“Postmodern Cahiliyede Müslümanca Yaşam Bilinci"
Özgür-Der İzmir Şubesi Alternatif Eğitim Seminerlerinin bu ayki konuğu Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer, konusu ise "Postmodern Cahiliyede Müslümanca Yaşam Bilinci" idi.
Musa Üzer, cahiliye kavramını algılayışımız ve kavrama yüklediğimiz anlam; modernizm öncesi ve sonrası insanlığın ve müslümanların tarihi yolculuğu; post-modern süreçte hakikat algısı üzerinden girişilen faaliyetlerin sonuçları üzerinden konuşmasını gerçekleştirdi.
Musa Üzer’in sunumundan öne çıkan bazı vurgular özetle şöyle:
Müslüman, varlık alemindeki yaratılmışlar içerisinde inanılmaz bir varlık.
Bu dönemde müslümanların akli, kalbi, ahlaki, ameli bir bilinç ve bütünsellik içerisinde teyakkuz halinde bulunması her zamankinden daha zaruri.
En az iki yüzyıllık sürecimizi iyi özetlememiz ve iyi bilmemiz gerekir.
Modern ve post-modern paradigma tarafından kuşatılmıştık ve halen kuşatılmışlık yaşıyoruz.
Bunun karşısında ise müslüman davranışında tam tersi bir tablo ortaya çıkıyor.
Mal sevgisi, çoğaltma isteği, bencillik gibi durumlar her zaman vardı ama kapitalizm modern bir olgudur. Örgütlendirilmiş bir biçim olarak hayatımıza egemen durumdadır. Modern ulus-devlet de öyledir. İnsanın doğumundan ölümüne kadar kimlik, eğitim, askerlik gibi aklımıza gelebilecek her hareketi sistematize edilmiş ve cebri hale getirilmiş halde. Müslümanların yaşadığımız bu cahiliyeye tavrının da ona göre olması gerekirken, estirilen "Aman geride kalmayalım!" havası ile treni kaçırmamış olmak başarı gibi sunuldu.
Süreç nötr, tabii, doğal imiş gibi değerlendirildi. "Bu hayata ne kadar katılırsan o kadar özgürleşmiş olursun." denildi. Müslümanlar da genel anlamda bu zokayı yuttu maalesef.
Cahiliye dediğimiz hayatı tamamen bir bütün olarak alınca, siyasi boyutu tekil olarak düşünmemek gerekiyor. Yoksa sadece anayasa ve oy kullanma ile ilintili durumda kalınıyor. Aradaki fark, hal-i pür melalimiz. Oysa cahili hegemonya ile mücadele, sadece siyasi alana hapsedilemez. Kuşatma hayatın her alanında var: Siyasi, sosyal, sanatsal, sportif, ekonomik, kültürel vs. Bizim ise eleştirilerimizin malzemesi bile sol ya da liberal temelli.
İki yüzyıllık değişim ve dönüşüm süreci, büyüklük anlamında çok muazzam bir değişimi getirdi. Hakikat telakkisi tamamen değiştirilmeye çalışıldı.
Aşkın, kutsal olanın Aydınlanmanın aklı ile kovulması sonrasında büyüsü bozulmuş dünya yeniden büyüye büründürüldü. Aydınlanma ile birlikte kutsal üzerinde operasyonlar yapılarak dünya yeniden büyüye büründürülürken dinin aşkın yönlerinden transferler yapıldı.
Dinler cenneti vaad ediyor. Pozitivizm ise "Bu Kilise'nin uydurduğu, yeryüzünde saltanat sürmek için ürettikleri bir şey. Biz cenneti yeryüzünde inşa edeceğiz." diyor.
Hiçbir inancın düşünme biçimi, kodları, hiçbir zaman bütün insanlığın olmadı.
Batı dışı toplumlar da bu hayatı yaşadı. Yaşanan süreçte ise kuzeybatı Avrupa'da düşünsel olarak üretilen ne var ne yoksa evrensel olarak içselleştirilmesi isteniyor.
Her bir ulus-devlet, "cennet vatan"dır.
Vatan için ölmek, vatanın kutsal sayılması, zorunlu eğitim, askerlik, kimlik kartı gibi konular vaka-i adiye imiş gibi düşünülüyor.
Kapitalizm, sosyalizm, nasyonal sosyalizm, 1. ve 2. Dünya Savaşı aslında Aydınlanmanın ve pozitivizmin sonuçları oldu. Yeryüzünde cenneti inşa edemediler.
Sonra yeni fasıl açıldı, hakikatin tekliği yokmuş denmeye başladı. Onlara göre evet, din yalan söylüyordu ama bilim de yalan söylemişti.
Post-modernizme göre herkesin hakikati kendine.
Din, aile, devlet karşıtlığı üzerinden genelleştirilen sürecin sonunda cinsiyet konusunda dahi tahakküm başlamış oldu.
Baksan özgürlük diye inliyorlar ama kendi anlayışlarını ve algılarını dayatıyorlar.
Müslümanın, yaşadığı coğrafyanın meseleleri ile ilgilenmesi; duyduğu, gördüğü, hissettiği, dokunduğu hayata şahitlik edeceği bir bilinçle varoluşunu sürdürmesi imani bir zorunluluktur. Bu bağlamda yeryüzünün bütünü, kulluk bilinciyle yaratılmış insanın sorumluluğundadır.
Hayat, bütün üniteleriyle gerçekten İslam'ı yaşamamızın önünde engel olarak kodlanmıştır. İnandığımız ile yaşadığımız bambaşka olabiliyor.
Burada vahiy ile kuracağımız ilişki çok önemli. Sünneti de "vahyi Rasulullah'ın anladığı gibi anlamak" şeklinde idrak edebilirsek, çözemeyeceğimiz sorun kalmaz Allah'ın izniyle.
Bugünkü paradigmanın en nefret ettiği şey, verdiği mesajlarıyla Asr Suresi'dir.
Program, soru - cevap faslının ardından yapılan katkılarla son buldu.