Özgür-Der İzmir Şubesi seminerleri başladı

Özgür-Der İzmir Şubesi seminerleri başladı

Özgür-Der İzmir Şubesi'nce düzenlenen alternatif eğitim seminerleri, Hamza Türkmen'in konuşmacı olarak katıldığı "Mekke Cahili Yapısı ile Sosyal ve Ekonomik İlişkiler" konulu sunum ile başladı.

Hz. Muhammed'in öncülüğünde oluşturulan İslam toplumunun tevhidi zindeliğinin süreç içinde yitirilmesinin tarihî ile konuya başlayan Türkmen, alternatif model oluşturma noktasında somut örneklikler ortaya koyabilme ve şura temelli bir yapı oluşturmanın önemine dikkat çekti.

Türkmen; vahyin mesajının Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e aynı ve değişmez olmasına karşın Mekke toplumunun, İbrahim'in dininden kalma kimi doğrular dışında, ekonomik, siyasî, sosyal bütün ilişkilerinin vahiy dışı olduğuna vurgu yaptı. Türkmen; "Mekke siyasî ve sosyal yapısına hükmeden Daru'n Nedve adlı meclisin varlığını biliyoruz. Toplum şu anki gibi gri değildi, deyim yerindeyse siyah-beyazdı. Öylesi bir ortamda, tevhid geleneğinden gelen kıble, namaz, haram aylar, hacc ve benzeri uygulamalar; bunların yanı sıra ma'ruf örf, misafirperverlik, himaye, davet gibi insanî olgular ve müesseseler de vardı. Resulallah, kimliğini hiçbir şekilde gizlemeden, bunların hemen hepsini kullandı.  Hayatla irtibatımızı keserek, hedeflenen noktalara varmamız imkânsız ki bizden istenen de bu değil. Biz, iyiliği dışarı taşırmalıyız. Dünyadaki ve evrendeki olayları takip etmeli, üzerlerinde fikir yürütmeli; Allah'ın ayetlerini de bilmeli ve uygulama çabası içerisinde olmalıyız. Bu ikisi mutlaka bir arada olmalı." şeklinde konuştu.

Vahyin inmesiyle birlikte, iman edenler üzerine yüklenen "kendini değiştirme ve toplumu uyarma/dönüştürme" görevine dikkat çeken Türkmen; o gün olduğu gibi günümüzde de teraziyi doğru tartmayan, namazı ve hayrı engelleyen, kafasına göre ölçüp biçen, istediği şekilde kanun ve kural koyan kişilerin ifşa edilmesi gerektiğini ifade etti.

"MÜSLÜMAN KİMLİĞİNİ GİZLEMEMELİ; UYARMAYA DEVAM ETMELİ!"

Cahili yapıyla ayrışmanın, ekonomik anlamda fiilî olarak mümkün olup olmadığına ilişkin bir soruya cevaben Türkmen "Himaye müessesesini kullanmak, himaye altına girmek değildir. Himaye kurumundan yararlanan Peygamber, ne kişiliği ve de mesajıyla ilgili hiçbir şeyi gizliyor değildi. Ebu Bekir, iki tane devesini müşriklerin kafilesine katarken, yine Ebu Bekir idi; rengini değiştirmiyor, sistemle uzlaşmaya varmıyordu. Müslümanlar, panayırların sağladığı ortamdan da yararlandı. Sosyal yapıyı tanımak için, Erkam'ın evinde yaptıkları derslerde vahyi ve hayatı iç içe geçiriyorlardı. Çalışırken, ticaret yaparken ve hayatımızın her anındaki örnekliğimiz; "Kalk ve uyar", "Elbiseni (kimliğini) temizle" emirlerini alan Resul olmalıdır." şeklinde cevapladı.

Türkmen, sözlerine şöyle devam etti: "Vahiy dışı bir kültürde, bir 'ulus toplum'da yaşıyoruz. Halka yukarıdan aşağıya; gerektiğinde tehdit, baskı ve darbeyle giydirilen elbise, batılı paradigmanın değerlerinin dayatılmasından başka bir şey değil. Herhangi bir yaratılmışa kutsallık atfetmek şirk iken; bayrak, vatan, sınır gibi 'zorunlu kutsal'lar ortaya atılıyor. İlköğretimden askerliğe kadar her sabah çocuklara ve gençlere cahili değerler üzerine ant içtiriliyor. Bu noktada düşünmemiz gereken, İslamî bir şahsiyetin kendi devrimini nasıl gerçekleştireceği ve kendisi gibilerle nasıl bir araya gelebileceğidir."

"DİN, PROTESTANLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR!"

Mekke döneminde ekonomi ikincil bir öneme sahipken, günümüzde ihtiyaçların teşvik edilir hale gelmesi sebebiyle ilk sıraya yerleştiğine değinen Hamza Tükmen; reklamları ve modayı kullanan kapitalizmin bize ihtiyaçlarımızı değil, markaları satın almayı dayattığına dikkat çekti: "Kimi zaman İslamî kavramlar da kullanılarak din Protestanlaştırılıyor; üzerinden nemalanılan ticarî bir meta haline getiriliyor. Kimi otellerin ve tesettür giyim firmalarının reklâmları, İslamî kavramların içini boşaltmış durumda. Max Weber'e göre bu, 'dini kapitalizme uydurma'dır. Rekabet azalırsa, kapitalizm yıkılmaya başlar. Ayakta durma refleksi geliştirmeye çalışacak olan kapitalist sermaye için yeni pazarlar gerekir. Bizler, kimliğimizi gizlemeden, harama bulaşmadan sistem içi araçları kullanabiliriz. Bir yanlış gördüğümüzde zulüm ise zulüm, şirk ise şirk, haksızlık ise haksızlıktır demeliyiz, diyebilmeliyiz."

"Başka bir dünya mümkün" diyenlere, vahyin şahitliğini yerine getirerek örneklik oluşturmanın önemine de değinen Türkmen, Müslümanların cahili sistem ve kurumlar ile bunları savunanlara karşı takındığı tavrın kan davası gibi körü körüne bir karşıtlık değil; din ve ideoloji çatışması olduğunu sözlerine ekledi.

Dinleyicilerden gelen soruların cevaplanmasıyla program son buldu.

 

Fazlı İnderin – Haksöz Haber / İzmir

Fotoğraflar: Yakup Takır

Önceki ve Sonraki Haberler