"İslam'da Yönetim ve Sosyal Adalet" Semineri
Siverek Özgür-Der Temsilciliğinde alternatif eğitim seminerlerinde devam ediyor.
Siverek Özgür-Der Temsilciliğinde alternatif eğitim seminerleri sürüyor. Bu hafta Murat Başaran “İslam’da Yönetim ve Sosyal Adalet” adlı semineri sundu.
Murat BAŞARAN’IN sunumunu sizlerle paylaşıyoruz.
Bu geceki seminerimiz “İslam’da Yönetim ve Sosyal Adalet” Üzerine olacak İnşallah.
Sunumuza başlarken devlet ve yönetimle ilgili bazı kavramlara değinmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Bu kavramların başında “DVL” kökünden gelen ve “değişmek, bir halden bir hale girmek, dolaşmak, nöbetleşe birbiri ardına gelmek” anlamlarındaki devlet kavramı gelmektedir.
“DVL” kökü ve bu kökün farklı çekimlerini incelediğimizde bugünkü tabirle “halk, ülke ve egemen siyasi otoritenin birlikteliğinden oluşan siyasal bir örgütlenme anlamında kullanılmadığını görüyoruz.
Kuran’da Uhud savaşı sonrası Sünnetullahı hatırlatmak adına Ali-imran 140 ta((mağlubiyet için) biz onu döndürür dolaştırırız anlamında) Nûdavilu-ha şeklinde ve Haşr 7 de ganimetlerin bölüşülmesi konusunda “duleten” şeklinde kullanılmıştır.
İslam’da yönetimi ifade eden kavramlardan imamet, sözlükte öne geçmek, başta bulunmak, çekip çevirmek, yol göstermek gibi anlamlara gelen “EMM” kökünden gelmektedir.
İmamet meselesi mezheplere öre farklılık göstermekle beraber ortaya çıkan ortak anlam devlet yönetimi veya devlet başkanlığı manalarıdır.(yöneticilik manasında böyle. Yoksa namaz kıldırana da imam denir.)
Yönetimle ilgili diğer bir kavram ise “HLF” kökünden gelen ve temsil etmek, yerini doldurmak ve peşinden gelmek anlamlarına gelen halifelik kavramıdır. Bu kavram Kuran’da 11 yerde geçmekte ve 1’i hariç Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi anlamında kullanılmaktadır.
Bu durumun dışında kalan ayet ise Sad suresi 26. Ayette Hz. Davud’a hitap eden şu ayettir: Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde halife (yönetici/hükümran) kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah’ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır. Bu ayeti kerime de yönetici manasında kullanılmıştır.
Yönetimle ilgili bir diğer kavram da İmaret kavramıdır. Bu kavram sözlükte emir verme, Çoğalma, işleri yürütme ve başkanlık yapma gibi anlamlara gelen “EMR” kökünden gelmektedir. Bu bağlamda küçük gruplardan büyük topluluklara kadar yönetici sıfatı taşıyan kişilere Emir adı verilir. Kuran’ı kerimde genel olarak “buyurmak ve emir vermek anlamlarında kullanılan bu kavram yöneticilik anlamında “ulul emr” ayetinde idareci anlamında kullanılmıştır. (nisa 59: Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer Allah’a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. )
Bu kavramların dışında devlet yönetimi ile ilgili olarak hakimiyet ve meliklik kavramlarından da bahsedilebilir hakimiyet kavramı HKM kökünden gelir ve egemenlik, hükümranlık ve kuşatıcılık anlamlarına gelir ve istisnasız bir şekilde ALLAH’a has kılınmıştır.
Meliklik kavramı da bu anlamlar dışında Peygamber kıssalarının geçtiği bazı ayetlerde o dönemin yöneticileri anlamlarında da kullanılmıştır.
Devlet ve yönetimle ilgili bu kavramları ve kavramların geçtiği ayetleri incelediğimizde görüyoruz ki Kuran-ı Kerimde devlet ve yönetim şekilleriyle ilgili doğrudan ve açık bir hüküm bulunmamaktadır. Kimi cemaatler çeşitli yönetim şekillerini (hilafet krallık vb gibi) benimsemiş olsalar da bu durum o cemaatlerin oluşturduğu fıkıh ve tarihi uygulamalarla sınırlıdır. (halifelik için halifelik 30 senedir diğeri saltanattır hadisi)
Burada bizim üzerinde duracağımız husus İslam’da Devlet yönetiminin oturtulacağı zemindir. Öncelikle belirtilmesi gereken durum İslam’da amaçlar ve araçlar ayrımı yapıldığında; devlet ve yönetimle ilgili hususlar araçlar kategorisinde değerlendirilmelidir. Zira İslam’da temel amaç Allah’a kulluk etmektir. Dinin Adaleti tesis, had cezalarını uygulama, asayişi sağlama gibi siyasi otorite gerektiren hükümlerini yerine getirme noktasında devlet bir araç olarak görülmeli ve asla amaç haline getirilmemelidir.
Bu kavramlar yerine oturduktan sonra karşımıza 3 temel husus çıkmaktadır.
1-Devlet Yönetiminde esas alınacak hâkimiyet merkezi 2-Yöneticilerin uyması gereken sınırlar 3-yönetilenlerin hak ve hürriyetleri
1- İlk başlığımızı incelediğimizde En yüksek iktidar veya mutlak iktidar anlamlarına gelen hakimyet kavramını görüyoruz ki ; Mutlak iktidar sahibi ancak ve ancak Allah’tır ve hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır… Allah Teala bu durumu birçok ayette belirtmiştir.
Örneğin ; Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa hükmeden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen; güneşi, ayı, yıldızları, hepsini buyruğuna baş eğdirerek var eden Allah’tır. Bilin ki yaratma da emir de O’nun hakkıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yüce’dir. Araf 54
YÛSUF 12/40. "Allah’ı bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı putlardan başka bir şey değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir. Hüküm vermek ancak Allah’a aittir; kendisinden başkasına değil, O’na tapmanızı emretmiştir. Bu, dosdoğru dindir, fakat insanların çoğu bilmezler".
A’RAF 7/3. Rabbinizden size indirilen Kitap’a uyun, O’ndan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz.
2- Burada yöneticilerin uyması gereken ilk altın kural Allah’ın sınırlarına yaklaşmamalarıdır. Yani Allah Teâlâ’nın belirlemiş olduğu sınırları aşmamalarıdır. Kaldı ki aşmaları durumunda bu yöneticilere itaat zorunluluğu kalmakla beraber bunlara karşı mücadele hak olmaktadır.
Bu bağlamda yöneticilerin uyması gereken sınırları şu şekilde sınırlamak mümkündür…
1-Herhangi bir işte Allah tealanın veya Hz. Peygamberin açık ve kesin bir hükmü varsa bu konuda hiçbir değişiklik yapmadan bunların uygulanması için gerekli olan kaideleri ve düzenleri kararlaştırmalıdır.
2-Kuran’ı Kerimde ve Resulallahın sünnetinde bulunan bazı hükümlerin çeşitli tabirleri veya tefsirleri varsa ana ruhu zedelememek kaydıyla bu hükümleri inceleyecek ve çağın koşullarına en uygun hale getirecek ehil bir grup oluşmasını sağlamalıdır.
3-Herhangi bir uygulamada, herhangi bir usulün olmaması (bilgisayar kullanımı vb gibi) durumunda da İslam’ın temel kaidesini göz önünde bulundurarak bu hususlar üzerine kanunlar yapılmalıdır.
4-Bazı meselelerdeki uygulamalarda birbirleriyle kıyaslanıp karşılaştırılarak benzer konularda çeşitli hükümler oluşturulup uygun olan hükümler konusunda çeşitli çalışmalar yapmalıdır.
Özet olarak belirtmek gerekirse yöneticiler sınırlarını Allah’ın belirlediği hayatın genel kaideleri dışına çıkmadan ve Kuran’ı Kerim ile Hz. Peygamberin örnekliklerini ıskalamadan geniş akıl ile görevlerini yerine getirebilirler.
Bu işlerin yürütülmesinde Şura 38 de belirtilen (Onların işleri aralarında danışmayladır)kaidesi de unutulmamalıdır.
Doğrusu belirlenen bu kanunların uygulanmasında da Allah Teala’nın belirlediği usuller ayeti kerimelerle sabittir.
Bu sınırları aşanların meşruiyetiyle ilgili olarak Allah Teala şöyle buyurmaktadır.
KEHF 28. Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O’na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma.
Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" (şuara 152)
3- yönetilenlerin hak ve hürriyetleri
Yönetilen halk ikiye ayrılır 1- Müslümanlar 2- Müslüman olmayanlar
İslam’da vatandaşlara verilen ilk hak: can, mal namus ve şerefin korunmasıdır. Bu hususa Hz. Peygamber Veda haccında da değinmiştir. İkinci en önemli hak da Hürriyet hakkıdır ki İslam kimsenin hürriyetini belirli kanuni bir sınır ihlal edilmedikçe elinden alamaz. (uygulama böyledir. Gözaltı ve hükümlülük uygulamasına benzerdir)
Üçüncü önemli hak fikir ve düşünce özgülüğüdür. Bu konudaki en güzel uygulama Hz. Ali’ye aittir. O dönemde ortaya çıkan Havaric grubu (Hariciler) -ki; mevdudi bu grubu günümüz Anarşistlerine veya nihilistlerine benzetmektedir.- İle ilgili olarak Hz. Ali; “siz fesat çıkarmadıkça biz de sizinle savaşmayacağız” demiş ve İslam dışındaki düşüncelere zorlama ve şiddete bulaşmama şartıyla izin vermiştir.
Temel haklardan bir tanesi de vatandaşların zaruri ihtiyaçlarının karşılanması hususudur. Bu durumda farz kılınan zekat ve dönemin şartlarına göre belirlenebilecek vergiler ile devletin başka gelirleri bu konuda kullanılabilir. Müslüman veya gayri müslimler arasında hiçbir fark gözetilmeksizin birincil ihtiyaçlar karşılanmak zorundadır.
Genel hatlarını bu şekilde çizebileceğimiz hak ve hürriyetlerin döneme göre belirlenmesi de yine Kuran ve Hz. Peygamberin örnekliği ile genel İslam Kaidesi çerçevesinde mümkündür.
Tüm bu haklarla birlikte yöneticilerin de yönetilenler üzerinde hakları vardır.
Bu hakların başında itaat gelir. Allah Teala itaatin sınırlarını nisa suresinin 59. Ayeti ile belirlemiştir.
NİSA 4/59. Ey İnananlar! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah’a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.
Bu ayeti kerimeden de anlaşılacağı gibi bizden yani Müslümanlardan olan emir sahiplerine itaat etmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Bu itaat hoşumuza giden şeylerde olduğu gibi hoşumuza gitmeyen şeylerde de böyle olmak zorundadır.
Çok uzatmadan genel çerçevesini çizmek gerekirse yöneticilerin yönetilenler üzerindeki haklarını şu gerçekle özetleyebilir. İster küçük bir cemaat olsun isterse de devlet boyutuyla olsun Müslümanlar tüm bu oluşumları birer araç olarak gördükleri için yöneticilerin bu oluşumları hakkıyla kullanabilmeleri için yöneticilere var güçleriyle yardım etmek zorundadırlar.
Bizler devletin ve yönetimin bir zümrenin değil Müslümanların tümünün olduğuna inanıyoruz ve bu hususta Allah’ın hacc suresi 41. Ayette bahsettiği görevler yöneticilerin olduğu kadar yönetenlerin de görevidir.
Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar, zekat verirler, uygun olanı emrederler, fenalığı yasak ederler. İşlerin sonucu Allah’a aittir.
Sonuç olarak İslami bir hayat iddiasında olan bizler hayatın tümüne İslam’ın tümünü hakim kılmak zorundayız.
Şüphesiz bizler başarıyla değil çalışmakla yükümlüyüz.
Sosyal Adalet Meselesi
Bu meseleyi direk Kuran’dan ve Hz. Peygamberden okumak sanırım yeterli olacaktır.
NİSA 4/58. Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.
MAİDE 5/8. Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden Haberdar’dır.
Nisa-135 Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
MÜMTEHİNE 8. Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.
NAHL 90. Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.