“Son Gelişmelerin Çözüm Süreci ve Suriye Direnişine Etkisi”
Özgür-Der Bursa Şubesi’nin düzenlemiş olduğu seminer dizisinin bu ayki konusu “Son Gelişmelerin Çözüm Süreci ve Suriye Direnişine Etkisi” idi.
Özgür-Der Bursa Şubesi’nin düzenlemiş olduğu seminer dizisinin bu ayki konusu “Son Gelişmelerin Çözüm Süreci ve Suriye Direnişine Etkisi” idi. Haşim AY’ın sunduğu seminer Ördekli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Haşim Ay iki ana başlıkta özetlediği konuşmasının ilk başlığında birden çok aktörün içinde bulunduğu Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmelere ve çok boyutlu etkilerine yer verdi.Buna bağlı olarak ikinci ana başlıkta ise “çözüm süreci”nin içinde bulunduğu duruma ve geleceğine mercek tuttu.
IŞİD ve Yükseldiği Zemin
Konuşmacı ilk olarak gerilimin ana aktörlerinden biri olarak belirttiği ve son iki, iki buçuk yıl önce adını duyuran IŞİD’in yükseldiği zeminin iyi okunması gerektiğini ifade etti. Irak’ta Amerika ve Maliki despotizminin yaşattığı zulüm ve mağduriyetleri ıskalayarak sağlıklı bir durum değerlendirmesinin yapılamayacağını belirttiği konuşmasında, Irak’taki gerçekliğin IŞİD’e de indirgenmesinin doğru olmadığını ifade ederek sözlerine şöyle devam etti:
“Bugün Suriye direnişinin muhatap olduğu emperyalist müdahale ve bağlı olarak gelişen Kobani merkezli gerilim biraz da Irak’taki olaylar dizisinin salt IŞİD’e indirgenmesinin getirdiği sonuçlardır. Gelinen noktada bu gelişmelerin salt IŞİD’e mal edilmesinin yanlışlığının en azından kendisine Suriye direnişinin lehine bir konum biçen kesimler açısından anlaşılmış olması gerekiyor.Burada IŞİD olarak isimlendirilen örgütün azımsanmayacak düzeyde rolü vardı ancak söz konusu örgüt,büyük bir koalisyonun parçasıydı.Nicelik olarak IŞİD’in kat be kat fazlası olan Sünni Aşiretler,eski Baasçıların da içinde yer aldığı Nakşibendi Ordusu vb. oluşumlar Maliki despotizminin mağdur ettiği kesimlerdi.İdeolojik olarak farklı olmakla birlikte Irak’taki şartlar bunları profesyonel savaşçı konumunda olan IŞİD’e mecbur etti.Musul olayı ile başlayan olaylar dizisinde de bu aktörlerin önemli rolü vardı.”
IŞİD’in tarz ve yöntemiyle Suriye ve Irak’ta farklılık gösterdiğini; Irak’ta sünni aşiretlerle ittifak içinde Suriye’de ise dayatmacı bir yöntem izlediğini belirten AY bununla birlikte Irak’ta tabiri caizse koalisyona ağabeylik yapan IŞİD’in basiretsiz stratejisiyle ve tutumuyla ittifak içinde bulunduğu grupları daralttığını ve potansiyel müttefik olduğu kesimleri kendine düşman ettiğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti:
“IŞİD’in Bağdat’ı bir kenara bırakarak Mahmur’a ve Şengal/Sincar’ yönelmesi müttefikleri arasında çatlaklara ve ABD-İran-Suudi insiyatifinin Irak’a ön gördüğü gelecek senaryosunun reelleşmesine yol açtığı gibi fırsatçı bir örgüt olan PKK’yı da güçlendirmiştir.Öyle ki Sincar/Şengal’de Ezidileri koruma adı altında tüm anti emperyalist iddialarına rağmen ABD,İran,Kudüs Ordusu,Hizbullah,Peşmerge vb. unsurlarla kol kola giren PKK’nın buraya yerleşmesi hem uluslararası çapta ona adeta meşruiyet kazandırdı,hem de onunla başı dertte olan Barzani’yi zora soktu,Kürt ulusal hareketi üzerindeki Barzani etkisini minimize etti.”
Uluslararası Müdahele ve Sonuçları
Başta ABD olmak üzere koalisyon güçlerinin İran ve Esed’in bilgisi dahilinde IŞİD’e karşı Irak’tan sonra Suriye’de başlattığı müdahalenin sadece IŞİD’i hedef almadığı İslami direniş örgütlerinin de içine alan bir çok sivilin de katledilmesine yol açan bir durum arzettğini vurgulayan AY bu müdahalenin öncelikle Esed rejimi ve destekçilerinin işine yaradığını belirtti.Bununla birlikte gerek Irak ve gerekse Suriye’de IŞİD bahanesiyle başlatılan emperyalist müdahalenin bir çok çelişkiyi de bir kere daha ortaya çıkardığını bu minvalde Esedsever solun takındığı anti emperyalist maskenin koca bir yalandan ibaret olduğunun , İran’ın ve Hizbulesed’in direniş hattı söyleminin sahteliğinin bir kez daha açığa çıktığını ifade etti.
Türkiye hükümetinin uluslararası toplumun tutarsızlıklarına dikkat çekerek mezhepçi ve diktatör rejimlerin sorunun kaynağı olduğunu ve IŞİD’le birlikte Esed rejimin de hedef alınmasını ısrarla dile getirdiğini ve bu minvalde bir takım şartlar öne sürdüğünü fakat bu şartları kabul ettirmede zorlandığını ifade eden Haşim AY Türkiye’nin nihayetinde Suriye politikası bağlamında yalnızlaştığını söyledi. Bu süreçte mazlum halklardan yana tavrının Müslümanlarca takdir edilecek bir durum olduğunu vurguladı.
Totaliter ve Hırsız İki Örgüt: IŞİD ve PKK/PYD
Haşim AY özellikle de Suriye bağlamında yaşanan gelişmelerin, IŞİD’in de ve PKK’nın da dar çıkarlarını merkeze alan, gücü ele geçirdiğinde rahatlıkla tahakküme soyunabilen, kriz durumlarını dar örgütsel çıkarları için rahatlıkla avantaja dönüştüren , tüm ideolojik farklılıklarına rağmen yangın yerinden mal kaçırmaya soyunan iki hırsız örgütten ibaret olduğu gerçeğini gösterdiğini söyledi.PYD’nin Suriye direnişinin ilk yılında intifadanın doğal müttefiki olduğunu iddia etmesi doğal olarak Suriye muhalefeti tarafından intifadaya aktif olarak katılma talebini gerektirdiğini ifade eden AY tam aksine PYD’nin süreç içinde bölgesel konjonktürün etkisiyle elinin güçlenmesiyle Esed rejimine arkasını dayaması, direnişin bölgedeki etkinliğini arttırmasını engelleyici politikalar izlemesi ve Barzani başta olmak üzere bölgede kendinden olmayan sosyolojik tabanı bulunan Müslüman Kürt grupları da dahil herkesi tasfiye etmesini örnek olarak zikretti.
IŞİD’in ise tahakkümcü yapısının özellikle de Suriye direnişine ne büyük zararlar verdiğinin herkesin malumu olduğunu söyledi.
Kobani, PKK Vandalizmi ve Çözüm süreci
Konuşmacı Kobani’de yaşanan gelişmelere değinirken açık olan şeyin iki tahakkümcü güç arasında yaşanan iktidar mücadelesi olduğunu fakat burada katliam yapılıyor türünden algı operasyonlarının etkili olduğunu dile getirdi. PKK’nın Kobani bahanesiyle Türkiye ‘de yaşattığı vahşetle kendisini bir kez daha kanıtladığını! vurgulayan Haşim AY sözlerini şöyle sürdürdü:
“PKK’nın, içine düştüğü Kobani cinnetinden hareketle başvurduğu ajitasyonun yol açtığı yıkımın, muhtemel amaçları arasında kitlenin moral-motivasyonunu yükseltmek,rakiplerine ve Ak Parti hükümetine gözdağı vermek,uluslar arası güçlerin dikkatini “Rojava’ya” çekerek oluşturduğu paralel yapıyı meşrulaştırmak,müzakere aşamasına evrilmekte olan çözüm sürecinde pazarlık gücünü arttırmak,HDP projesiyle kucaklamaya çalıştığı sol ve gezici aktörlerle arayı iyi tutmak vb. amaçlar rol oynamış olabilir.Amaç her ne olursa olsun tedhişi kutsayan PKK tipi Stalinist bir örgütte mantık aramak çok doğru değil.PKK yakar-yıkar;Kobani’deki hıncını geçmişte kuyruk acısı yaşadığı Hüda-Par’dan çıkarır ama PKK’nın Kürt toplumuna ve Türkiye’ye şu tahakkümcü mesajı vermek istediği çok açık:Örgüt varsa halk vardır.Ben yoksam canınız cehenneme,topunuzu yakarım!”
Daha önce “Rojava’da katliam var” kampanyasıyla Türkiye’de Özgür-Der’in de içinde bulunduğu bir kısım İslami kuruluşlara saldıran PKK’nın şimdi de aynı ajitasyon diliyle IŞİD'çi damgasıyla masum insanlara, başta Hüda-Par olmak üzere mütedeyyin çevrelere, parti binalarına kızılay aracı dahil olmak üzere bir çok kamu malına saldırdığını ifade eden AY insanı derinden üzen,hüzne boğan ama bir o kadar da öfkelendiren PKK’nın katliamlarının aynı zamanda “Demokratik Özerklik” paralel devletinin yarınlarda bölge halkı ve Müslümanları için öngördüğü gelecek senaryosunun şifreleri niteliğinde olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Yakup Çelik zihinsel özürlü, 16 yerinden bıçaklanmıştı.Yasin Börü ve arkadaşları; Kurban eti dağıtımı ibadetini icra ederlerken arkadaşlarını katlettiler.Yasin’i kovaladılar,dövdüler,vurdular.Yetmedi üçüncü kattan aşağı attılar.Bu da yetmedi ölüsünü linç ettiler,kafasını kestiler ve araba ile üzerinden geçtiler!.Yasin henüz 16 yaşındaydı.Berkin’in ölümünü aylarca sömürenler Yasin’i ve daha onlarcasını gündemlerine dahi almıyorlar.Bırakalım gezicileri PKK vandalizminin çocuk çaptaki kurbanları Müslümanlara hitab eden medyada bile kendilerine hak ettiği oranda yer bulamıyor.
Bir diğer isim Gönül Kalkanlar: Pkk 8 aylık hamile olan 30 yaşındaki Gönül Kalkanlar’ın bulunduğu arabayı yakacak kadar gözü dünmüş ve alçalmış bir örgüt.Hastaneye gitmek üzereyken yolda PKK’lilerin şiddetine maruz kalan Kalkan ailesinin tüm çırpınışlarına rağmen araçları yakıldı.Ve olayların şokuyla Gönül bacı bebeğini kaybetti...PKK ve önderliği için Türk milliyetçileri “bebek katili” diyorlardı.Bu algıyı değiştirme yönünde doğru dürüst çabaya girmeyen zihniyet,herhalde bundan sonra artık “rahimdeki bebek katili” diye tanımlansa yeridir.Firavunla aynı suçtan anılmaktan daha büyük bir alçalma var mıdır? İşte PKK devletinin demokratik özerkliğin Suriye ve Türkiye Kürdistanı'nda Müslümanlara ve halka ön gördüğü gelecek tablosu! Tahakküm ve infaz.. “ya bana biat edersiniz,ya da topunuzu yakarım!” siyasetinin tezahürleri.”
Konuşmacı devamında, yaşanan bu gelişmelerin çözüm sürecine somut etkilerini maddeler halinde sıraladı.Özetle:
-Çözüm süreci karşıtı Türk milliyetçisi ve eski Türkiye aşığı mihrakların bir süredir dillendirdiği “Akp bölgeyi ve bölge halkının kaderini PKK’ya teslim etti” söylemi geniş kitlelerde karşılık bulur olmuştur.
-PKK’nin olanca samimiyetsizliğine rağmen hükümetin çözüm sürecinin maslahatı öncelikli politikaları sonucunda alabildiğine şımardığı ve pervasızlaştığı anlaşılmıştır.
-Artık başta bölge Müslümanları olmak üzere Türkiye genelindeki İslami kesimlerin çözüm sürecinin inandırıcılığı konusunda şüpheleri artmıştır.
Ardından bu kadar işlevsizleşen çözüm sürecini alıp çöpe mi atmalı sorusunu soran AY buna verilecek cevabın elbette hayır olacağını ifade etti.
Bu bağlamda şu noktalara dikkat çekti:
-Çözüm sürecinde samimiyetini ortaya koyan hükümetin sürecin maslahatı kaygısının PKK’yı şımarttığı bölge insanı üzerinde örgütün tahakkümünü arttırdığı ve kamu düzeninin güvenliğinde zaaflara yol açtığı hususları gündemleştirilmeli ve hükümet daha sağlıklı ve adil politikalara yönlendirilmeli.
-Müslümanların geçmişte yaşananları bilinçte tutarak temkinli olması doğal olmakla birlikte bu temkinlilik zalim ile mazlum arasında bir tarafsızlılığa sürüklememeli, PKK’nın haksız saldırıları karşısında Hüda-Par’lı Müslümanların yalnız bırakılması tutumunu doğurmamalıdır.
-Halk ile örgüt ve devletlerin arası tefrik edilmeli; Kobani örneğinde olduğu gibi PYD/PKK’ya kafayı bozup Kobanililere ilgisiz olunmamalı.Hükümet ve Suriye direnişinin yanındaki İslami kesimler Kobani’den göç eden muhacirleri sahiplenici tutumlarını sürdürmeli ve muhacirlerin mağduriyetlerini en aza indirecek çalışmalar yapmaya devam etmeli.
-PKK’nın ajitasyon siyasetine karşı susmamalı,boyun eğilmemeli.Örgütün ajitasyon ve dezenformasyonuna karşı uyanık olunmalı ve bunun kitleler üzerindeki tahripkar etkilerine karşı çareler geliştirilmelidir.Bunu bağlamda sosyal medyanın önemi ve etkisi bir kez daha muhasebe edilmeli.
-Son olarak Müslümanlar PKK/Rojova lobisinin “Neden Kobani’ye sahip çıkmıyorsunuz!?’’ajitasyonu karşısında ezikliğe kapılmamalı ve buradan tutarlılık testine tabi tutulmaya, sigaya çekilmeye prim vermemeli.Tersine ‘’Dört yıldır kafasına her gün bomba yağan Suriye halkının özgürlük mücadelesinde siz nerede duruyorsunuz?’’gibi söylemlerle muhataplarını tutarlılık testine çekmelidir.Gelişmeleri savunmacı bir edayla değil,örgütün iç çelişkilerinin ifşa edilmesi bağlamında işlenmesine gayret edilmeli;değerlendirilmelerde diğer adı hikmet olan politik basiret elden bırakılmamalıdır.
Program soru cevap kısmının ardından sona erdi.