İzmir’de “Medya ve İktidar İlişkileri” Semineri
Özgür-Der İzmir Şubesi'nin düzenlediği alternatif eğitim dersleri, Özgür-Der İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özlem Öz tarafından sunulan "Medya ve iktidar ilişkileri" başlıklı çalışmayla devam etti.
Medyayı 'kitle iletişim araçlarının genel adı, kitle iletişim araçları ile sağlanan iletişim ortamı' olarak tanımlayan Öz, haber ve basın/medya/gazete kavramlarının oluşumuna değindi. "Medyadan söz edebilmek için kitle iletişimin varlığından söz etmek gerekir. Kitle iletişim kavramı kapitalizmin bir ürünüdür; bir burjuva faaliyetidir. Arka planında ekonomik bir çıkar vardır. Batılı bir paradigma ve anlayıştan neşet etmiştir. Feodal sistem içinde ticaret yapan tüccarlar merkezi, üniter ve güçlü bir devlete gereksinim duymuşlardır. Feodal beylerin otoriteleri ile bölünmüş topraklarda ticaret yapmasına engel çıkarması tüccarların ekonomik faaliyetlerini sınırsızca gerçekleştirebilecekleri, belirsizlik ve müdahalelerden uzak güçlü bir hukuk ve yönetim sistemi taleplerini vazgeçilmez kılıyordu. Toplumsal, ekonomik ve siyasal ilişkiler bağlamında büyük merkezlere ulaşan kısıtlı olsa da belirli genişlikte bir çevrede dağıtılan 'işe yarayacak haberler', tacirlerin daha çok kar elde etmelerinin vazgeçilmez bir aracı olmuştu" diyen Öz, "1600'lerin başında Hollanda, İngiltere, Fransa ve İtalya'da ilk gazeteler çıkmaya başlıyor. Gazete Batı'da ekonomik, siyasi, sosyal şartların bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve gelişimini sürdürmüştür. Osmanlı'da ise basının ortaya çıkış şekli ve bunu hazırlayan süreçler Batı'dan farklı gelişmiştir. Batı'nın aksine iktisadi ve toplumsal dinamiklerle değil, siyasi dinamiklerle devlet destekli gerçekleşmiştir" şeklinde konuştu.
Öz, Osmanlı'nın son dönemlerinden başlayıp günümüze uzanan basın-yayın tarihi hakkında da ayrıntılı bilgi vedi: "İlk Türkçe gazete, devlet tarafından, yukarıdan aşağı toplumu modernleştirmenin vasıtası olarak yabancı çıkarları seslendirmek ve imparatorluk topraklarında kapitalizmin serpilmesine yarayacak tüketim kalıplarının yerleştirilmesini sağlamak için neşredildi ve bu zemin üzere inşa edildi. II. Mahmut'un projelerini halka duyurmak için çıkmasını istediği ilk gazete 1831'de Takvim-i Vakayi oldu. Onu 1840'ta Ceride-i Havadis izlemiştir. İki gazete de 1839 Tanzimat Fermanı için kamuoyunun hazırlanması misyonunu üstlenmişlerdir. Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr özel sermaye ile çıkmış ilk Türk gazeteleridir. II. Abdülhamit döneminden günümüze basına ciddi sansürler uygulanmıştır. Gazetecilerin satın alınması, yabancı ülkelerle iletişimin engellenmesi, gazetecilerin sürgün edilmesi kullanılan yöntemler arasındadır. II. Meşrutiyetten sonra İttihat Terakki kadrosu iktidarın sahibi olmuştur. İT iktidarının toplumu çeşitli baskılarla denetleme çabaları basında da etkisini göstermiş, muhalif düşünceleri nedeni ile sokak ortasında öldürülen gazeteciler olmuştur. Osmanlı'dan beri süregelen basına yönelik sınırlamalar Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. M. Kemal yeni bir yapı kurulurken basından eleştiri değil destek beklemektedir; basını bir güç olarak kontrol etmek üzere 1920'de Anadolu Ajansı'nı ve Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü'nü kurmuştur. 1925'teki Şeyh Sait Kıyamı, M. Kemal'e basına yönelik kısıtlamalar için fırsat verdi. Takrir-i Sükûn kanunu ile birlikte muhalif tüm sesler susturuldu ve tam bir sessizlik havası topluma egemen oldu. Tevhid-i Efkâr, Sebilür Reşad, Aydınlık, Son Telgraf, İstiklal, Orak-Çekiç gazeteleri kapatıldı. Tanin, Resimli Ay ve Vatan gazeteleri için süresiz kapatma cezaları verildi. M. Kemal'in gerek duyduğu zaman gazetecilere kendisine hitaben açık mektup dikte ettirip, yayınlattıktan sonra yine gazetelerde cevapladığına dair pek çok örnek bulunmaktadır. Böyle bir ortamda M. Kemal'in ölüm döşeğinde olduğu haberlerinin gazetelerde yer alması mümkün olmadı. Yasağı çiğnemeye cesaret eden Ahmet Emin Yalman'ın Tan gazetesi 3 ay kapatıldı. 1940'ta Matbuat Kanunu'nda yapılan değişiklikle 'milli hislerimizi inciten ve bu maksatla milli tarihimizi yanlış gösteren yazılar' ağır ceza konusu oldu. II. Dünya Savaşı'nda kapitalist blok faşist bloka galip gelince, 1941'den beri göz yumulan ırkçı-Türkçü
Orhun, Çınaraltı, Kopuz gazeteleri kapatıldı. Gazeteler Batı teknolojisinin üstünlüğünden hayranlıkla söz etmeye başladılar. Batılı ülkelerle küçük bir işbirliği haberi bile gazetelerde başyazı olarak yayınlanabildi. 1950 seçimlerinde DP'nin iş başına geçmesi basında bir umut yaratmıştır. Bu anlamda kuruluşundan beri CHP'yi destekleyen Yunus Nadi'nin ve Ulus Gazetesi'nden Mümtaz Faik'in Zafer Gazetesi'nde DP'nin sözcülüğünü yapması bu umuda bir işaret olarak algılanmıştır. Yeni hükümet basının üzerindeki bazı baskıları kaldırmıştır. Artık gazete çıkarmak için izin almak gerekmeyecek, basın suçları basın mahkemesinde yargılanacaktı. Ancak bu özgürlüklerin de bir bedeli vardı. Ki o da ABD politikalarına paralel yayınlar yapmaktı. Nitekim radyolarda ülkede yaşayan yabancı müttefikler için özel Noel ve Paskalya programları hazırlanıyor, Marshall Planı ve Nato Saati isimli kuşak yapımlar yayınlanıyordu. DP döneminde basın organları siyasal iktidarla aynı çizgiyi savunmuştur. Amerikan yanlısı tutumu eleştiren Tan gazetesi, Zincirli Hürriyet ve Marko Paşa gibi yayınlar sık sık kapatılmıştır. Basın resmi ideolojinin yeni koşullara uyumunun sağlanmasına ve dönüştürülmesine katkıda bulunmuştur. Bu dönem toplumsal ilerleme ve Batılılaşmanın nasıl gerçekleşeceği konusunda temelde aynı yöntemde karşıt iki çizgide fikir üreterek rejimin esaslarının korunması görevini üstlenmiştir. Türkiye'de kitle iletişimin kurumlaşması açısından 1960'lı yılların sonlarında gelen en önemli yenilik TRT'nin kurulmasıdır. TRT modernleşmenin gereği olan kalkınmanın, yani tüketim tarzının yerleştirilmesi için ideolojik bir görev üstlenmiştir. Bu konuda asıl taşıyıcı olan televizyon Türkiye'ye geç bir tarihte gelmiş, gerçek bir TV yayıncılığı için 1971 muhtırasının geçmesi beklenmiştir."
Özlem Öz, 12 Eylül darbesinin her alanda neden olduğu değişikliklerden de bahsetti. "12 Eylül darbe sürecinde de medya yoğun ve sistematik bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Bu dönemde ülkeye giren videokaset kullanımının yaygınlaşarak alternatif bir kitle iletişim kanalı olmasından ciddi kaygı duyan iktidar ve ordu, televizyon kanalını ikiye çıkarmış, renkli yayına geçilmiştir. Tüm dünyada medya toplumsal sorumluluk ve kamu yararı anlayışından uzaklaşarak 'piyasa gereklerine ve mantığına' göre bir işleyişe sahip olmuştur. 2002'de en zengin 50 Amerikalının 1/3'inden fazlası, servetini medya ile ilişkili sektörlerden elde etmiştir. Günümüzde medya, küreselleşmiş büyük sermaye gruplarının denetimindedir. Bunun anlamı kültürel pazarın yani toplumlar için yaratılan anlamların ekonomik pazarla aynı çıkarlar doğrultusunda olması gerektiğidir. Özel radyo ve televizyon yayınına izin verilmesinin ardından, 1990'ların sonunda Türkiye'de 3500 gazete, 1150 radyo ve 261 televizyon kanalına ulaşılmıştı. Gazetecilikle ilgisi olmayan iş adamlarının medyaya el uzatması, yeni bir anlayışın da başlangıcını oluşturuyordu. Ömer Çavuşoğlu, Ahmet Kozanoğlu ve Asil Nadir ile başlayan bu süreç, Kamuran Çörtük, Cavit Çağlar, Korkmaz Yiğit, Dinç Bilgin, Aydın Doğan ile devam etti. Mutlu sona ulaşan ise Aydın Doğan oldu. 1994'te Erol Simavi'den Hürriyet gazetesini alan Doğan, şu anda Türkiye medyasının devidir."
Öz, Türkiye'deki büyük medya gruplarını ise şöyle sıraladı:
1. Doğan Grubu: Aydın Doğan. Medya dışında iplik, otomotiv, turizm, sigorta, petrol dağıtım, elektrik dağıtım, çelik halat sektörlerinde yer almaktadır. Hürriyet, Milliyet, Vatan, Posta, Radikal, Referans, Fanatik, Vatan, CNN Türk, Kanal D, TNT, D Smart, D&R grubun bünyesindedir. Aynı zamanda Koç ve Sabancı gibi TÜSİAD'lı işadamlarının medya ihtiyacını karşılamaktadır.
2. Çukurova Grubu: Mehmet Emin Karamehmet. Medya dışında endüstri, inşaat, iletişim ve bilgi teknolojileri, taşımacılık ve hizmet, finansal hizmetler, enerji, sigortacılık, otomotiv gibi sektörlerde faaliyet göstermektedir. Show TV, Akşam, Digiturk, Superonline, Sky Turk, Güneş, Lig TV, Alem FM grubun bünyesindedir.
3. Doğuş Grubu: Ferit Şahenk. Medya dışında finans, otomotiv, inşaat, turizm gibi büyüme potansiyeli yüksek sektörlerde 50'den fazla şirket ile faaliyet göstermektedir. NTV, CNBC-e, e2, NTV Avrupa, NTV Spor, NBA TV, Kral TV, Business Channel, Radyo Eksen, Radio N101, NTV Radyo, Kral FM, National Geographic Türkiye, Billboard Türkiye, National Geographic Kids, Slam, NTVMSNBC.com gibi medya kuruluşları bu gruba aittir.
4. Çalık Grubu: Medya dışında petrol ve enerji dağıtımı, finans, inşaat sektörlerinde faaliyet gösteren grubun bünyesindeki kuruluşlar Turkuvaz Yayın, Sabah, atv, Takvim, Yeni asır, Fotomaç, Forbes, Esquire vb.dir.
5- Albayrak Ailesi: İnşaat, tekstil, sanayi, gemi işletmeleri sektörlerinde çalışmaktadır. Yeni Şafak ve TV Net adlı medya kuruluşları vardır
6- Ethem Sancak Grubu: Hedef Alliance, Hedef Ecza Deposu ve Haber 24.
7- Fethullah Gülen Grubu: Zaman, Samanyolu TV, Yumurcak TV, Marmara FM, Samanyoluhaber.
Medyadaki önemli hususun, holding medyasının da muhafazakar medyanın da hem ekonomi politikalarında hem endüstrideki sosyal ihtilaflarda sermayenin ve piyasa kurallarının çıkarlarını gözeten bir tutumda birleşiyor olmaları olduğunu belirten Öz, "Basın sektörüne egemen holdingler, sahibi oldukları televizyonları, radyoları, gazeteleri kamuoyunu bilgilendirme dışında, sahip olduğu yatırımları, iştirakleri, ürünleri tanıtma amaçlı olarak da kullanıyor" dedi.
Öz, sunumunda 28 Şubat sürecinin öncesinde ve sonrasında yaşanan ve daha sonraları ortaya çıkan medya-iktidar-ordu ilişkilerini yansıtır anektodlara da yer verdi. Ergenekon iddianamesinden konuyla ilgili örnekler de okuyan Öz, 2001 ekonomik kriziyle ayyuka çıkan banka batırma olaylarında medyanın etkisini de gözler önüne serdi.
Seminerin ikinci bölümünde mevcut medya organlarına karşı takınmamız gereken tutum tartışıldı. 'Kendi medyamızı oluşturmak' yolunda atılması gereken adımlar ve öncelikler konuşuldu. "Medya ortak duyuyu devreye sokarak ortak rızayı üretmekte, gerçek yaşam koşullarında var olan eşitsizliklerin ve haksızlıkların ayırdına ulaşılarak toplumda yerleşik düzenin bir meşruluk sorunu ile karşı karşıya kalmasına olanak sağlamamaktadır. Başka bir anlatımla medya çağdaş toplumun ideolojik regülatörü olmuştur" diyen Özlem Öz, "Medya-sermaye-devlet dağılımının tamamlandığı, küreselleştiği varsayılan çağdaş toplumlarda, medyaya düşen rol, var olan toplumsal yaşam koşulları ile aynı verili koşullarda o toplumda yaşayanların çok daha büyük bir kesimi için mümkün olabilecek daha iyi ve değişik yaşam tarzı arasındaki farkları muğlaklaştırmak, anlamsızlaştırmak ve giderek buharlaştırmaktır. Başka bir anlatımla, günümüz medyası yeni düzen arayışlarını, ütopyaları anlamsız dolayısıyla gereksiz kılmaktadır" şeklinde konuştu. Var olanı değiştirmek yönünde atılmış ilk adımın ise ne olduğunu bilmekten, yeni ütopyalar tahayyül etmekten geçtiği belirtildi.
Fazlı İnderin - HaksözHaber / İzmir