‘Çok Partili Döneme Giriş ve Demokrat Parti’
Özgür-Der Bursa Şubesi yakın tarih seminerlerine bu ay “Çok Partili Döneme Giriş ve Demokrat Parti” konusunu işleyerek devam etti. Program; Ördekli Kültür Merkezi’nde, Cenk AĞ'ın sunumu ile gerçekleşti.
Programa geçilmeden evvel Şube Başkanı Aziz AVAR, sonuncusunu gerçekleştirdikleri yakın tarih seminerleri hakkında genel bir değerlendirme yaparak, 'yakın tarih'in neden bilinmesi gerektiğini ve bu konu üzerinde niçin yoğunlaştıkları hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Ardından söz alan Cenk AĞ; Celal BAYAR'ın "bize yeşilçam aktörleri gibi oyun oynattılar, bu reva-i hak mıdır?" sözü ile başlayarak, Türkiye iç siyasetini ve aktörlerini bu söz ışığında değerlendirmenin mümkün olduğunu, İttihat Terakki'den bugüne değin üretilen politikalarda bu yönlendirmelerin etkisini çokça görüleceğini ifade ederek şöyle devam etti:
Türkiye'nin yakın siyaset tarihi; gücünü halkın rızası ve ortak değerlerinden almamış iktidarların hüküm sürdüğü bir tarihtir. Toplum realitesi göz ardı edilerek üretilmiş iktidarlar için meşruluk söz konusu olmadığı gibi bunun tersi olarak ta keyfiliğin ve zulmün üretildiği birer mekanizmaya dönüştüklerini söylememiz gerekir. İttihat Terakki'den bugüne uzanan sürede, gerek kitle, gerekse onları bilinçlendirmesi gereken entelijansiya üretilen politikalarda sorulması gereken "niçin-ne adına-hangi amaç-ne/kim için-hangi yasaya göre v.d." türünden sorular sor-a-madığı için gayr-ı meşru iktidarlara kolaylıkla palazlanma imkânı sunmuşlardır. Bundan dolayıdır ki yakın tarih okumaları yaparken bu soruların cevapları aranmalı ve mutlaka bilinmelidir ki; toplumsal rızaya dayanmayan, doğruluğun ve homojenliğin sürekliliğini korumak şartı ile ihtiyaç duyulan politikalar üretemeyen güce 'iktidar' denmez.
Birinci meclisin içinde A-RMHG adı altında başlayan ve 1944 yılına değin aralıksız devam edecek olan tek parti saltanatı, değişen yeni dünya sistemi ile birlikte artık yeni bir boyut kazanmış ve yakın tarihin önemli bir kırılma noktasını oluşturmuştur. 1922-1944 arası politikalar incelendiğinde; hiç bir artı değere müsamaha gösterilmemiş, usulsüz ve kanunsuz birçok işe sebep vermişlerdir. Cumhuriyetin ilan ediliş şekli-ikinci meclisin yeniden toparlanma biçimi-devrimler-muhalefeti zalimce bastırma-İstiklal Mahkemeleri-Takrir-i Sükûn kanunları-güdümlü partiler-yoksulluk-ağır vergiler-iskân kanunları-tehcir-göç ve daha birçok hukuksuz oyunun oynandığı bir sahnenin kapanmamasının ardından çok partili sisteme geçme kararı alınmıştır. Bu kararın San Francisco Konferansında İkinci Dünya Savaşı egemenlerinin tehdidi ile alındığını, aksi halde mihver devletleri olan İtalya-Almanya-Japonya ile birlikte aynı safta olacağını kabul etmek anlamına geldiği tehdidi karşısında kabul etmiştir. Bugün resmi tarihin bize gurur ve muasır medeniyet sosu ile servis ettiği çok partili sürece geçişin hangi şartlarda olduğunu bilmek bile daha öncesinde yapılan/edilenler hakkında önemli bir ipucu vermektedir.
Demokrat Parti'nin kurdurulması bizzat milli şef İsmet İnönü'nün direktifleri ile olmuştur. Mustafa Kemal'in pragmatist kişiliğinin üstüne birde restorasyon boyutunu katarak milli şef olmuş İnönü'nün Demokrat Parti'nin kurulmasını teşvik etmesi, bunun için CHP içindeki ifrit kanadı yatıştırması ve 27 yıllık saltanatına ortak etmek isteyişi elbette kemalistlerin dile getirdiği gibi demokratlığından ötürü değildi. Bunun böyle olmadığını 1944 yılında yani San Francisco Konferansı öncesi hayata geçirdiği politikalardan çok kolay anlayabiliriz. Mesela aynı İnönü, parti içi demokrasi talebinde bulunan, tarihe dörtlü takrir olarak geçen isimlere karşı amansız bir mücadele verişini başka türlü izah etmek mümkün değildir. Meşruluğunu halktan almamış iktidarların en belirgin özelliği çıkarlar ekseninde politika üretmeleridir. Bunun en müşahhas örneğini Mustafa Kemal'in saltanatçı, hilafetçi söylemlerini, devletçi, seküler, pozitivist bir boyut ile değiştirmesinden biliyoruz. İnönü de aynı geleneğin devamı olarak böylesi bir tutumu almak zorunda bırakılmıştır.
Çok partili sisteme geçiş resmi tarihin bize söylediği gibi rahat olmamış, aksine, cumhuriyetçi seçkinlere özel bir ayrıcalık katan haklardan kısmi ve zoraki olarak vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Aynı zamanda 1946 yılına gelindiğinde milli şeflik ve CHP-devlet bütünleşmesi gibi tek parti döneminden kalma uygulamalardan vazgeçildiğini söylemesine rağmen, tarihe sopalı seçimler olarak geçen olaylar, dile getirilen değişimlerin sembolik olmaktan öteye geçmediğini göstermektedir. 1950 yılına gelindiğinde tek parti istibdadından usanmış halkın bir tepkisi olarak Demokrat Parti Türkiye siyaset tarihinde kırılması zor bir rekor ile işbaşına gelmiştir.
Demokrat Parti 1950-54 arasında Türkiye siyasetinde oldukça önemli değişimler gerçekleştirmiştir. Ekonomide kısmi olarak yaptığı iyileştirmeler ile kitlenin sempatisini kazanırken, iç siyasetin cumhuriyetçi seçkinlerden oluşan mat rengi, orta sınıf ve taşradan gelen temsilcilere kapısını açarak değiştirmiştir. Aynı zamanda Arapça ezanın okutulmasına izin vermesi ve söylemlerinde dine karşı seküler bir dil kullanmayışı halk tarafından sahiplenilmesinde önemli bir etken olmuştur. Bu dönemde meydana gelen müspet gelişmelerin doğrudan Demokrat Partiden kaynaklanmadığını söylemek gerekir. Dönemin dış siyaset gelişmeleri aynı zamanda iç siyaseti belirleyen etkili bir faktör olmuştur. Sovyet tehdidine karşı geliştirilen emperyalist politikaların en bilineni olan Truman doktrini ve Marshall planı gibi yardımlar bunların başında gelir. DP hükümetinin görece iyileştirme ve sanayileşmesinin altında yatan neden bu yardımlardan başkası değildir. Zira 57 seçimleri sonrası ve 60 ihtilaline uzanan süreçte kötüye giden iç siyaset ve ekonominin arka planında kesilen yardımlar ve doğu bloku ile meydana gelen yakınlaşmalar yatmaktaydı. Demokrat Partinin dış ilişkilerinden yola çıkarak tek başına bir tanımlama yapmanın doğru olmadığını da belirtmeliyiz. Bunun nedeni Türkiye'nin küresel anlamda durduğu yer ve beslendiği rejimden kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda DP'yi meydana çıkaran şartlar doğru okunduğunda ona gereğinden fazla bir anlam yüklenmemesi gerektiğini de görmüş oluruz. Kuruluş aşamasında gerçekleştirdiği birinci ve ikinci kongrelerde dile getirdiği tam özgürlükçü söylemini iktidara geldiğinde CHP ile uzlaşacak kadar değiştirmesi ve bu bağlamda bir reel politik izlemesi üzerine katlarını bina ettiği temelden kaynaklanmaktadır. 57 sonrası DP'de gözle görülür değişimler meydana gelmiş ve bundan en çok rejim bekçiliğini kendinde gören CHP istifade etmiştir. Öyle ki İnönü meclis çatısı dahil olmak üzere birçok yerde ihtilal davetiyeleri çıkarmaya başlamıştır. Çok sürmeden bu davete karşılık alınarak 27 Mayıs darbesine giden yolun taşları özenle dizilecektir. Tıpkı 28 Şubat post-modern darbesi için yapılan düzenleme gibi...
Demokrat Parti tam olarak neyi ifade ediyor sorusuna net bir cevap vermek mümkün değil. Totaliter bir iktidara karşı halkın kılcal damarlarına kadar anlam yüklediği bir parti olmasının yanında, CHP kadroları içinden çıkmış olması, iktidarın zirvesinde olduğu yıllarda geçmişte yapılan hatalardan ders çıkaramayan bir ferasetsizlikle sonunu hazırlamıştır. DP'nin yanlış politikaları aynı zamanda Türkiye'de askeri darbe geleneğinin fitilini ateşlemiştir diyebiliriz. Tabi bunu derken, 'askeri vesayet bombasını oluşturdu' ile 'ferasetsiz politikalar sonucu o bombanın fitilini ateşledi' arasındaki farkı bilerek söylemek gerekir.
Seminer, dinleyicilerden gelen katkıların ardından sonlandırıldı.
Haksöz Haber – Abdurrahman YILDIRIM