“Kürt Sorunu ve İslami Çözüm” semineri
Siverek Özgür-Der alternatif eğitim seminerlerinin üçüncüsü “TC'de Kürt Meselesi ve İslami Çözüm” başlıklı konu ile yapıldı.
Semineri Murat BAŞARAN sundu.
Murat Başaran; "Cumhuriyet tarihi boyunca her gün biraz daha büyüyerek karşımıza çıkan bu hassas mesele hakkında bir sunum yapmak doğrusu zor bir o kadar da gerekli bir uğraştır. Bu sunumu yaparken hataya düşmekten ALLAH'A sığınırım." ifadeleri ile sunumuna başladı.
Başaran, Kürtlerin Osmanlı'ya katılma sebepleri şu vurgularla özetledi:
- Hz. Ömer döneminde Müslüman olan Kürtlerin İslam'a bağlılıkları
- Tarih boyunca yeraltı ve yer üstü zenginliklerinden dolayı Kürdistan coğrafyasının büyük devletlerin talanına uğraması sonucu Kürt halkı üzerinde oluşan olumsuz psikoloji.
- Kürt halkı üzerinde etkinliği olan İdris Bitlisî'nin Osmanlı'dan yana tavır alması.
- Safavilerin Şii olması ve bu devlet arasında yaygın olan Hz. Ömer nefreti.
Osmanlı devletinin Kürt aşiretleri arasında var olan çekişmeden faydalanması…
1800'lü yıllara kadar yer-yer çatışmalar olsa da Osmanlılarla barış içerisinde yaşayan Kürtlerin 1840'lı yıllardan sonra ortaya çıkan gelişmelerden dolayı rahatsız olmaya başladığına; sonra gelişen isyanların kavmi bir isyan değil daha çok merkezi otoritenin politikalarından rahatsızlıktan kaynaklandığına değindi.
1. Paylaşım Savaşı'nda Kürtlerin İslami hassasiyetlerinden dolayı Osmanlı'nın yanında yer aldıklarına, 1919 ve 1923 yılları arasında resmi ideolojinin sahiplerinin Kürtlerin ayrılmaması için Kürtleri kandırma politikalarına ve ardından M. Kemal'in Kürtlere özerklik anlamına gelen muhtariyet vaatlerine değindi.
Resmi ideolojinin kendisini sağlama aldıktan sonra kuruluş felsefesi olan Ulusalcılık ve Laiklik anlayışı gereği gerek Müslümanlara gerekse de Kürt kavmine yönelik inkar ve asimilasyon politikalarına örnekler verdi.
Kürt ulusalcıların 1900'lü yılların başında Kürtlerde uyandırmak istediği kavmiyetçilik politikasının TC'nin kendi eliyle 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır cezaevinde uyguladığı politika ile oluşturulduğuna dikkat çekti ve sistemin kendisinin Kürt kavmini PKK'nin kucağına ittiğine değindi.
1960'lara kadarki isyanlardan sonra Kürt ve Türk Müslüman kanaat önderlerinin bu etnik soykırıma karşı yeterli tepkiyi oluşturamamalarının; muhafazakâr sağcı politikalardan ve sistemin gazabından korkmalarından kaynaklandığını ifade etti.
Kürt meselesine Müslümanların yaklaşımı bölümünde tevhid vurgusunu ön plana çıkaran Başaran'ın sunumundan özet vurgular:
- Biz Müslümanlar olarak ulusçuluk batağına düşmekten kaçınmalı ve bu meseleye de tüm meselelerde olduğu gibi İslami bir yöntemle ve Kur'an-ı Kerim'in belirttiği gibi adil şahitlik hassasiyetiyle yaklaşmalıyız.
- Ne var olan zulmü kabul etmeli, ne de kardeş halkların ayrılıp parçalanmasına razı olmalıyız.
- Bilmeliyiz ki; meselenin çözümü de halkların mutluluğu da yüce Allah'ın hayatımızı düzene koymak ve ahiretimizi sağlamlaştırmak adına bizlere kılavuz olarak gönderdiği vahy ile hayatımızı inşa etmekten geçer.
- İslam'ın üstünde bize dayatılan hiçbir kimliği kabul etmemeli ve bu kabullenmemeyi her yerde ve her konuda sürdürmeliyiz.
- Kürt meselesine tevhidi inancının bize yüklediği şahitlik bilinci ile yaklaşmalı ve bu mesele ile ilgili her konuda kendi etnik duygusallığımızı değil İslami kimliğimizi konuşturmalıyız.
- Daha önce de belirttiğimiz gibi Kürt meselesini Müslümanlar oluşturmamıştır ama bu Müslümanların zulüm karşısında sessiz kalmasını değil, aksine "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." şiarıyla ve endişesiyle bu meseleye yaklaşmalıyız.
- Kürt halkı fitne çıkaran, sorun yaratan bir halk değil sistemin zulmüne maruz kalan taraftır. Ve Müslüman bir halk olması hasebiyle iki kere zulmedilen bir halktır.
- Türkiye'de dini duyarlılık sahibi kesimlerin çoğunun sağcı, muhafazakâr ve devletçi etkiden kurtulamamışlığının olumsuz etkileri Kürt meselesine yaklaşırken de yansımakta ve bu durum Müslümanların imajını kirletmektedir.
- Kürt meselesinin sebep olduğu ölüm, yıkım ve türlü zulümlerin hesabı Kürt halkından değil, devletin içinde kümelenen ırkçı kesimlerden sorulmalıdır. Zira bu meselenin asıl sorumluları laik-ulusçu devletin politikacıları ve onların yanlış politikalarıdır.
- Kürtler, Türk halkı ve diğer halklar gibi bu ülkenin asıl sahibi ve Türk halklarının sahip olduğu haklara eşit şekilde sahip olması gereken ortağıdır. Bu bariz bir şekilde ilan edilmeli ve anayasal güvenceye alınmalıdır.
- Kürt halkına yapılan zulümlere karşı çıkmak adına, milliyetçilik çukuruna düşme tehlikesine karşı Kürt Müslümanlar uyanık olmalıdırlar ve bu anlamda kendilerine bir yol haritası belirlemeli ve yapılması düşünülen her hareket tevhid süzgecinden geçirilmelidir.
- Şu anda ve tarih boyunca emperyalizm tehlike olarak algıladığı her durumu küçük parçalara bölerek yönetme eğilimi göstermiştir. Bunun halklar üzerindeki yansıması da "Balkanizasyon" adı verilen ve parçala-böl-yönet mekanizmasıyla çalışan politikalarıdır. Tüm bu politikalara karşı koymak için İslam'ın birleştiriciliği esas alınarak mücadele edilmelidir.
HAKSÖZ-HABER / Siverek