‘’1925 Olayları ve Şeyh Said Kıyamı’’
Siverek Özgür-Der’de alternatif eğitim seminerlerinin 14.si Murat Başaran’ın sunduğu ‘’1925 Olayları ve Şeyh Said Kıyamı’’ adlı seminerle devam etti.
Murat Başaran'un sunumu:
Kürdistan Sorunu ve İsyanın Sebepleri
Kürdistan sorunun günümüzdeki konumuyla şekillendiği süreç olarak 1915–1925 dönemini ölçüt kabul etmek sanırım yerinde bir saptama olacaktır. 1789 Fransız ihtilaliyle gelişen milliyetçilik akımı, Dünya çapında uluslaşma hareketlerini başlatmış ve Osmanlı imparatorluğu bu süreçte ciddi iç karışıklıklarla muhatap olmuştur
İttihat-ı terakki cemiyeti bu savaş sonrasında bitme aşamasına gelmesine karşın sonrasında M. Kemal şahsında gelişen kurtuluş hareketi bu cemiyetin bir devamı olarak çalışmalarına devam etmiştir. Bu hareket de tıpkı ittihatçılar gibi örgütlenmelerine çeşitli unsurları hesaba katarak başlamış ve daha sonra örgütlenmeye malzeme ettikleri unsurları yok saymıştır. Bunun en açık örneği olarak M. Kemal'in hilafet ve saltanat için mücadele ettiğini söylemesi ve ardından bu iki kurumu da kaldırmasıdır. Aynı şekilde T.C'nin kuruluşu aşamasında Kürt'lere verilen ve sonrasında "Tek Dil, Tek Millet, Tek Bayrak" olarak kendini gösteren anlayış yine bu duruma örnektir. İşte tüm bu sebepler doğrultusuna olaya baktığımızda şeyh Said şahsında isim bulan isyan kaçınılmaz olmuştur.
Bu isyanın sebebi aslında şeyh Said'in şu sözlerinde yatmaktadır; "Bizi Türklerle birlik kılan şeriat ve hilafetti, Türkler şeriatı yok sayıp hilafeti kaldırdıklarına göre artık bizi birbirimize bağlayan bir şey kalmamıştır."
İSYANIN ARKASINDAKİ ÖRGÜTLÜ YAPI "AZADÎ"
Şeyh Said isyanı olarak belleklerimize kazınan bu isyan sürekli olarak bireyselleştirilmek istenmiş ve bu amaç doğrultusunda isyanın arkasındaki örgütlü yapı sürekli gizlenmiştir. Burada bu örgütlü yapıyı işlememiz hem tarihe karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmek hem de içinde yaşadığımız sistemin kirli oyunlarından birini daha deşifre etmek isteğindendir.
Bu örgütün Şeyh Said isyanının arkasındaki örgütlü yapı olduğunu bize bildirmektedir. 1918.1920.1921 yıllarında kurulduğu ileri sürülen örgüt 1923 yılında çalışmalarına hız katar ve bölgedeki etkinliğini arttırır.
Etkinliğinin arttığını Kürdistan illerinin hemen hepsinde Kürt beylerinin bünyesinde bulundurmasından da anlamak mümkündür çünkü örgütün üye listesi o dönem neredeyse tüm Kürdistan'ı temsil etmektedir ve örgütün Kürdistan'da 23 şubesi bulunmaktadır.
Diyarbakır'dan İstanbul'a kadar geniş bir yelpazede çalışma yürüten örgütün üye kadrolarında Said Nursi'nin kardeşi Molla Abdulmecit Efendiden tutalım da Cemilê Çetoya kadar birçok insan bulunmaktadır.
Bu gelişmeden sonra 3–4 Eylül 1924'te Yüzbaşı İhsan Nuri, 3 teğmen ve 350 asker birliklerinden firar edip dağlara çekilerek Beytüşşebap ayaklanmasını başlattılar. Bu gelişmeye Kürdistan'ın diğer bölgelerinden cevap gelmeyince yüzbaşı ihsan Nuri emrindeki askerleri terhis ederek Suriye üzerinden Güney Kürdistan'a geçti. Bu olaydan sonra Azadi'nin önde gelen isimleri Cibranlı Xalid Bey, Yusuf Ziya Bey, Dr. Fuad, Mutkanlı Hacı Musa ve daha birçok yurtsever Kürt tutuklandı ve yargılanmak üzere Bitlis'e götürüldüler. Bu olay üzerine Şeyh Sait cemiyetin başına geçirildi ve hazırlıklara daha bir hızla devam edildi.
Son olarak 21 Mart 1925'te isyanın başlaması kararlaştırılmıştır.
3-İsyan Erken Başlıyor
Şeyh Said bu çalışmalar doğrultusunda Kürdistan'daki gezilerine devam eder, bu gezilerden birinde adamlarıyla birlikte Piran'da oturan kardeşi Abdurrahim'in evine misafir olur. Tarih 8 Şubat 1925'i gösterirken Piran'da halkla askerler arasında bir çatışma meydana gelir ve şeyh Said genel bir isyan için erken olduğunu bildiği için bu olayları engellemek için buradan Genç'e geçer. Ancak bu olayı duyan kardeşi şeyh Tahir 10 Şubatta Lice postanesine el koyarak 11 Şubatta Genç'e gelir, elindeki para ve belgeleri şeyh Said'e teslim eder.
Bu iki olay daha önce yapılan planları sekteye uğrattı ve isyan olması gereken tarihten daha önce başladı.
4- Ayaklanma Yayılıyor
Birçok bölge kurtarıldıktan sonra şeyh Said adamlarından bazılarını Bitlis'te tutuklu bulunan Azadî liderlerinin kurtarmak için gönderir ancak bunu duyan sistem göstermelik bir yargılama sürecine giderek bu liderleri idam eder ve örgütü başsız bırakmaya çalışılır…
Mart'ın ortalarına doğru isyanın şiddeti artmış ve Kürdistan'ın büyük bir kısmı Şeyh Said taraftarlarının eline geçmiştir.
Diyarbakır yakınlarında bulunan Şeyh Sait, 10 Mart'tan itibaren kuzeye ve batıya doğru kapsamlı bir hareket başlattı, Silvan, Hazro, Ergani ve Çermik'i ele geçirdikten sonra Siverek'e doğru yöneldi.
Şeyh Sait on bin adamı ile Diyarbakır'ı kuşattı. Kuşatılan Diyarbakır düşürülemedi ve Şeyh Sait'in kuvvetleri 27 Mart 1925 günü geri çekilmek zorunda kaldılar.
Darahini(Genç), Lice ve Çapakçur üçgenine çekilen kuvvetler küçük gruplara ayrılarak gerilla savaşına başladı.
Cibran aşiretinin ileri gelenlerinden Binbaşı Kasım'ın ihbarı üzerine 14 Nisan 1925 günü Şeyh Sait, Muş'un kuzeyinde Murat nehrini geçmeye çalışırken yakalandı. 28 Haziran 1925'te Şeyh Sait ve 47 lider asılarak idam edildi.
5- İSYAN NEDEN BAŞARISIZ OLDU?
Bu sebepler;
1- Azadî liderlerinden Yusuf Ziya Bey ve Miralay Cibranlı Xalid beyin tutuklanmasından sonra örgütün başına geçen Şeyh Said'in ulusalcı bir çizgiden çok İslamî bir kimlik benimsemesi ve bu nedenle özellikle alevi Kürtlerden yeterli desteği görmemesi. Şeyh Said'in ulusalcı bir çizgi benimsememesini şu sözlerinden de anlamak mümkündür ; "Hamdolsun Müslümanız, Kürt, Türk yoktur, bütün hattı harekâtımızı bizim Kur'an-ı azimüşşandan ihraç ediyoruz."
2- Cibranlı Xalid bey şahsında kurumsallaşan Azadî'nin siyasi öndersiz kalması ve bazı Kürt aşiretlerinin Ankara hükümetinden yana tavır alması. Kürt aşiretleri arasında bir birlikteliğin olmayışı ve özellikle dersim aşiretlerinin Alevilik nedeniyle isyana destek vermemesi.
3- Devlet güçlerinin Şeyh Said askerlerine oranla çok büyük bir güce ve teknolojik donanıma sahip olmaları ve isyanın kurgulanan zamandan önce başlaması sebebiyle yeterli silahlanmanın olmaması.
6- İSYANIN SONUÇLARI
İsyan boyunca ve isyan sonrasında sistem tüm zalimliğiyle Kürdistan'ı kana bulamış ve Şeyh Said'in torunu Muhammed Kasım Fırat'a göre 80 bin insan bu kıyamda katledilmiştir.
Resmi ideoloji, 1925 Kürt Hareketini "Şeyh Sait" isminde somutlanarak, Hareketin "irticacı" ve "gerici" olduğu tezlerine dayanak oluşturmaya çabalamıştır. Kemalistler için "Kürt yoktur" ve "Kürt tarihi" de olmamalıdır. Bu nedenle; Kürt direnme hareketlerinin tümü "eşkıyalık", "şakilik", "gericilik" v.b sıfatlarla adlandırmışlardır.
Burada asıl düşündürücü olan ise Kürt aydınlarının bakışıdır. Zira bu bakış resmi ideolojinin dışına çıkamamıştır.
Her şeyden önce resmi ideoloji ve onun etkilerini kırmadan, geçmiş toplumsal olayları farklı yorumlamak ve siyasal niteliklerini ortaya koymak olanaklı değildir.
Bizler Müslümanlar olarak tarihi ya da güncel olayları yorumlarken başta yüce ALLAH'IN bize emrettiği adil şahitlik ölçüsünde yaklaşmalı ve zalimlerle aynı dili konuşmamak için olanca çaba sarf etmeliyiz.
Şüphesiz bu bizler için daha hayırlı ve daha onurlu bir davranıştır.