Siverek’te "İslam’da İstişarenin Önemi" Semineri

Siverek’te "İslam’da İstişarenin Önemi" Semineri

Siverek Özgür-Der Temsilciliği'nde alternatif eğitim seminerleri Hüseyin Şirin’in sunduğu, "İslam’da İstişarenin Önemi" konulu seminerle devam etti.

Hüseyin Şirin'in sunduğu "İslam'da İstişarenin Önemi" konulu seminerden notlar:

İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan en önemli özellik onun akıl sahibi olmasıdır. Bu akıl sayesinde insan dünyadan en iyi şekilde istifade eder ve karşılaştığı problemleri de rahatlıkla çözebilir.

Bazı meseleler vardır bir insanın aklı ve düşüncesiyle çözülemeyecek kadar zor ve karmaşık olması sebebiyle kolektif akla ihtiyaç duymaktadır. Kolektif akılda ancak fertlerin bir araya gelmeleri karşılıklı görüşmeleri ve tartışmalarıyla ortaya çıkar.

İstişare: Meşveret etmek danışmak ve bir konuyu uzmanlarıyla görüşmek manalarına gelir. En doğru ve en uygun kararlar almak için gereklidir. Meşveretin Türkçesi ehline danışmaktır. Sonunda pişmanlık duyulacak, teşkilata ve toplumda zararlara yol açacak yanlış ve yararsız kararlardan korunmak için emredilen İslami bir prensiptir. Tarih, yalnız kendi aklını beğenen karar vereceği konularda bilgili ve güvenilir kişilerin görüş ve deneyimlerine başvurmayan kimselerin acı sonlarına şahittir.

Meşveret, değişik görüş ve tecrübeleri dinleyip değerlendirerek en uygun kararı almayı kolaylaştırdığı gibi fikri danışılan ve söz hakkı tanınan kişiye değer vermesi, onlara kıymet verildiğini ve güven duyulduğunu hissettirip aralarındaki itimat ve muhabbeti güçlendirmesi bakımından da önemlidir.İstişare toplantıları aynı zamanda kuşku ve korku duyulan konularda girişimcilik gücünü kamçılar,üyelerin birbirlerine takviye ve teselli ederek,cesaret ve metanet ortamının oluşmasını da sağlar..

Eskilerin deyimiyle akıl akıldan üstündür her meselede başkalarına danışılması başkalarının bilgi fikir tecrübelerinden faydalanılmasını tavsiye etmişlerdir. Allah'ü Taala Ali İmran süresinde iş hakkında onlarla müşavere et danışıp kararını verdiğin zamanda artık Allaha güven. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever. Buyurarak şura, meşveret (Danışma) prensibini İslam'da ki önemini açık bir şeklide ortaya koymaktadır. Şura süresinin önemini ve 38. ayette istişare müessesesinden ayrıca bahsedilmekte "Onların (Müminlerin) işleri aralarında danışma iledir. Birinci ayette emir verildiği ikincisinde Müslümanlar için tespit ve tavsiyelerde bulunulduğu gözlenmektedir. Bu ayetler sadece o dönemdeki müminler için değil bütün müminleri kapsar. Allah'ın kendisine emir buyurduğu danışma müessesine Hz. Peygamber (sav) bizzat ortaya koymuştur. Bu onu da İslam tarihi kaynaklarında birçok örnek vardır. Ben burada birkaç tanesini örnek vereceğim.

Hz. Peygamber (sav) yönetimle ilgili işlerde karar vermeden önce daima ashabıyla istişarede bulunmuştur. Mesela hicret sonrası Medine'de yine bir toplum oluşturma gayretlerini sürdürürken Allah Resulü burada yaşayan Yahudilerle görüşmeler yapmıştır. Onların fikirlerini de almıştır.

Bedir savaşında ashabıyla istişare etmiş hem muhacir hem de ensarın ayrı ayrı görüşünü almış, onlarla mütabakat sağladıktan sonra Mekke kervanı üzerine seferler düzenlemesi talimatını vermiştir. Peygamber efendimiz Bedir savaşında kendilerine en yakın kuyunun başında durdu ve orayı karargah yapmak istedi. Bu sırada ashabtan Hubab El Münzir Peygamberimize ''Ya Resulullah! Burayı Allah'ın seni yerleştirmiş olduğu ve bizim ileri geri gitmeye yetkimiz olmayan bir yer olarak mı seçtin? Yoksa bu bir görüş bir harp taktiği midir? diye sordu. Resulullah(a.s) ''Hayır! Bu bir görüş ve harp taktiğidir.'' Dedi. Hubab El Münzir ''Ya Resulllah! Burası uygun bir yer değil orduyu kaldır düşmana en yakın kuyuya gidelim. Orada bir havuz yapıp içine su dolduralım. Geride kalan kuyuları tahrib edelim. Düşman istifade edemesin.'' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) ''Sen güzel bir fikre işaret ettin.'' Buyurdu ve sahabenin dediği şekilde hareket etti. ordunun yerini değiştirmiştir. Yine savaştan sonra esirlere yapılacak muamelenin nasıl olması gerektiğine ashabıyla istişare yapmış. Hz. Ebubekir'in görüşü benimsenerek esirler fidye karşılığı serbest bırakılmıştır.

Resulullah (sav) Müslümanlar ile Mekke müşriklerinin savaşı olan Uhud harbinden önce savaşın Medine dışında yapılması yada sadece şehrin savunulması şeklindeki iki görüş ortaya çıkmış birinci görüş benimsenmiş Hendek savaşında da istişare yapılmış. Selman-ı Farisi'nin teklifi olan şehrin zayıf ve açık yerlerini korumak için Medine'nin etrafına hendek kazılması teklifini kabul etmiş ve savunma buna göre yapılmış.

İslam'da Devlet Yönetiminde Şura İstişare için bir araya gelen görüş sahibi uzman kişilerden oluşan özel gruba şura denir. Konu hakkındaki bilgi ve tecrübelerinden dolayı kendisine danışılan kişiye ise müsteşar denir. Eğer bilmiyorsanız bilene sorun (Nahl-43). Şura kelimesinin öz anlamının arı kovanından bal almak olduğunu görmekteyiz. Kelimenin terim anlamı ise herhangi bir konuda başkalarına danışma onlarla istişarede bulunma görüş ve bilgi alışverişi için de olmak demektir.

Şura'nın temel amacı ortaya atılan görüşleri, fikirler içerisinden en uygun en isabetli olanı seçmektir. En az hata ihtimali olanı seçerek en doğru olan görüşü tercih etmektir. Şurada çoğunluk tarafından kabul edilen en doğru görüşün yürürlüğe konması ise demokrasi uygulamasına en güzel örneklerden biridir. İstişare Allah'ın emri ve peygamberimizin sünnetidir. İdarecilerin ümmetinin durumunu ilgilendiren konularda istişarede bulunulmasının konusunda farklı görüşler vardır. Malikiler dini konularda İslam devletinin yönetimi ile ilgili mevzularda idarecileri istişarede bulunulmalarını vacip olduğu görüşündedirler. İbni Teymiyye: İdareciler istişareden muaf olamazlar. Çünkü Allah onu peygamberine emretmiştir.

Şura meclisi kimlerden oluşursa oluşsun ortaya çıkan hükümler İslam'ın genel prensiplerine aykırı olamayacağından halk üzerinde keyfi bir idare, diktatörlük, zulüm ve adaletsizlik meydana getiremeyecektir. Zira İslam adil bir sistemdir.

Devlet erkanı bilmedikleri ve içinden çıkamadıkları dini konularda alimlerle; cihatla ilgili konularda ordu komutanlarıyla ümmetin menfaatine yönelik mevzularda halk büyükleriyle memleket konularında yazarlar, işçiler ve memur temsilcileriyle sendikalar bütün sivil toplum kuruluşlarıyla istişare etmeleri gerekir. İstişare yapan kişiler hakkıyla dindar bilgili(Sahasında uzman) akıllı ve tecrübeli olmalıdır.

Hz. Ömer Şam'a giderken yolda veba salgını olduğunu öğrenince yola devam edip etmemek konusunda muhacirlerle istişare etmiş. Anlaşma olmaması üzerine ensarla görüşmüş. Yine netice çıkmayınca ilk muhacirlerden Kureyş büyükleriyle müşavere etmiş ve onların geri dönme yolundaki teklifini kabul ederek mahiyetiyle birlikte geri dönmüştür.

Kişi ne kadar akıllı, zeki ve tecrübeli bulunursa bulunsun vahiy ışığında müşavere etmesi gerekir. Faydalı sonuçlara ulaşması, problemlerin güzel bir şekilde çözümlenmesi için istişare şarttır. Peygamberimiz vahyin inmediği durumlarda daima arkadaşları ile istişare yoluna gitmiştir. Toplumların düştükleri hatalar çok defa işi kendi başlarına yürütme sonucu olmaktadır. Hatalardan tümüyle kurtulmak imkansızdır. Çünkü hatadan uzak kalan sadece Allah'tır(c.c). Ancak meselelerin çözümünde birçok fikir bir araya gelirse mükemmel veya nispeten doğru bir çözüm elde edilebilir bu surette sorumlu kimselerin üzerindeki sorumluluk yükü de hafifler ve sorumluluk paylaşılmış olur. İstişare ederken göz önünde bulundurulması gereken en önemli noktalardan biri, kime veya kimlere danışılacağı konusudur. Bu yüzden danışılacak olan kişinin, akıl ve tecrübe sahibi, dindar ve faziletli, samimi, sağlam fikirli, keskin görüşlü, insan psikolojisin iyi tahlil eden, doğruluk ve güvenirlik gibi değerlere sahip olmasına dikkat edilmelidir. Görüşlerinde ve düşüncelerinde daima isabet edenlerin bir iş yapmaya niyetli olduklarında istişare etmelerine şaşılmamalıdır. Çünkü böyle kişiler kendi görüşlerini yoklarlar, zeka ve anlayışlarını denerler.

Herhangi bir konuda istişare etme ihtiyacı ortaya çıkarsa şu iki metodtan biri seçilirse: Birkaç kişiyle ayrı ayrı görüşülür, fikirleri alınır fikirler hangi noktada daha çok birleşiyorsa o uygulanır. İkincisi ise birkaç kişi toplanıp görüşleri sorulduğunda fikirlerini söylerler daha sonra bu kişiler birbirlerinin görüşlerini inceleyerek en uygun görüşte karar kılarlar ki bu görüşte sağlıklı hareket etmek mümkündür.

Abbasi yöneticilerinden Me'mun oğluna nasihat ederken istişare konusunda şöyle demiştir. "Şüphen olan işlerde tecrübe sahibi, gayretli ve şefkatli ihtiyarların görüşlerine başvur. Çünkü onlar çok şey görüp geçirmişler zamanın inişli çıkışlı olaylarına şahit olmuşlardır. Onların sözü acıda olsa kabul ve tahammül et. Danışma kuruluna korkak, hırslı, kendini beğenmiş, yalancı ve inatçı kişileri alma.''

İstişareyi vacip sayan alimler varsa da genel çoğunluk şura meşrudur. Ancak şart değildir hükmünde ittifak etmiştir. Yani imam ve emir olan zat her konuda herkesle ille de istişare yapmak zorunda değildir. İmam ve emir ihtiyaç hissederse istişareye başvurabilir. Bedir'de ordunun nereye konaklayacağı. Uhud harbinin nasıl yapılacağı hususlarını ashabıyla istişare eden Nebi'nin Mekke fethi kararını herkesten gizli tutması ve istişare yapmaması buna açık bir delildir.

İstişarede esas olan istişare üyelerinin çoğunluğunun kararına uymak değildir. Doğruyu bulmaya çalışmaktır. Kalabalığa uymak, güdümlü demokrasilerinin kuralıdır. Veya hiçbirini uygun bulmayarak kendi vicdani kanaatine göre emir veya yönetici karar verebilir. Hz. Ebubekir "Namazı kılarız ama zekatı vermeyiz.'' diyen bir kabileye karşı ne yapılması gerektiğine sahabenin büyükleriyle istişare etmiş hemen hepsi ''Şimdilik onları kendi hallerine bırakalım.'' Görüşünde ittifak ettikleri ve savaşmayı uygun bulmadıkları halde Hz. Ebubekir "Allah'a (c.c) Resulullah'a verdikleri gibi şimdide velev ki bir dişi oğlak bile kalsa tüm zekat vergisini ödemedikçe onlara karşı elim kılıç tuttukça harp edeceğim.'' demiştir.

Yine Hz.Ömer döneminde Irak ve Suriye toprakları konusunu ileri gelen sahabeyle istişare etti. Çoğunluk kılıçlarımız sayesinde Allah(c.c)ın bize nasip ettiği toprakları aramızda bölüştür. Fikrinde olduğu halde Hz. Ömer o toprakları belirli bir vergi verme şartıyla o toprakları sahiplerine bıraktı. Böylece devlet hazinesi için önemli bir gelir kaynağı oluştu.

İstişare eden pişman olmaz. İnsanı pişman eden istişare yoluna başvurmadan kendi görüşündeki ısrarıdır. Bir Müslüman'ın günlük hayatta bilemediği işlerde, mesleğinde, sanatında, siyasetinde ve devlet idaresinde ehil olan birisine veya birilerine danışması onunla istişare etmesi gerekir. Atasözü "Danışan dağı aşar, danışmayan zavallı, düz yolda şaşar.'' demişler. Kişi istişare ettikten sonra istişare ettiği kimselerin görüşlerine uyma zorunluluğu yoktur. Hangi görüş aklına yatarsa ona uyar.

İstişarenin zıttı olan kendini beğenmişlik ve birlik beraberliğin zıttı olan bireysellik ve bölünüp parçalanma Kuran'da en çirkin özelliklerinden sayılmıştır. ''Hayır! İnsan kendini müstağni(hiç kimseye ihtiyacı olmadığını)zannedince kesinlikle azgınlaşır. Bu ayeti kerimede bireyselliğin insanı getirdiği azgınlık noktası çok açık bir şekilde ifade edilmiştir. İslam'ın ön gördüğü istişare ve birliktelik ruhu, batının oluşturmaya çalıştığı asrın vebası olan bireyselliğin panzehiridir.

Kur'an da Hz. İbrahim'in kurban konusunda oğlu İsmail ile istişaresi Hz. İsa'nın havarileriyle istişaresi, Yusuf peygamber zamanında Mısır kralı gördüğü rüyanın yorumuyla ilgili çevresindekilerle yaptığı istişare ve Firavunun sihirbazlarla yaptığı tarihi istişarelerden bahsedilmiştir.

Fikir, yorum ve algılama birlikteliği olmadan eylem birlikteliğinden söz edilemez. İttifak ettiklerimizle yardımlaşmak, ihtilaf ettiklerimizde önce doğruyu tespite çalışmak mümkün değilse birbirimize mazur görmek şiarımız olmalıdır.

İslam'da yönetim şekli istişare ve şura esasına dayalıdır. Resulullah'ın vefatından hemen sonra Müslümanların ilk yaptığı şey toplanıp halife seçimiyle ilgili istişare yapmak olmuştur. İslam tarihi boyunca hiç kimse şura usulüne karşı çıkmamıştır. İslam'ın öngördüğü şura sistemi batının ürettiği demokrasiden farklıdır. En bariz fark demokrasilerde hakimiyet milletindir. İslam'ı şura sisteminde ise hakimiyet sonsuz kudret sahibi Allah'ındır. Şura'nın görevi şeriatın zaman ve mekana uygun şekilde nasıl tatbik edileceğidir. Kulağı delik bir köle dahi olsa, Allah'ın hükmünü uygulasa ona uyun.(hadis)

İstişare, pişmanlığa karşı bir kaledir. (hadis-i şerif)

Öyle ki Peygamberimiz (sav) önemli bir karar alacağı zaman ona "Ey Allah'ın Resulü bu size Allah'tan gelen bir vahiy midir? yoksa sizin kendi görüşünüz müdür? Diye sormuşlar ve kendi görüşüm derse Peygamberimizle bu görüşü istişare etmişler tartışmışlar artı ve eksilerini mütaala etmişlerdir. Bu uygulama Peygamberimiz (sav) vefatından sonrada devam etmiştir. Hz. Ömer vefat ederken yeni devlet başkanının seçimini altı kişiden oluşan bir şuraya bırakmış, hakem olarak tahin edilen Abdurahman Bin Avf halkın arasında gezerek onların görüşünü almış. Devlet başkanı olarak kimi görmek istediklerini sormuş ve kamu oyu yoklaması yaparak halkın çoğunluğu Hz. Osman'ı ismini anınca halife tayin etmiştir.

Lokman Hekim: Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimseye danış çünkü o,kendisine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedavaya verir.

Tarihteki Medeniyetlerin istişareye Bakışı Arap, Fars ve Hint hükümdarları toplu danışmayı yani hep bir araya gelerek istişare olmasını tercih etmişler. Bunların görüşüne göre ''Topluca bir araya gelerek istişare yapılmalıdır. Çünkü herkes kendi görüşünü açıklar. Karşılıklı ihtiras, tenkit ve tartışmalar olur. İddialar ispat edilir ve en isabetli olan görüş herkesin oy birliği ile kabul edilir. Böyle yapılan istişareler genellikle hatadan uzak kalır.'' demişlerdir.

Mısır ve Rum hükümdarları ise toplu değil de teker teker kişileri çağırarak meseleler hakkında zihinde beliren çözüm şekillerini hiçbir etki altında kalmadan ortaya koyar. Böylece danışmanların ayrı ayrı görüşleri, idareciler tarafından alınmış olur. Mısır ve Rum hükümdarları toplu yapılan danışmaları eleştirmişlerdir. Toplu yapılan danışmalarda kişilerden birinin ortaya attığı fikir, diğer kişileri etkisi altında bırakır ve ötekilerin ona uyma ihtimali belirir. Bu suretle herkesin o meseleye ait fikirlerin ortaya çıkması imkanı kalmaz.'' demişlerdir.

Peygamberimiz meselenin durumuna göre hareket edilmesini bize göstermiştir. Doğru olanda önce teker teker herkesin görüşü alınmalı. Sonrada hepsini toplayarak birlikte istişare yapılmalıdır. Peygamberimiz bazen kendi bildiğini yapmış. Örneğin Mekke fethinin gizli tutulmasında. Bazen bir kişinin fikrini doğru bularak uygulamış. Örnek: Bedir kuyuları hakkında, bazen cemaatin çoğunluğunun görüşü benimsenmiş. Örneğin Uhud savaşı öncesinde istişare etmiştir. Peygamber dahil emir ve idareci olsun sorumluluk almışsa bir toplumda oluşacak sorun öncesi konuşulup istişare edilir. En son emir hangi kararı vermişse ona tabi olunur. Sonuçlar olumlu veya olumsuz olsa dahi riayet edilir.

Hz. Ebubekir sahabelerle istişare etmiştir. Mürtetlerle yapılacak savaş için sahabeler halife Ebubekir'le yapılan istişarede askerlerin yarısının şehirde kalması şehrin güvenliği için yarısının savaş meydanında muhabere etmelerini istemiş. Halife hepsini dinledikten sonra savaşa kara veriyorum. Tek kişi kalmadan askerlerin hepsinin de savaşa gitmesini emrediyorum buyurdu. Müslümanların kendi görüşlerine aykırı alınmasına en ufak tepki göstermediler. Çünkü istişare sonunda bu karar verilmiştir. Emir üzerine bütün ordu savaş meydanında toplandı. Düşman ordusu yerin göğün askerlerle dolu olduğunu görünce, bunların en az yarısı da şehirde nöbet bekliyordur. Diyerek barış istediler. İstenileni vermeye mecbur kaldılar. Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik bozulmadan kafirlere karşı savaşsız galibiyet kazanıldı. İstişare yapılırken soran Allah rızasını gözettiği için cevap verende Allah rızasını gözetmelidir ve ona göre cevap vermelidir.

Hz. Muhammed(sav) her savaştan önce olduğu gibi Uhud savaşında öncede ashabının ileri gelenleriyle istişarede bulunmuş ve nasıl bir savaş taktiği izlemeleri gerektiği konusunda ashabıyla istişare edip görüşlerini almıştır. Peygamberimizin(SAV) kendi görüşü Medine'de kalıp savunma savaşı yapılması şeklindedir ve bu görüşünü de ashabıyla paylaşmıştır. İslam cemaati İslami hükümleri fertleri arasında uygulamalı ve aralarındaki ihtilafları İslam'a göre çözmelidir. Zaten o cemaatin fertleri ihlaslı iseler, yaşadıkları ortamda ne kadar İslam kanunları uygulanmasa da kendi aralarında ihtilafları muhakkak İslam'a göre çözmelidirler.

İstişare terk edildiği zaman heva ve hevesler hakim olur. Sonuç olarak hatalar çoğalır.Her sorumlu fert emrin sahip olduğu görevlerin aynısıyla hükümlüdür.Bu yüzden Kisranın hazineleri Hz. Ömer(r.a) önüne getirildiğinde Hz. Ali ona şöyle dedi''Sen harama yanaşmadın.'' Bu sebeple onlarda harama yanaşmadılar. Eğer sen haram yeseydin emrin altındakilerde haram yerlerdi. Fertlere görüş beyan etme hürriyeti verilmelidir. Bu sağlandığında nasihat yayılır ve nefislerde olanlar da ortaya çıkar. Böylece fertlerde düzeltilir. Bir kimse görüşünü beyan ettiği zaman bu topluma büyük faydalar sağlayabilir. Fakat kişi görüşünü açıklamaz ve ortaya koymazsa işte o zaman kalplere kalıcı çok büyük hastalıklar yerleşir. Kalplerde saklanan bu hastalıklar aniden birgün ortaya çıkar ve çevresine çok büyük zararlar verebilir. Fikirlerini hür bir şekilde ifade edenlerin yağcılık, yalan, casusluk ve gıybetin önüne geçerler. İlahi olmayan her anlayış cahilidir. Bu ister monarşik olsun ister demokratik bir anlayış olsun fark etmez. Gerek Hz. Peygamber gerekse ilk dört Halide şahsi hayatlarında olduğu gibi toplum ve devlet yönetimiyle ilgili meselelerde şuraya büyük önem vermişlerdir. Daima etrafındaki Müslümanların görüşlerini almışlardır ve ona göre hareket etmişlerdir. Emevilerle birlikte Müslüman toplumlarda bu anlayış değişmiştir. Şura ve istişare çok sınırlı bir çerçevede kalmıştır. İslam'da ise şuranın anayasal bir kurum olarak ele alınması yönetimin İslam temel ilke ve esasları gözetilerek oluşturulursa toplum bundan olumlu istifade eder. Müslüman toplumların ve yönetimlerinin kendi dönem ve şartlarına uygun bir prosedür geliştirmesine imkan tanımıştır.

İslam nizamında çokluk ve azlığın bir değeri yoktur. İslam nizamında hak ve batıl vardır. Sahibi bir tek kişi olsa bile eğer o hak ise ona tabi olunur. Batılın sahibi çok kişi olsa da o terk edilir. Ondan uzak durulur. Nebi ve Resuller davetlerine tek kişi olarak başladılar. Tek başına hakkı yüklendiler ve hakka davet ettiler. Şahsi durumlarından dolayı heva ve heveslerine karşı çıktıkları için, batılı savunan çok kişi onlara karşı çıktı.

Allah(c.c) şöyle buyurur''Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna tabi olursan Allah'ın yolundan seni saptırırlar. Onlar zana tabii olur ve onlar yalan uydururlar.(enam:116)''

Bedir savaşı öncesinde Resulullah (sav) Müslümanlara danışarak şöyle dedi''Ey kavmim!Bu konudaki görüşünüzü bana bildirin.'' Bu cümleyi defalarca tekrarladı. Hemen hemen hepsinin görüşünü almaya çalıştı. Resulullah (sav) görüşlerini aldığı sahabeler devamlı olaylar hakkında soru soran görüş bildiren ve her olayın hikmetini öğrenmek isteyen kimselerdi.

Kadınlar genelde hisleriyle karar verirler kadınlarla istişare etmeli ama hisleriyle konuşuyorlarsa ihtiyatlı davranmak gerekir. Yine de onlarla istişare yapmalıdır. İstişare sünnettir. İyi kimseler övülürken istişare ederek iş yaparlar buyruluyor.(şura 28)

 

Sonuç:

1.istişarenin gerekliliği Allah'ü Teala Ali İmran suresinde iş hakkında onlarla müşavere et danışıp karar verdiğin zamanda artık Allah'a güven çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.

2.Allahın rızasının gözetilmesi hak ve batıla dikkat etmek

3.Şurada çıkan kararlara riayet etmek gerekir yani kararlılık şarttır.

4.Şurada tek başına karar verilebileceği gibi gerekirse farklı kişilerle istişare yapılır ve çoğunluğun görüşüne de uyulabilir.

Önceki ve Sonraki Haberler