İzmir'de "Sermaye Çevreleri" Semineri
Özgür-Der İzmir Şubesi'nin düzenlediği alternatif eğitim seminerleri, Haksöz Dergisi yazarlarından Hamza Türkmen'in gerçekleştirdiği "Sistemin Ekonomik Payandası: Sermaye Çevreleri" başlıklı sunumla devam etti.
Dernek salonunda gerçekleştirilen ve yoğun katılımın gözlendiği programda Türkmen, sistem ile sermayedarlar arasındaki ilişkinin dünden bugüne gelişimini dinleyicilere aktardı. "Sistem oluşturulurken kurucular merkez, halklar çevre olmuş. Osmanlı ilişki biçiminde İslam motifleri var. TC ise 'ümmetten ulus yarattı'. Millet, saptırılmış bir kavram. Ulusun kutsalı -vatan, sınır, bayrak- beşerîdir" diyen Türkmen, "TC kurulalı beri 'üst kimlik İslam mı olacak, Türk kimliği mi olacak' çatışması olmuştur. 'Nasıl Türk toplumu üretiriz tartışması' yaşanmıştır. Binlerce dedemiz, bu yüzden İstiklal Mahkemelerinde şehid edilmiştir, Müslümanlar sindirilmiştir. Çok partili sistemle, karşıtına sığınma, uzlaşma yolu seçildi. 'Köprüden geçene kadar ayıya dayı diyelim' dendi, ama köprü hiç bitmedi. Bu sefer bizimkiler ayı olmaya başladı. Merkez Türk kimliğini dayatıyor, ama çevrede hep İslamî görünürlük var. Sistemin sacayaklarından biri de sermaye kesimi. Ulus toplumlarındaki sermaye ile İslam toplumundaki sermaye farklı. Tarım toplumlarında temel amaç büyüme değil, ihtiyaç kadar üretim var. Sanayi toplumlarında ise ekonomik büyüme temel ölçü. Fayda için her şey yapılabilir. İnsan insanın kurdudur. Osmanlı'da esnafa 'Komşumdan alışveriş yap; ben siftah yaptım ama o daha yapmadı' diyen anlayış, büyümeyi hedeflemiyordu. Ama günümüzde bu yapılamıyor. Büyüme, sistemin en önemli hedefi. Mustafa Kemal muasır medeniyet dedi, Erbakan ağır sanayi hamlesi, Erdoğan da muasır medeniyet diyor ulaşılmak istenen hedef için. İslam'da fakirlik değil zenginlik öneriliyor; zekat ve infak zengin olunarak gerçekleştirilir ama kapitalist anlayışla değil. 'Meta, zenginler arasında dönen bir şey olmasın' mealindeki ayet, hayatımıza ışık tutmalı" şeklinde konuştu.
Türkmen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Birinci meclis zamanında gerçekleştirilen Lozan görüşmeleri duruyor, İzmir İktisat Kongresi toplanıyor. Lord Curson, 'Kapitalist yolla kalkınacağınıza dair taahütte bulunun, o zaman sizi devlet olarak kabul ederiz' diyor. Lozan'da TC'de bolşevikliğe müsaade edilmeyeceği, yabancı sermayeyle çalışmaya hazır olunduğu, irticaya mahal verilmeyeceği taahhüt ediliyor. M. Kemal, darbeyle birinci meclisi kapatıyor. Hint müslümanlarının gönderdiği paralar M. Kemal'e teslim ediliyor. Paranız yoksa ama M. Kemal'in içki masasına yakınsanız İş Bankası size kredi veriyor. Söz gelimi şeker ithal ediyorsunuz, 1e alıp 10a satıyorsunuz. Devlet eliyle milyonerler yaratılmış oluyor bu şekilde. Ticaret zenginleri ve toprak ağaları oluşturulmuş. Eskişehir'de yapılan demiryolundaki dört istasyon, 70000 dönüm araziye sahip Emin Sazak adlı birinin arazisinde yer alıyor; adamın toprakları o denli geniş. Çukurova'da tarım Ermenilerin elindeymiş. Sahabe döneminden beri İslamlaşma var. 1400 yıldır iç içe yaşamışız. Müslüman olmayanlar ehl-i kitap muamelesi görmüş. Avrupa'dan ulusçuluk belası gelince ise her şey bozuldu. 1,5 milyon Ermeni tehcir edildi, yaklaşık 600 bini ise katledildi. Ermeniler Çukurova'dan gidince, İttihat Terakki'nin adamları oraları bölüştü. M.Kemal, TC'nin şeyhler, müridler devleti olamayacağını söylüyor ama 1950'lere kadar mecliste şeyhler var. Bunlar sisteme biat etmiş. M. Kemal'in bira, malt, şarap, soda, gazoz, ziraat aletleri fabrikaları var. Kurtarıcı olmanın rantını yiyen vampirlere, 12 Eylül'den sonra zengin olan Şahinkaya Paşa örnek verilebilir. Sadece memur maaşına sahip biri, ülkenin sayılı zenginleri arasına giriyor. 1940'lı yıllarda şeker üretimi % 30'a düşürüyor; fabrika sahipleri subay, memur ve eşraf. % 70 ithalat izni veriliyor. 1929'da üretim fazlası nedeniyle dünyada ekonomik kriz ortaya çıkıyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Marshall yardımı var. Amaç KİTleri azaltmak, ama Menderes döneminde KİTler ikiye katlanıyor. Çünkü KİTler ara malı yapıyor; maliyeti çok kârı az, zenginlere önemli katkısı var."
Savaş dönemi ekonomilerine de değinen Türkmen, "İTO bülteninde savaş yıllarında kârların % 300 - % 1000 arası arttığı yer alıyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce İzmir'de dokuz adet büyük şirket var, savaştan sonra sayı kırk bire çıkıyor. Tarım ithalatı %1'den % 8'e çıkıyor. Tarihselci tipler, 'M. Kemal halkı hurafecilikten kurtarıp laikliği getirdiği için TC en gelişmiş İslam ülkesidir' diyorlar ama Osmanlı batarken bile dünyanın beşinci büyük ekonomisiydi. Sermaye çevrelerinin çıkarlarını koruyan odalar var, TİSK gibi örgütler var. 1971'den sonra daha büyük zenginler TÜSİAD'ı kuruyor. 1990'da Özal ithalat yapana kredi veriyor. 1975'te 2 milyar $ olan ithalat, 1989'da 11 milyar $'a çıkıyor. Farklıymış gibi görünen MÜSİAD'ın da amacı TC'yi kalkındırmak. CHP ilahiyat fakültelerini, imam hatipleri, türbeleri açtı; çünkü ABD böyle istedi. Ezanın tekrar Arapça olmasına bir şey demedi. Menderes Batıcı, ABD'ci olduğu halde devrildi; tek neden merkez-çevre çatışması. ABD ve NATO Müslümanlardan değil, 'evrensel mesaj'dan korkuyor" dedi.
İkinci bölümde yapılan katkılarla ve soru-cevap kısmıyla program sona erdi.
Fazlı İnderin - HaksözHaber / İzmir