“Türkiye’de İslami Çalışmalar ve Gelinen Nokta”
Sarıyer Özgür-Der’de Yılmaz Çakır’ın katıldığı programda Türkiye’de İslami çalışmalar mercek altına alınarak gelinen durum değerlendirildi.
Yılmaz Çakır'ın konuşması özetle şöyle:
Osmanlı dönemi uzun bir zamandı. Tarihi kısa bir özet verecek olursak ki içerisinde ki bir çok dönem sosyal siyasi problemleri içersede genel olarak islam güçlü ve hükümran bir dindi. ilmi askeri siyasi olarak baskındı. 19. yüzyıl sonlarına kadar tüm dinlere, ideolojilere kendi iç dinamikleri ile cevap verebilecek potansiyele sahipti. Batı felsefe akımlarına önceki yüzyıllarda da kendi usülünce cevaplar üretmiş, müntesiplerini felsefi akımların rüzgarlarından korumuştur. 19. yüzyıla gelindiğinde batı felsefi akımları yeni ambalajı olan teknolojik gelişmeler islam dünyasında bu akımlara karşı ilginin artmasının başlıca sebeplerinden oldu.
Batının bu değişimi ve elde ettiği beceri islam coğrafyalarında her hangi bir örneğe rastlanmadığı için medeniyetimiz bu gelişimde boy gösterememesine sebep olan bilgi temellerindeki zaaflar olduğuna kanaat getirdi. bu tesbitler toplumlarımızda üç gurup yöneliş çıkarttı. modernist, muhafazakar ve ıslahatçı.
Modernist eğilimler kendi değerlerini ikinci unsur görmekten çekinmeyip. hassasiyeti yüksek olan cihad, irşad gibi değerleri bile gözden çıkartılabilir addedip batı merkezli düşüncelere kendi bilinç dünyalarını açıp, bilgi sistemlerini bu yeni temeller ile güncelleme yoluna gittiler.
Muhafazakar kesim, kendi yaşam standartlarına çekilip seküler düşünce akımları ile mücadele yoluna gitmediler. zaten yeterli entellektüel birikimleri de yoktu. Sakıncalı gördükleri alanlardan çekildiler. Kendi yaşam alanlarını kısıtlayarak çözümler ürettiler.
Islahatçı ekol ise, Afgani, Abduh, Mehmet Akif, Said Halim gibi kesimler öze dönüş, kaynakların tesbiti ve güncel yaşamla ilişkisi üzerine odaklanıp yeniden uyanış, dinamizm, mücadele gibi unsurları islam coğrafyalarında harekete geçirme üzerinde çaba yürütürken diğer yandan işgal ve felsefi saldırılara da cevap verme noktasında mücadele sergilediler.
Dünya savaşı sonrası coğrafyamıza gelecek olursak, askeri hezimet ve 2. meclis ardında kurulan cumhuriyet, sahip olduğu yeni seküler ideoloji sebebiyle mevcut ülkenin geçmişle tüm bağını kopartmak için büyük bir savaş başlattı. Harflerin değişmesi ile islam geleneği 1300 yıllık geçmişinden kopartıldı. 1925 ile şapka ve harf zulmü gibi toplumsal dönüşüm argümanlarıyla islami tüm oluşumları komple yoketme girişiminde bulunsada sosyolojik gerçeklik sebebiyle 40 lara gelindiğinde gerek kominizm karşısında düşüncesel bir blok olması sebebiyle baskılar azaltıldı ve islami hareketlerin kısmi de olsa önü açıldı. çift partili dönem ve demokrat parti zamanlarına gelindiğinde ezanın tekrar arapça okunması gibi aşikar açılımlar üretilerek toplumdaki ulusçu baskısı azaltıldı.
Bu süreçte zaten osmanlı döneminde oldukça yaygın olan tarikatlar çoğalmış, cemaatleşmeler oluşmuş fakat ıslahat kanalında faaliyet gösteren bir kaç kişi dışında köklü bir guruplaşma oluşmamıştır. zaten dil darbesi yapıldığı için geçmiş tecrübe ve eserlerden oluşan bir külliyat ta yoktu.
70 lerde Çeviriler çoğaldı Seyyid Kutuplar, Mevdudi gibi farklı ülkelerdeki düşüncelerden etkileşim ile ıslahat çizgisi yeniden canlanmaya başladı. 80 lere gelindiğinde milli görüş gibi siyasi bir akım, iran devrimi gibi hadiseler akabinde islamın da sosyal siyasal hayata ideal ve vaadlerinin olduğu topluma arz edilmiş ve toplumda da bir karşılık bulmuştu. milli görüş erbakan ile siyasal hayatta kilit bir noktayada gelmişti.
komünizmin çöküşü sonrası düşman rengi kırmızı olan abd yeni düşmanı yeşil olarak ilan etti bunun dışarda ve içerde yansımaları göründü. Başörtüsü problemleri 80 lerin ortalarında baş gösterdi ve 90 lara gelindiğinde 28 şubatla birlikte tüm islami hareketler tekrar baskı altına alınmak istendi. Yine mücadelenin ortasında ıslahat ekolünü görmekteyiz. Bu kanal az olmasına rağmen bu döneme değin entellektüel birikimi gelişmiş, bir çok fikri saldırılarla mücadele edebilme becerisini de elde etmişti.
2000 lerde iktidara gelen AKP bu çevreletin ürettiği bilgi ile bir perspektif çizerek yol haritası çizdi. Adalet, Meşveret, Liyakat gibi şiarlar üzerinde inşa ettiği siyasi yönünü Son dönemlere gelininceye kadar devam ettirdi. Elbette Bugün bu hassasiyetleri sergileyemiyor.
Son yüzyıl ıslahat çizgisinde hareket eden guruplar mevcut baskıların gündeminde gerekli akademik çalışmaları gerçekleştirememiştir. Hala kendi kültürünü olgunlaştıramamış toplumun kahir ekserine sirayet edecek bir bilinç ve tecrübe ortaya koyamamıştır. Buna rağmen sosyal ve siyasal meselelere kur'an ve sünnet ekseninde söyleyecek sözü hep olmuştur. Tarikat yada Cemaatlere nisbeten İktidarların gölgesinde kalmak ıslahat ekolünün yapmaması gereken bir tutumdur. Yönetici kim yada kimden olursa olsun yanlışı açıklanmalı, doğrusu desteklenmelidir. Bu tutum değişmemelidir. ideallerimiz varlık yada iktidar kalma değildir. Toplumu kuşatabildiğimiz kadar doğrultmak. vahyin ve sünnetin rehberliğinde bir yaşam ideali oluşturmak. Bu bakış açısını toplumun genlerine nakşetmek ve böylece nesilleri kuşatan bir vahyi olgunluğu miras bırakmaktır. Ön yargısız bir şekilde toplumla irtibatı güçlendirmeliyiz. Artık elde edilmiş bu birikimi ve özgüveni aktif bir şekilde kullanmalıyız.