Siverek'te "Kürt Dosyası" Tartışılıyor
Siverek Özgür-Der Temsilciliğinde alternatif eğitim seminerlerinde Kürt sorunu tartışılmaya devam ediyor.
Siverek Özgür-Der Temsilciliğinde alternatif eğitim seminerleri sürüyor. Bu hafta Mehmet Boynukara, Bilge Adamlar Dergisinin Kürt Dosyasında yer alan “Millet Varlığında Temsil Tek Öözümdür” adıyla birleştirilmiş makaleyi değerlendirdi.
Mehmet Boynukara özetle şunları söyledi:
Milliyetçilik, modern dönemin kavmiyetçiliğidir. Milliyetçilik, ulus devletin varlığını meşrulaştırmak ve yurttaşlarına veli bir dünya görüşü kazandırmak üzere ortaya çıkmıştır. Ulus devlet belli bir tarih , semboller ve duygular dünyası sunar. Milliyetçilik, kimi zaman ırkçılığa sarkabilir. Faşizm ideolojisi bunun somut örneklerinden biridir. Milleti mutlaklaştırmanın ve ulus devlete bütünlük ideolojisi sağlamanın ötesinde kan ve soy temelli yorumlarla hareket edildiğinde ırkçılık ortaya çıkar. Soğuk savaş faşizminde Alman ırkının üstünlüğünü ve biricikliğini savunmak buna örnektir. Türkiye’de de Türklerin varlığını kan ve soya dayanarak yapılan yüceltmeler, karşılaştığımız söylemler ve hareketler var olmuştur. Bu açıkçası ırkçılıktır.
Kan ve soya dayalı milliyetçilik fitnedir.
Temelde bütün milliyetçilikler ırkçı olmamakla birlikte, zımnen belli bir ırk ve soy üzerinden hareket edilerek millet tanımına gidilmekte. Bu durumda da farklı soy ve ırklardan gelen topluluklar ya dışlanır ya asimile edilir ya da baskıyla susturulur. 1930 yıllarında Nihal Atsız gibi Türkçülerin çıkardığı dergilerde bu ırkçı milliyetçilikle karşılaşırız. Ötüken, Orkun, Bozkurt gibi adlarla çıkan bu dergilerde ırkçılığın Türkler üzerinde nasıl bir anlam ve tarzla üretildiğini görürüz. Bu dergilerde Türk, kan ve soyla tanımlanır. Türk kanından ve soyundan gelene Türk denir. Bu soy ve kana mensup olanlar vatanperver, dost ve iyi varlıklar olarak değerlendirilir. Bu soyun varlığı Orta Asya ile temellendirilir. Osmanlı ve Selçuklular aradan çıkarılır. Reddi miras teziyle hareket edilerek Türklerin iki büyük imparatorluk tecrübeleri yok sayılır farkında olmadan. Aslında bu Türkçülük, Türklere yapılan büyük bir haksızlıktır. Çünkü Türklerin yönetim öncülüğünde Müslümanların kurduğu iki büyük dönem devre dışı bırakılmaktadır. Türk soyundan gelmeyenlerin hain, düşman ve uşak olarak yorumlanmasıdır. Örneğin bahsettiğimiz dergilerin birinde Türklerin tarih içinde kaybettikleri savaşların nedeni açıklanırken Çerkez, Kürt, Arnavut ve Arap gibi farklı Müslüman kavimlere göndermede bulunulur. Kaybedilen savaşların arkasındaki asıl güç ya Arnavut bir Sadrazamdır ya Çerkez bir komutan ya da Kürt bir bey. Dolayısıyla dost ve düşman ayırımı soy ve kana dayanarak yapılır.
İnsanları soy ve kan varlıkların göre tanımlama çabasına girerek hareket edilmektedir. Örneğin Yalçın Küçük ve Soner Yalçın gibi yazarlar, eski toplumlarda yaşayan şecerenameciler gibi Türkiye’de aktör el kimliği bulunan insanları (edebiyatçı, siyasetçi, aydın, iş adamı vs) soyları üzerinden hareket ederek tanımlıyorlar. Bunu yaparken çoğunlukla sabataist olgusunu kullanıyorlar. Yine bir dönem Türk Tarih kurumu başkanlığını yapan Yusuf Hallaçoğlu da benzer bir tutumla herkesin kökenini bildiklerinin söyleyerek “derin tehdit “ imasında bulundu. Bütün bunlar milliyetçiliğin soy ve kan üzerinden giderek algılayışının dışa vurumlarıdır.
Ulus devlet milliyetçiliğinin açmazları
Kürt sorunu, millet sekülerliğe indirgemek ve Türkçülüğü bir devlet siyaseti haline dönüştürmekle beraber ortaya çıkmıştır. Çünkü bir süreç, Kürtleri dışlayarak ötekileştirmiştir. Uygulanan programlar, göçler ve müdahaleler sorunları daha da büyütmüştür. Son otuz yılda Kürt sorunu daha da ağırlaşarak var olmaktadır. PKK ile başlayan süreç terör. Çatışma, yoksulluk göç dalgaları ve dışlanma mekanizmalarının çoğalması gibi yeni sorunları ortaya çıkardı. Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgede çatışma, köy boşaltmaları, terör, faili meçhul cinayetler vs. yaşandı. Batı bölgelerinde ise Kürtler yoksulluk, yoksunluk, dışlama ve “sürgün” duygularını yaşıyorlar.
İslam temelinde millet tahayyülünün imkanları
Milliyetçilik projesinin sekülerlikle birleşerek ulus devlet yönetiminde uygulamaya sokuldu coğrafyamızda Kürt sorununu çözmek için kamyon ithal eder gibi dışarıdan model alamayız. Bu sosyoloji biliminin de mantığına tersidir. Bizim kültür coğrafyamızın dinamiklerinden yararlanan, onu kucaklayan ve modern zamanlara da seslenen çözümler ancak gerçek sonuca götürür. Bu bağlamda İslam, bir millet tasavvuru olarak en önemli temeldir.
İslam millet tahayyülünün içinde taşıdığı çeşitlilik. Farklılık ve bin yılları aşan tarihsel tecrübeleri yeniden okumak ve günümüze yorumlamakla sorunun üstesinden gelinmenin ana kop seti ortaya çıkabilir. Örneğin İslam millet anlayışının egemen olduğu zamanlarda Kürtçe eğitim varlığını sürdürmüştür. Kürtlerin kimlik sorunu olmamıştır. Gündelik yaşamlarındaki kavmi özellikler bütün Müslüman coğrafyada kabul görmüştür. İslam kültür ve anlayışı, bu coğrafyayı bütün kavimlerin harmonisine dayalı bir dünya olarak algılamaktadır. Millet deyince de Müslüman ve gayri-Müslim bütün toplulukların bir arada kendilerini temsil ederek yaşamasını anlar. İslam, bu anlayışı bu topraklarda bin yıl baki kalacak biçimde egemen yaptı.
Murat Yeşildağ / Haksöz-Haber