidirler. (çözümü demokrasi vb fikirlerde arama yanlışlığı gibi)
Bu noktada Kürt Müslümanların diğer Müslümanlardan taleplerinin çağrılarının ve beklentilerinin ne olduğunun netleşmesi gerekir.
Meselenin çözümü noktasında İslam dışı çevreler Müslümanları muhatap almıyorlar, hesaba katmıyorlar diye sızlanıp şikâyet etmek yerine. Müslüman çevreler birbirlerini muhatap almalı bu soruna el atmalı ve ağırlıklarını hissettirmelidirler.
Bu konuda bugüne kadar Müslümanların ihmali İslam’a fatura edilmeye çalışmış özellikle genç kuşakların İslam algısı; kuşkulu, ön yargılı ve tepkisel hale getirilmeye çalışılmıştır.
Arap, Fars ve Türklerin Kürtler üzerindeki asimilasyoncu politikaların faturası İslam’a çıkarılmış ve Kürtlerin ulusal bilincinin gelişmemesi ve hatta körelmesinin sebebi olarak İslam gösterilmiştir.
Tüm bu gerçekler ışığında İslami kesimler bu meselede konjektürel bakış açısından ziyade ilkesel bir bakış açısı ile tavır geliştirmelidirler. Zira bu mesele başkası için Kürt meselesi olabilir ama biz Müslümanlar için iman sorunudur.
Kürt meselesinin çözümü için sıralanabilecek birçok yol vardır. Ancak bu yolların ortak paydası olarak nihai çözüm; adil, güvenli ve gönüllü ortaklığa dayalı bir İslam birliğidir.
Bu birliktelik için de teoriden çok, pratikle ilgilenen, tabuları sorgulayacak, şartlanmışlıkları aşacak, saplantıları söküp atacak cesur bir yürek, dinamik bir ruh ve güçlü bir irade ortaya koymak gerekmektedir.
Murat Yeşildağ / Haksöz-Haber