Lise Öğrencileri Hz Zeyneb'i Konuştular!

Lise Öğrencileri Hz Zeyneb'i Konuştular!

Özgür-Der Bursa Şubesi Lise öğrencileri düzeyinde yaptığı eğitim çalışmalarına Hz Zeyneb'in değerlendirilmesi ile devam etti.

Dernek binasında gerçekleştirilen programın sunumu Elif Arslan tarafından yapıldı. Arslan Hz Zeyneb'in hayatı ve örnek alınması gereken misyonu üzerinde yoğunlaştığı sunumunda şunları ifade etti:

Hz. Zeyneb, Hz Fatıma'nın üçüncü çocuğu olarak hicretin 5. yılında Cemaziyelevvel ayının (yani 5. ayın) 5. günü Medine'de dünyaya gelmiştir. Peygamber efendimiz, kızı Zeyneb vefat edince çok üzülmüş ve kızı Fatıma'nın yeni doğan kızına onun ismini vererek bir nevi kızının anısını yaşatmak istemiştir. Yani bu ismi ona peygamber efendimiz vermiştir. Aynı zamanda Hz. Zeyneb, peygamber efendimizin ilk kız torunudur. 5 yaşında dedesiz ve 5 buçuk yaşında da annesiz kalmıştır. Kardeşlerinin sorumluluklarını yüklenerek onlara küçük bir anne olmaya çalışmıştır. Yaşamı çeşitli sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirme çabalarıyla geçmiştir. Zeyneb, annesi gibi ince duygulu, hassas, nazik bir insanmış. Annesine benzeyen en önemli özelliği ise genç yaşta olgun olmasıymış.

Hz. Zeyneb hayatını hicretin 17. senesinde amcasının oğlu Abdullah ile birleştirmiştir ve ondan dördü erkek, biri de kız olmak üzere toplam 5 çocuk dünyaya getirmiştir. İsimleri Ali, Muhammed, Un-ul Ekber, Abbas ve Ümmü Gülsüm'dür. Hz. Zeyneb, kardeşleri İmam Hasan ve İmam Hüseyin'e inanılmaz derecede bir sevgi besliyordu. Her gün onları ziyarete gider, kuçaklaşır, sohbet eder, sağ-salim olduklarını görüp sevinir, Allah'a şükrederek evine geri dönerdi. Hatta evlenmeden önce nikah akdinde '' İmam Hüseyin'den ayrı kalmaya dayanamadığı için o nerede olursa kendisinin de onunla olması gerektiğine dair Abdullah'a bir şart koşmuş, o da bu şartı kabul ettikten sonra onunla evlenmiştir. ''

Babası Hz. Ali'yi ve ağabeyi Hz. Hasan'ı şehit olarak veren Hz. Zeyneb hayatının en büyük acılarıyla hicretin altmış birinci senesinde Kerbela'da karşılaştı. İçlerinde evlatlarının da olduğu yetmiş üç tane Peygamber evladının şehadetine şahitlik ederek dünyanın en derin acılarını yaşadı. 72 kişilik bir orduyla savaşa katılmışlardı. Küçük çocukların, kadınların, gençlerin, kalbi Allah'ın yasakladığı bir eylemi yapanlara karşı koyma hevesi taşıyan 72 kişilik bir ordu... Küçük ordu yavaş yavaş parçalanmakta, çocuklar can vermekte ve sıra Hz. Hüseyin'e gelmekteydi. Sinan bin Enes adlı bir Nesefli, Hz. Hüseyin'in başını gövdesinden ayırarak zaferini çığlıklarla ilan etmişti. Babası İmam Ali'nin, annesi Hz. Fatıma'nın ve kardeşi İmam Hasan'ın şehadetlerinin ardından geriye tek tesellisi İmam Hüseyin kalmıştı. Kerbela'da onun da acısını sinesine çekerek esirler kervanıyla Kufe'ye getirildi. Orada yeğeni İmam Seccad ile birlikte esir olmalarına rağmen Kerbela'nın mesajını korkusuzca insanlara tebliğ etti. Şam’daki konuşmalarıyla Ehl-i Beyt-i tanımayan halkı aydınlattı. Medine'ye kadar varan esaret altındaki yolculukları sırasında geçtikleri her yerde olağanüstü hitabesiyle Kerbela kıyamını, İmam Hüseyin'in mazlumiyetini, Yezid ve Yezidilerin zulmünü çekinmeden insanlara aktardı. Halbuki okuduğu o sert ifadeli hutbe, anında kendisinin de öldürülmesi için yeterliydi. Ama ondaki iman gücü Onu korkusuz kılmıştı.

Dolayısıyla Hz. Zeyneb, bu mücadelede örnek bir müminedir. O acımasızca, insanlık dışı ve psikolojik tüm saldırıların arasında tevhid sancağını taşımaya devam ediyordu. En büyük kaybın, iman olduğunu vurguluyordu. Hz. Hüseyin ve dostlarının bir şey kaybetmediğini, bilakis kazandıklarını, kendilerini kazanmış olarak övünenlerin ise, gerçekte çok büyük kayıplara uğradığını haykırıyordu. O, Kerbela faciasının ardından ölene dek gözyaşı döktü. Dedesi Resul-u Ekrem'in ardından sabır gözyaşları döken anası Fatıma gibi, o da ''Sabırlı Kahraman'' olarak tarihin en başköşesinde müstesna yerini aldı. Sonuç olarak hicretin 62. veya 64. senesinde hayata gözlerini kapadı. Hz. Zeyneb 3 çocuğunu şehit vermesine rağmen annelik içgüdüleri ile çocuğum, çocuğum diye ağlamıyordu. O hep insanların imanlarını sorguluyordu. İhanetlerini yüzlerine vuruyordu. Hakkı ve zulmü ortaya koyuyordu. İslam'ın problemlerini kendi şahsi sorunlarının önüne koyuyordu. Zaten burada Hz. Zeyneb'i kardeşinin yanında görüyoruz. Oysa eşi burada yok. Çünkü o, İslam'ın meselesini kendi özel hayatının da önüne koymuştur.

Genel olarak anlıyoruz ki Hz. Zeyneb ve Hz. Hüseyin birbirini tamamlayan kişilerdi. Misyonları birbirini örten ve birbirinden kopmaz bir bütünlerdi. Zeyneb'in misyonu olmasaydı, Hz. Hüseyin'in misyonu orada kalacaktı. Sadece yüreği sızlatan tarihi bir gerçek olarak kalacaktı. Ama Hz. Zeyneb, olayı Kerbela'dan çıkarıp tüm coğrafyaya yaydı. Hz. Hüseyin'in hedefini, ilkelerini ve mesajını gündeme taşıyarak tüm Müslümanların asıl gerçeği görmelerini sağladı. Küfre karşı inananların ayağa kalkmasını sağladı. İnananları ilime, cesarete, adalete, hakikate, Kitab'a çağırdı. Hz. Hüseyin olmasaydı, aynı şekilde Hz. Zeyneb'in de misyonu önemsiz kalırdı. Sonuç olarak; o gün Hz. Zeyneb her şeye rağmen İslam diyordu, bugün kadınlar hiçbir şeye rağmen İslam demiyorlar. O gün Hz. Zeyneb İslam için bedel öderken, bugün kadınlar bedel için İslam'dan kaçıyorlar.

Seminer katılımcılardan gelen katkıların ardından sonlandırıldı.

 

Önceki ve Sonraki Haberler