Özgür-Der Bursa Şubesi Seminerleri Başladı
Bundan önceki senelerde kronolojik tarih seminerlerini aralıksız devam ettiren Özgür-Der Bursa Şubesi yeni dönemde de "Yakın Tarihi" gündemleştirerek programlarına devam ediyor.
Cumhuriyet Tarihi seminerlerinin ilki 9 Ekim Cumartesi günü Ördekli Kültür Merkezinde Şube başkanı Aziz Avar tarafından Cumhuriyetin Kuruluşu ve Birinci Meclis başlığı altında işlendi.
Konuya "neden tarih sorusu" ile başlayarak, geçmişin bilinmesi bugünün daha anlaşılır kılınabilmesi için elzem olduğuna dikkat çeken Avar, efsane üreten tarihin ve onun bağlamında meydana gelen kişi kültünün eleştirel bir değerlendirmeye tabii tutulması gerektiğini ifade etti.
Cumhuriyetin kuruluşunu ve birinci meclisin sağlıklı bilinebilmesi için Osmanlı son dönem siyasetinde etkili olan İttihatçıların ideolojik temel dayanaklarının da bilinmesi gerektiğini söyleyen Aziz Avar, Batılılaşmanın bir ürünü olan İttihatçılığın güdümlü politikaları ile bir halkın kaderi üzerinde nasıl kumar oynandığını Enver -Talat-Cemal üçlüsü üzerinden örnekler sunarak açıkladı. İttihatçı hareketin genel olarak Osmanlının son dönemlerinde "gerileyişi durdurmak " çabalarına katkı sağlamadığını aksine kendi iktidarlarını daha güçlü kılabilmek adına "İstibdat yaygarası ve Kanun-i Esas-i" üzerinden bir muhalefet geliştirdiklerini ifade etti. İttihatçıların geç Osmanlı döneminde dünya düzenine yeterince ayak uyduramadıkları ve daha da önemlisi artık küresel güçler tarafından kullanılabilirlikleri ortadan kalktığı için sahneden çekildiğini, onların yerine devamları niteliğinde olan ve aynı pragmatik siyaset tarzını benimseyen yeni karakterlerin çıktığını belirtti.
Avar her iktidar kendi bekası için yeniden tarih yazarak halklara bunları nass gibi dayattığını, dolayısı ile cumhuriyet rejimini ve tarihini bu bağlamdan uzak ele almanın mümkün olmayacağına dikkatleri çeker şu değerlendirmelerde bulundu;
"Birinci Meclisin kurulmazdan evvel, iflas etmiş ittihatçı politikalar karşısında Türkiye'nin birçok bölgesinde ciddi halk örgütlenmelerinin oluşturulduğunu ve bunların hemen hepsinin İslami esaslar üzerine birleştiğini, varolan mudafa-i hukuk cemiyetlerinin üyelerinden ve dönemin karakterlerinin hatıratlarından biliyoruz. Resmi tarihin bu gerçeğin üzerini örttüğünü ve tarihin kurgusunu kemalist ideolojiye uygun şekilde servis ettiğinin mutlaka bilinmesi gerekir. "Resmi söylem birici meclisin kuruluşunda etkin olan halk örgütlenmelerini hep ikincil ve edilgen bir pozisyonda ele alarak onu acizmiş gibi göstererek asıl kurtuluşu Mustafa Kemal'e bağlar. Oysa Mustafa Kemal'in Sivas-Erzurum kongreleri dahil olmak üzere harekete yeni olarak kattığı bir şey neredeyse yok gibidir. Daha da önemlisi kendisi henüz saraya damat olarak girmeye çalışırken veyahut İzzet paşa hükümetinde Harbiye nazırı olmanın yollarını arayarak hükümete mektuplar yollarken, resmi tarihin aciz ve kurtarıcı bekler şeklinde karikatürize ettiği halk, kendi örgütlenmesini uzun zamandır yapmış ve genel stratejisini belirlemiştir. Resmi söylem bunu görmezden gelerek varolan örgütlenmeleri Mustafa Kemal'in bir kerameti gibi sunmaktadır."
Birinci meclisin paronaması hakkında resmi tarihte görülmesi mümkün olmayan bilgiler sunan Avar, meclisteki vekillerin sosyal statülerinin çok renkli ve genel anlamda dini önceliyen kanaat önderlerinden oluştuğunu belirtti. Köylüsünden toprak ağasına-askerinden alimine-aydınından siyasetçisine uzanan çok karma bir meclisin olduğunu, Bunca farklı sınıfsal yapıdaki bir çok insanı bir araya getiren tek gayenin milli mücadeleyi başarı ile tamamlayıp halifelik makamını işgalden kurtarmak olduğunu, meclisin zabıt ceridelerinden örnekler sunarak ifade etti. Böylesi bir amaç doğrultusunda birleşebilen bir meclisin daha sonraları nasıl tek adamın sultasına dönüştüğü şu sözler ile ifade edildi;
"Birinci meclisteki ortalama 360 milletvekilinin hepsi milli mücadeleyi esas alarak birleşmiş ve muhalif kimliklerini işgalin sonlanmasına kadar arka planda tutmuşlardır. Başka bir deyiş ile muhalefetten azade tam bir birliktelik. Fakat bu rüya çok uzun sürmez ve Mustafa Kemal pragmatist kişiliğinin bir yansıması olarak meclis içinde ilk ayrılıkçı tohumları ekerek kendi grubunu oluşturmanın yollarını arar. Kısa bir süre içinde vekiller ile tek tek yapılan kulis çalışmaları sonucunda 261 vekili bulacak bir grup meydana getirilir. Grubun meydana getirilişi kadar ona verilen isimde oldukça dikkat çekicidir. Daha önceleri tüm Anadolu ve Rumeli halklarının örgütlenmelerinin ortak örgütlenmesinin adı olan "Anadolu ve Rumeli Mudafa-i Hukuk Cemiyeti" ismi Mustafa Kemal'in safına geçen üyelerce oluşan gruba verilir. Dolayısı ile gruba alınmayanlar aynı zamanda A-RMHC hareketine muhalif kişiler olarak servis edilmiş olurlar. Bu gruplaşmaya Erzurum mebusu Hüseyin AVNİ {ulaş} itiraz etmek istemişse de kendisi dahil olmak üzere dışarıda kalan muhaliflerin hemen hepsi ikinci grub olarak tarihe geçmişlerdir. Resmi tarih bize ikinci grubu gerici ve saltanat yanlısı olarak tanıtır. Oysa .TBMM zabıt cerideleri ve dönemin ünlü komutanlarının {K.Karabekiri-Rauf Orbay-Ali Fuat Cebesoy vd} hatıratları incelendiğinde ikinci grubun tüm muhalefetinin asıl konusu mecliste "Hakimiyet-i Milliyenin" esas alınarak tek adam hükümranlığının önüne geçmeye çalışmak olduğu rahatlıkla görülecektir. ilginçtir ki; Hüseyin Avni'nin saltanat için heyuladır tespiti yaptığı zamanlar ile Mustafa Kemal'in meclis açılışını mübarek cuma gününe getirerek saltanata ve saraya methiyeler dizdirmesi aynı tarihlere denk gelir. Bu paradoks aynı zamanda resmi tarihin meşruluğunun ehliyetidir de.
Konuşmasının sonlarına doğru, Mudanya mütarekesi ile birlikte Mustafa Kemal ve grubunun değişen politikalarına değinen Avar; Saltanat vurgusunun aniden ortadan kalktığını ve daha önce sıklıkla halkın değerlerine karşı gösterilen hürmet ve iltifatların yerini pozitivist bir tahakküme terk ettiğini belirtti. Birinci meclisin savaş zamanı kurulduğu dolayısı ile düzgün bir seçimin yapılması teklifi mecliste tartışılırken, Mustafa Kemal ordu denetlemesi adıyla ülke gezilerine başlayarak seçim çalışmaları yapacaktır. Bu gezilerde ikinci grup halka yanlış takdim edilerek, meclis içinde yaşananlardan farklı bir portre çizilecektir. Bu arada meclis kendisini fesh etme kararını alarak tüm vekiller memleketlerine döndüğünde Mustafa Kemal kağıt üzerinde ikinci meclisi kurmaya başlayacaktır. Rıza Nur'un ikinci meclise Mustafa Kemal'in müdahalesini "baktım rezalet bir şey semtine uğramadım" sözlerinin her şeyi net olarak ortaya koyduğunu ifade etti..
İkinci meclis ile beraber kurulan halk fırkası ve onun temel ideolojisi hakkında bilgiler vererek semineri sonlandırdı.
Haber: Abdurrahman Yıldırım