Diyarbakır’dan Edip Can kardeşimiz vefat etti
İnna Lillah ve İnna İleyhu Raciun. Özgür-Der Kulp temsilciliği kurucularından Edip Can Kardeşimiz vefat etti.
1976 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde doğan Edip Can kardeşimiz, Özgür-Der'in Kulp temsilciliğinin kurucularındandı. Ömrünü İslami mücadeleye adayan kardeşimiz doğup büyüdüğü Kulp ilçesinde herkes tarafından tanınır ve İslami kimliği ile öne çıkardı.
Edip Can kardeşimize Allah’tan Rahmet, ailesine sabırlar diliyoruz.
Muhlis Kılıç’ın Edip Can kardeşimiz için yazdığı makale:
Edip Ağabeyın Ardından
Muhlis KILIÇ
Edip ağabey ile tanışıklığımız ilkokul yıllarıma rastlar. O dönemde rahmetli babam hayvan alım satım işi ile uğraşıyordu. Kulp'un köylerinden aldığı hayvanları Diyarbakır'a hayvan pazarına getirip satıyordu. Babam bunu haftanın iki üç günü yapardı. Yaptığı bu yolculuklara abimle birlikte bizde babamıza eşlik ederdik. İkimizle birden ilgilenemediği için her seferinde birimizi yanında götürürdü. Hayvanların Kulp'tan Diyarbakır'a taşınması işini o dönemde Edip abi yapıyordu. Edip abi sabah namazı vaktinde geliyor, gecenin karanlığında hayvanları yüklüyordu. Güneşin doğmasıyla beraber yolculuğumuz başlıyordu. Yolculuğumuz esnasında Edip abi küçük yaşta olmama rağmen sürekli benimle sohbet ediyordu. Espriler yapıyor, arada dizlerime hızlıca vurup Kürtçe ''Me jê tera go merhaba'' diyordu. Edip abi o dönemde bizlere İslam'ı anlatıyor, namazı sevdirmeye çalışıyordu. Namaza başlamamız karşılığında bizlere hediye alacağını söylüyordu.
Yaşım ilerleyip lise çağına geldiğimde Edip abinin bana daha önce anlattıklarını birebir yaşadığını farketmeye başladım. Cuma çıkışında Filistin mitingi yapılacağını duyduğumda heyecanlanmıştım. Çantamı sırtlayıp camiye ulaştığımda camide namaz kılacak yer kalmamıştı. Hiç unutmam merdiven basamaklarında dahi insanlar namaza duruyorlardı. Cuma namazını kıldıktan sonra yürüyüş başladı önce, en önde Edip abi vardı. ''Bıji Filistin, Bımre İsrail'' diye slogan atıyordu. Ardından Pasur yürüyordu Edip abinin. Meydana geldiğimizde basın açıklamasını da Edip abi okudu. Daha küçük bir çocukken tanımaya başladığım Edip abiye olan sevgim de saygımda o gün daha da artmıştı. Zulme karşıydı Edip abi, zulmün kimden geldiğinin onun nezdinde hiçbir önemi yoktu. O gün de Filistinli kardeşlerine yapılan zulme karşı olduğunu tüm Pasur'lularla birlikte haykırıyordu.
Sonrasında Allah bana daha çocukken kendisinden İslam'ın güzelliklerini dinlediğim Edip abiyle birlikte kendi yolunda hayırlar işleyebilmeyi de nasip etti. Kulp'ta kardeşlerle birlikte Allah'ın rızasını kazanmaya dönük çalışmalarımızın rehberiydi Edip abi. İşler sarpa sardığında ona danışırdık ve o da bize yol gösterirdi. Ufku çok genişti. Bizler ise acemisiydik çoğu şeyin. Bazen anlam veremesekte yaptıklarına sonrasında yine onun haklı çıktığını görürdük. İslami çalışmaları istişare ettiğimiz zamanlarda önce herkesi dinlerdi. Bizler de onun konuşmasını beklerdik. En son sözü alır ve toparlayıcı bir konuşma yapardı. Onun için karşısındakinin ne düşündüğü çok önemliydi. Kimseyi kırmamaya hep özen gösterirdi. Güleryüzlüydü ve halimdi.
Edip abi toplumun bağrından çıkmış ve toplumla olan ilişkisini de hep koruyordu. O yabancısı değildi Pasur'un. Onlardan biriydi ve hep öyle kaldı. Toplumun her kesimiyle özel bir ilişkisi vardı. Çocuklar onu severdi, o da çocukları. Gençlerin ağabeyiydi, yol göstereni. Yaşlıların çok rahat muhabbet edebildiği biriydi. Toplumda bir anlaşmazlık olduğunda gözler onu arıyordu. O geliyor ve meseleyi adil bir şekilde çözüme kavuşturuyordu. Bir keresinde yaşanan anlaşmazlığın taraflarından biri diğer tarafa şunu söylüyor. ''Vallahi şu Kulp'ta Edip abi dışında kimi getirseydin ben şu sonucu kabul etmezdim.'' Kulp'ta herkesin kendisine güvendiği, eminliğinden şüphelerinin olmadığı biriydi. Mümindi O. Muvahiddi. Cömertti. Adildi. Yiğitti. Bir müminde bulunması gereken tüm özellikleri kendisinde barındırıyordu.
Ölüm haberini aldığımda kan sıçradı beynime. İkinci kez sordum, 'Bizim Edip abi mi?'' diye. Daha önce bir çok ölüm haberi almıştım ama bu başkaydı? Ani bir ölümdü, hepimiz şok hali yaşıyorduk. Kulp'a vardığımızda mezarlık yolunda yürüyen çocuklar ilişti gözüme. Onu son gününde de yalnız bırakmıyorlardı. Mezarlıkta yediden yetmişe insanlar vardı. Çoğu kişinin gözü yaşlıydı. Büyük bir kısmında ise yerini sessizliğe bırakan bir şaşkınlık vardı. Mezarlık mahşeri bir kalabalığa tanıklık ediyordu.
Herkes ondan razı olduğunu dile getiriyor ve onu iyilikle yadediyordu. Onunla ticaret yapanlar ondan razıydı. Kayınpederi ondan razıydı öyle ki; ''Benim damadım değil oğlum vefat etti'' diyordu. Kayınbiraderi de eşi ve çocukları da, arkadaşları, dostları onu tanıyan insanları ondan razıydı. Allah da kendisinde razıdır inşallah.
Müslim’in rivâyetinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
''Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e: “Ben filanı seviyorum onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil onu sever ve sonra gök halkına: Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz, diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.'' (Birr 157)
Kulp'taki herkesin kalbinde Edip abinin sevgisi vardı. Allah'ın sevdiği kullarındandı inşallah. Edip abi ile ilgili yazılacak çok şey var. Şu vakitte dilimizden bunlar döküldü.
Rabbim senin mekanını cennetin en güzel köşelerinden eylesin değerli abim.
Tuncay Yerlikaya’nın şiiri:
alın çizgilerinde edip ırmaklar taşıyan bir seyyahı fıkhetme çabası
Edip Can’a…
her insana inen bir patikaydın
yürüdüğünde papatyalar kır çiçekleri
açardı ardın sıra
etrafın dağlarla çevriliydi
bir avuç kar suyuydun
kulp çayını mayalayan
mütebessim bir yeryüzü parçasıydın
bizde kalan son resmin
sustu haziran
kırlangıçlar sabahın seheri sustu
vakitsiz bir ağrı çöktü
kapı eşiklerine
kadınların yüzlerinde bozkır
erkekler bir uğultu hayfhayf
çocukların dilinde
yarım kalmış bir marş
seni bir
seni bir…
bir bomba gibi taşımak seni
kavganın naif kibar yiğidi
başını okşadığın çocuklar
çatlayacak toprağın kalbinde
binlerce patika açılacak
bir meşe ormanı fışkıracak
bastığın yerlerden
kalbin soğumayacak
yani ben kulpa geleceğim
ve sen olmayacaksın öylemi
vaylımın
bir kuraklık beni vursa ya
üşüşse ya başıma kara kambur çekirgeler
kemiklerime çarpıp duruyor
açık bıraktığın tahta kapı
bir sabah ezanı kadar güzeldin
bir sabah namazı vakti gittin
göğsümün koridorlarında
yankılanıyor ayak seslerin