"Darbelerin Anası 31 Mart Vakıası"
Bursa’da hanımlar tarafından 31 mart vakıası ve onun günümüz siyasetine yansımaları konuşuldu.
ÖZGÜR-DER Bursa Şubesi’nin hanımlara yönelik “Siyasi Tarih Okumaları” üst başlığı ile düzenlediği seminerlerin ikincisi dernek binasında gerçekleştirildi. “31 Mart Vakıası” konusunun işlendiği programın sunumu Sevgi AVAR tarafından yapıldı.
Osmanlı geleneksel siyasetinde otoritenin değişmez iki önemli koşulu yaş ve kıdemdir. İttihat terakki hükümetleri iktidara geldiklerinde bu iki önemli faktörü yok sayarak politika geliştirmişlerdir. Yerleşik bürokrasiyi dikkate almaksızın icra edilen politikaların temel gayesi elde edilen iktidarın devamlılığını sağlamak içindir. Hal böyle olunca uygun gördükleri yerde siyasete müdahale ederek meşrutiyeti korumaya ve bekçiliğini üstlenmeye devam edilecektir. Bu durum aynı zamanda yakın tarihimizde tekrarı çokça görülen darbelerin membaı hakkında bizlere önemli bir yön’de göstermektedir… Diyerek konuşmasına giriş yapan Sevgi Avar sözlerine şöyle devam etti:
İlk seçimleri İT kazanacak ve bu seçimlerde gayrimüslimlerde yer alacaklardır.Halk birçoğunu tanımadığı ve sürgünden dönmüş vekilleri seçmek zorunda bırakılacaktır. Yapılan düzenlemelerde tepeden inme vesayetçi bir tutum oldukça baskındır. Aciz ve rüşvet yiyici memurlar, ateşli politikacılara dönüşmüştür. Diğer taraftan İT nin baskısına öfke artıyordu. Kamil paşa ile ilişkiler gerilmiş kısa zaman sonra İT onu da tahttan indirip yerine Hüseyin Hilmi paşayı geçirmişti. Muhalefetçe başlatılan basın kampanyasına da 6 Nisan da serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi’nin İT tarafından galata köprüsünde öldürülmesiyle karşılık verildi. Saldırganın üzerinde bir subay pelerini olduğunun, aynı mevkii üzerinde bir karakolun bulunmasına rağmen kimse saldırganı yakalayamayacaktır. Ancak ilerleyen yıllarda bu işin failinin İT olduğu ortaya çıkacaktır.
Bu olayların arkasından muhalefet cenazede büyük kitle gösterisi yapar. Bununla beraber orduda artan bozukluklarla kadro dışı kalan askerlerden ‘’işsizler ordusu’’ oluşmuştur. Alaylıların rütbeleri indirilmiş, talim sırasında abdest ve namaz molaları kaldırılmıştı. Genel anlamda muhalefet eden kitle birden fazla renge sahipsede verilen tepkinin temeleinde İT in seküler politikalarına karşı tepki yatmaktadır.
Taksim avcı taburuna bağlı çoğu Arap ve Arnavut olan çavuş ve onbaşıların komutasındaki askerler bir hafta önce başlarına getirilen İT nin Makedonyalı subaylarını esir alarak ayaklandılar.Çok sayıda medrese öğrencisiyle birlikte galata köprüsünü geçerek Sultan Ahmet de bulunan Mebussan Meclisi’nin önünde toplandılar. Ayaklanma ‘’şeriat isteriz’’ sloganıyla yapılmıştı ve isteklerini şöyle dile getirmişlerdi:
1- İsyancı askerler için genel af
2- Hükümetin mebussan meclisi reisi Ahmet Rıza ve diğer bazı ittihatçıların istifası
3- Şeriatın geri getirilmesi
4- Sadrazamın harbiye ve bahriye nazırlarının azledilmesi
Bu olaylar üzerine sadrazam istifa edecek ve yerine Tevfik Paşa getirilecektir. Askerler de affedilecektir. Yıldız sarayında Abdülhamit lehine gösteri yaparak kutlamalarda bulundular. Aynı zamanda çoğu ittihatçı en az 20 kişinin ölmesiyle sonuçlanan katliamlar oldu. Nazım Paşa ve Emir Şekıb Aslan Bey ittihatçi şahıslardan bazıları ile karıştırılıp öldürüldü. Bu durum karşısında ittihatçılar yer altına kaçmış yada başkenti terk etmişti. İT nin çoğunluğa sahip olduğu Meclisi Mebus an’da yeterli sayı kalmamıştı. Bu durum üzerine şeriat ve anayasanın muhafaza edileceği ilan edildi.Tevfik Paşa hükümeti kurdu ama gerçek inisiyatif padişaha geçmişti. Cemiyet-i ilmiye-i İslam iye’de birleşen üst rütbeden ulema ayaklanmayı hiç desteklemedi. 16 Nisanda da bir bildiri ile açıkça kınadı.
AVAR isyanı bu şekilde anlatırken şu noktaya dikkat çekilmesini istedi.Abdülhamid yıldız sarayına gelen askerlere balkondan bakmıştı. Bu bir hataydı çünkü isyancı askerlerle birlikmiş gibi bir izlenim verebiliyordu.
Bu isyan ile harekete geçen İT hızlandı ve vilayetlere dağılarak meşrutiyetin kaybedildiğini anlattılar. Halk gösteriler düzenledi. 15 Nisandan itibaren isyancılara karşı askeri bir sefer başladı. Bu sefer için kurulmuş olan hareket ordusunun çoğunluğunu Arnavutlar oluşturuyordu. Bu askerler İstanbul yakınlarına trenle getirildiler. Meclisi Mebussan hareket ordusunun kenti kuvvet zoruyla almasını önlemeye çalışmak için ordu karargahına bir heyet gönderdi fakat karargah olumsuz karşılayıca heyet birliğide orduya katıldı. 22 Nisan’dan itibaren parlementonun iki meclisi Ayastefanos da Meclis-i Umumi milli olarak birlikte toplandı. 24 nisan günü hareket ordusu direnişle karşılaşmadan İstanbul’u işgal etti. Abdülhamit diren ilmemesi için askere emir vermişti fakat yinede çatışmalar gerçekleşti. 97 meşrutiyetçi 297 mutlakıyetçi öldü. Babı Ali Düyün-u Umumiye’ye toplarla ateş açıldı ve yıldız sarayı sarıldı. Bu sırada Mahmut Şevket Paşa Yeşilköy’e geldiğinde sadrazama telgraf çekerek padişaha dokunulmayacağına dair talimat verdi. Bundaki amacı da Hassa ordusuna, karşı koymamasıydı.
Bu olaylar sonucunda 27 Nisan da Meclis-i Umumi Milli son toplantısını istanbulda yaptı. Şeyh’ül islam ilk önceleri Abdülhamid’in tahttan indirilmesi için fetva vermek istemesede daha sonra bunu gerçekleştirir.Şeyhül İslam’ın verdiği karara dayanarak 2. Abdülhamid’i tahttan indirip yerine kardeşi Mehmet Reşad padişah olur. Bu durum karşısında İngiltere Fransa ve Almanya kapılarının açık olduğunu söylesede Abdülhamid istemez ve Çırağan Sarayında kalmak istediğini bildirir. Fakat kabul edilmez. 15 nisan 1909 Çarşamba günü Divanı Harbi Örfinin kararı ile Selanikte kalacağı köşke götürülmek üzere Binbaşı Fethi Okyar ile yola çıkar.
Olayların bu şekilde gerçekleştiğini dile getiren konuşmacı 31 Mart ın sonuçları için şunları ekledi:
Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra yerine geçen kardeşi meşrutiyet taraftarları için uygun bir seçimdi. Çünkü kendisi siyasete pek karışmazdı. Diğer taraftanda Abdülhamid yanlıları Adalara, Kuzey Afrika’ya sürüldü. Askeri mahkeme kuruldu, olağanüstü hal ilan edildi ve herkesin gözü önünde idamlar yapıldı. Sıkı yönetim üç yıl sürdü, 5000 isyancı tutuklandı. İT güçlendi ve bir kanunla büyük küçük tüm memurlukları eline aldı. Basın, toplanma, dernek kurma ve fikir hürriyeti kısıtlandı. Abdülhamid’in servetine el koyuldu. 1876 Anayasası ile padişaha karşı sorumlu olan meclis, yapılan değişiklikle hükümet meclise karşı sorumlu hale getirildi. Mahmut Şevket Paşa’ya güçlü bir yetki verilerek İstanbul’da olup biten herşeye karışabilme olanağı sunuldu. Parlementonun yetkileri genişletilmiş, yasama yürütme arasında denge kurulmuş, parlementer sisteme geçiş eğilimi olmuştur. Bu sırada Muhalifler sindirildi ve muhalif gazeteciler öldürüldü. Siyasal partiler kapatıldı ve sansür sıradanlaştı.
‘’Türkiye siyasi hayatına o günden sonra sık sık bir yıpranma malzemesi olarak kullanılacak ‘’İRTİCA’’ kavramı yerleştirildi ve birine mürteci demek sıkıyönetim idaresine gitmek için yeterli bir sebepti ‘’ açıklamasını yapan AVAR vesayetçi anlayış çerçevesinde ‘’ memleket; hürriyet ve meşrutiyetle yönetilmek kabiliyetinden mahrumdur’’ yargsına varılarak dikta rejimin kökleştiğini açıkladı.
Bundan sonraki gelişmelerde; tek adamın mutlak idaresi yerine bir partiye hakim olan küçük bir zümrenin diktası yer aldı. Mecliste tam hâkimiyet sağlanarak anayasal değişiklikler yapıldı. Toplumun yeniden şekillenmesi için toplum mühendisliğine soyunuldu. Sanattan spora, eğitimden kadın hareketlenmelerine kadar el atmadıkları alan kalmadı. Terör yıldırma korkutma yöntemleri ordu elinde olsada cahil halka dayatıldığını ifade eden AVAR; ‘’ siyasi analizcilerin; olayı ingilizlerin sahneye koyup yönlendirdiğini, gösterdiklerini fakat meyvelerini Almanyanın topladığını, Osmanlı yönetiminde Alman güdümünü doğurduğunu ve hareket ordusunun İstanbul’a gelişi sırasında donanım ve ulaşımın almanlar tarafında sağlandığını’’söyledi.
Cumhuriyet tarihi boyunca hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının da toplumsal muhalefetin bastırılmasında en çok kullanılan iki bahane ‘’ İrtica ve Bölünme’’dir. İrtica terimi dini argümanları devlet ve toplum yaşamına egemen kılmayı amaçlayan islamcı hareketler için kullanılır. Böylece din gericilikle eş anlamlı gösterilmek istenir. Bu çarpıtmada tarihe 31 Mart vakıası olarak geçen ayaklanmanın resmi tarih tarafından yorumunun özel bir yeri vardır. Aslında Osmanlıda sıkça görülen Patrona Halil, Kabakçı Mustafa benzeri ayaklanmaları geleneği içinde yer alan alaylı askerlerin mektepli askerlere yönelik gövde gösterisidir. Dince hassas kitleleri harekete geçirmek için kullanılan dil, resmi tarihçilerin İrtica tehlikesi söylemine uygun malzeme sunmuştur.
31 Mart nefer diye bilinen görünmez, hesaba katılmaz ama ordunun bel kemiğini oluşturan kitlenin, ilk defa kendi başına fark ettiği olumsuzluklara karşı kıyamıdır. Hazırlıksız, plansız ve isyandan sonraki günleri hesaba katmaksızın girişilen hareketin, küçük bir darbe ile dağılıvermesi bunu gösteriyor. Asker siyasetin içine batmış, iktidar peşinde koşmuştur. Halk ise bu kapışmanın bedelini ağır ödemiştir. Asıl sebebi ordu içindeki siyasi gruplaşmalardır. İT nin beceriksiz, kontrolsüz ve kestirmeden şiddet araçları ile baskı kuran yine ordu içinde başlayan bir muhalefetin örgütsüzlüğünden başarılı olamamıştır. Halk desteği sağlamak için dini motifler öne çıkınca İRTİCA olarak adlandırılmıştır. İT nin tutumu Ergenekon türü örgütlenmenin operasyonlarındandır. Bu olayda partiye dönüşmüş orduların ülkelerine vereceği zararlar hakkında bilgi verir.
Sonraki darbecilerinde aynı gerekçeleri ve yöntemi kullandıklarını söyleyen AVAR İrticanın hep gündem olduğunu 27 Mayıs Darbesi’nin çoğunluğunun gençlerden oluştuğunu, Milli Birlik Komitesi’nin başına Cemal Gürsel’in getirilmesinin de bir Mahmut Şevket türevi olduğunu belirtti.
Yakın tarih ile 31 Mart vakıası arasında ilişki kuran SEVGİ AVAR; 28 Şubat darbesinin de 31 Mart vakıası ile aynı olduğunu, bununla da Refah Yol iktidarına son vermenin amaçlandığını ifade etti. Bu süreçte zeminin yokluğu belirse de kısa sürede ortamın Kalkancılar, Müslimler figüranları ile doldurulduğunu, Cumhuriyet mitingleriyle ‘’İrtica’ ya’’ dikkat çekildiğini, Müslümanların ileriyi göremeyişleri ve örgütsüz oluşlarının yem olmalarına sebep olduğunu vurguladı.
Seminer katılımcılardan gelen katkı ve sorulara verilen cevapların ardından sona erdi.
Haksöz Haber - Büşra KUZU