"Medya ve İktidar İlişkisi"
Özgür-Der İzmir Şubesi, aylık olarak düzenlediği programlarına bu ay Bahadır Kurbanoğlu’nun katılımı ile "Medya- İktidar İlişkileri" başlıklı seminer ile devam etti.
Medya ve İktidar İlişkisi başlıklı sunumu yapmak üzere söz alan Bahadır Kurbanoğlu özetle şunlara değindi. Medya-iktidar ilişkisinin, medyanın ortaya çıktığı tarihten bu yana başlayan ve devam eden bir durum olduğundan bahseden Kurbanoğlu, bizde ki serencama baktığımızda Tanzimat döneminde çıkartılan takvim-i vekayi gazetesi ile başladığını görüyoruz diyerek medyayı her zaman iktidarların bir propaganda aracı olarak gördüklerinden bahsetti. İktidar mücadelelerinin, görece özgürlük ortamlarının da etkisiyle iktidar dışı medya organları zaman içinde kendine yer bulmuştur. Fakat güç dengelerinin olmadığı, tek güç merkezinde yönetilen İran, Suriye, Mısır gibi ülkelerde medyanın muhalefet etme, eleştiri hakkı hiçbir şekilde söz konusu bile değilken Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı iken bile %97 oranında karşı cephenin elinde olan bir medya olduğundan söz etti.
Osmanlı'da, medyayı batılılaşma politikalarını halka benimsetmek için propaganda organı olarak kullanmıştı. Bu alanın açılmasıyla birlikte farklı seslerin kendilerini ifade etme fırsatı yakaladılar ve özellikle Abdülhamit'in tahtan indirilmesinden sonra yüzlerce dergi, gazete basılmıştı. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn kanuna kadar bazen biraz daha özgür bazen biraz daha baskıcı olmasına karşın belli düzeyde muhalefete, farklı fikirlerin ifadesine imkân veren bir ortam vardı. Basın, medya bu kanunla tam anlamıyla susturularak yapılacak inkılaplara, modernleştirici politikalara itiraz edebilecek bir ses istenmediğini anlatan Kurbanoğlu, 1948'te İslami yayıncılık anlamında yayına tekrar başlayan Sebîlürreşâd dergisinin, DP'nin, CHP'nin tek parti iktidarını bitirmesini, bir takım dini özgürlüklerin iade edilişini desteklerken aynı zamanda Celal Bayar irticadan bahsederken veya DP, 5816 nolu Atatürk'ü koruma kanununu çıkartırken ciddi eleştiriler, itirazlar getirmesine değinerek bu anlamıyla bakıldığında bugün muhafazakâr medya organlarının kıyaslanmayacak kadar geride olduğunu söyledi.
28 şubat sürecinde 1-2 yayın organı haricinde darbecilerden brifing alan tek sesli bir medya söz konusuydu. AK parti iktidarının ilk döneminde ise her kesimin yazıp çizdiği, tartışılamayan toplumsal sorunlar tartışılmaya başlandığı, işkence olgusunun ortadan kaldırıldığı, JİTEM' in, OHAL' in kaldırıldığı, birçok konuda çeşitli açılımların yapılabildiği bir ortam oluştuğundan bahseden Kurbanoğlu, 2010'lu yıllar ile birlikte gezi olayları, FETÖ meseleleri, 17-25 Aralık, 15 Temmuz derken kendimizi eski Türkiye'nin kodlarına dönmüş olarak bulduk. Medyada ki belli alanların iktidar tarafından kontrol edildiği, tartışma ortamlarının önünün kesildiği, medyanın 90'lı yılların medyasını gerisinde sayılabilecek gönüllü olarak iktidarın payandası olan bir medyaya dönüştüğünü söyledi.
15 Temmuzdan bu yana hukukun işleyişinden memnun değiliz, ama medyamız hukukun bile gerisinde olan bir durumda. KHK'lı doktorlar hakkında çıkartılan yasa ile ilgili çok ciddi eleştiriler olmasına karşın, hükümet bile kısmen geri adım atmasına rağmen bizim medyanın kalemşörleri hukuku, insan haklarını ayaklar altına alacak düzeyde yazılar yazıp, manşetler attılar. Aslında muhafazakâr medyanın ölçüyü, ilkeyi tamamen ortadan kaldırdığını anlatan Bahadır Kurbanoğlu, aynı medya organları marketten çıkan kadınları 'ablalar yakalandı' diye manşetten verdi, burada sadece bir emniyet fezlekesi ile yargısız infaz yapıldı, haber yapılırken iddia kelimesi bile kullanılmadı, evrensel bir hak olan lekelenmeme hakkı çiğnendi, fotoğrafları bile flulaştırılmadan yayınlandı diyerek sözlerine devam etti.
KHK'lı doktorlar sosyal medyadan seslerini duyurarak bir KHK daha yayınlanarak aklananların listesinin yayınlanmasını talep ettiler, çünkü insanları FETÖ ile iltisaklı göstererek lekeledikten sonra en yakınları bile onların sesini duymuyordu, bir insanın yitirilen itibarını geri getirmek kolay değil diyen Kurbanoğlu, bu süreçte suçun şahsiliği ilkesi çiğnendi, bu ilkeyi iktidar koydu ve medya da ziyadesiyle bu hukuksuzluğun arkasında durdu. Akraba iltisakı ile insanlar işinden atıldığından bahsetti.
Başka bir örnekte 15 Temmuz köprüsü davalarında 44 asker beraat etti. Bu askerler emre itaat etmiyor ve ama ortamdan da kaçamıyor, görüntülerde de belli olduğunu söyleyen Kurbanoğlu, bu davada 'darbeciler serbest bırakıldı', 'bu ne biçim' yargı ifadeleri ile hukuka, yargıya baskı uygulayan ve bunu yaparken de şehit ve gazi ailelerini suiistimal eden bir medya ile karşı karşıyayız diyerek sözlerine devam etti.
Yine iktidarın Alparslan Kuytul veya Halis Bayancuk gibi İslami kesimlere ilişkin ders verme niyetiyle uyguladığı politikalar, medya tarafından hukukileştirildiğinden bahseden Kurbanoğlu, İktidar ve medya ilişkisine ilişkin Büyükada toplantısı yargılamaları, OHAL hukuku gibi örnekleri paylaşarak biz Müslümanlar olarak dogmalaştırırcasına adalet ilkesinden ayrılmamız gerekiyor, kim olduğuna, hangi düşüncede, hangi kimliğe sahip olduğuna bakılmaksızın adil olmak ve bir kişinin dahi haksızlığa uğramaması için çabalamak zorundayız diyerek sözlerini noktaladı. Program soru-cevap bölümünün ardından sonlandırıldı.