Bursa’da “Toplumsal Çözülmenin Nedenleri” konuşuldu
Özgür-Der Bursa Şubesi’nin 2023-2024 Aylık Paneller dizisinin ilk oturumu Hamza Türkmen’in “Toplumsal Çözülmenin Nedenleri” başlıklı konuşmasıyla başladı.
Seminerde açılış ve tanıtım konuşmasını Ersin Ertük yaptı.
Hamza Türkmen konuşmasına, sürekli olarak gündemimizin önemli bir kısmını Müslümanlar olarak içinde yaşadığımız çağda ve ulusal sistemlerde İslami değerlerimizi ve hükümlerini bütünsel olarak yaşayamamakla; ekonomik, sosyal, siyasi alanlarda ahlaki bozulmanın, çürümenin, çözülmenin önünü alamamak ile ilgili şikayetlerin oluşturduğunu belirterek başladı.
Türkmen, Adem Aleyhisselam’ın çocuklarından bu yana fıtri ve İslami olan ölçüler yerine, dünyevi imkânlara ve zevklere öncelikli olarak değer verilmesi eğilimine “dünyevileşme” denildiğini belirtti.
Batılı paradigmayı ifade eden “modernite”nin küresel baskısıyla birlikte de Avrupa’da Kilise ve Papalık’ın otoritesini ifade eden “dini bağ” yerine “bireyciliği, akılcılığı, modern bilimi ve fahşa dediğimiz yaşama anlayışını, teknoloji alanındaki ve tüketim alışkanlıklarındaki ilerlemeci/lineer anlayışı” geçirme eğilimine “sekülerleşme” denildiğini belirtti. Sekülerleşme, modernitenin çağdaşlığı içinde vahyi olanı tamamen hayatın dışında bırakan bir süreçti. Ve moderniteyle bütünleşsin veya bütünleşmesin, dünyevileşme ya da sekülerleşme süreçleri, hak-batıl mücadelesinin gündem olacağı her dönemde var olacağını ve Allah’a kulluk yapma bilinci karşısında şeytanın ayartmaları var olduğu müddetçe de hep yaşanacağını vurguladı.
Türkmen, Siret-i Resul döneminde gaybi ve hukuki boyutta, giyim tarzında; hizipçi taraftar veya kör taklitçi asabiye/hamiyet boyutunda fıtri ve vahyi ölçüleri örten veya dikkate almayan dünyeviliğin veya şirk eğilimlerinin adının “cahiliye” olduğunu; modernitenin ve seküler ulusal sistemin hayatımızı kuşatan yapısı için de yenilenen çağdaş olgulara göre Seyyid Kutub’un ilk defa cahiliyye kavramını kullandığını belirtti. Dünyevileşmeye karşı da Hadid suresinde bildirilen “Kalplerine şefkat ve merhamet konan İsa Aleyhisselam’a ve İncil’e uyan müminlerden veya havarilerden bazıları karşılaştıkları zulüm ve baskılar nedeniyle; Allah’ın buyruğundan kaynaklanmayan ‘ruhbanlığı/rahbaniyeti’ Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle, kendileri için uydurdular ama gereği gibi de uymadılar.” ayeti üzerinde durdu. Ayeti, özellikle nefs tezkiyesi niyetiyle dünyadan elini ayağını çeken Müslümanların halleriyle mukayese etti.
Nafsini öldürme eğiliminin bazı sahabe arasında Resul-i Ekrem zamanında da ortaya çıktığını belirten konuşmacı, Müslim’in aktardığı hadisi hatırlattı: “Bazılarına ne oluyor da –‘kadınlarla evlenmeyeceğiz, et yemeyeceğiz, yatakta yatmayacağız’ gibi- bu sözleri söylüyorlar? Halbuki ben namaz da kılarım, uyurum da, oruç da tutarım, tutmadığım da olur; kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.” Bu hadisle birlikte konuyu Resulullah’ın Sünneti açısından da değerlendirdi.
Türkmen konuşmasına özet olarak şöyle devam etti:
Rabbimiz, üzerinde yaratıldığımız dünya arzının ne kutsanmasını, ne de terk edilmesini ister. Hayatın sonu haşr’dan sonra cennet veya cehennemdir. Ahiretimizi ancak bu dünyadaki sahih iman ve amellerimizle kazanabiliriz. Bu nedenle de hak ölçülere göre dünya hayatını değerlendirip imar görevimizi terk edemeyiz. Ve her daim hatırlanmalı ki Enbiya suresinde belirtildiği gibi Rabbimiz “Arza salih kullarını varisci kılmıştır.” Unutulmamalı ki Hak ile batıl arasındaki, hakikat ile cahiliye arasındaki imtihanımızı da bu yeryüzünde ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz. Önemli olan Allah’a kulluk yapmak üzere yaratıldığımız bu arzda, zorunlu ve temel ihtiyaçlarımızı tamamen fıtrattan, vahiyden ve Resulullah Aleyhisselam’ın zamanı aşkın örnekliğinden bağımsız olarak kendi heva ve hevesimize, sınırsız zevklerimize ve kayıtsız özgürlük anlayışımıza ya da kibrimizin ve şeytanın ayartmalarına göre mi gidereceğiz; yoksa Rabbimizin fıtratımıza uygun olarak ölçüsünü koyduğu İslami asıllara göre mi gidereceğiz?
Yeryüzünde ilahi kanunlara uyarsak iki cihan saadetini kazanabiliriz. Ama yaratılmış olan geçici dünya hayatına aşık olma; mal, mülk, yönetme sevgisi; hududullahı aşan statü, zevk ve haz tutkusu veya şarhoşluğu benliğimizi kapladığında artık Allah sevgisi ve salihlerle beraber olma görevi yerine dünya sevgisi, hırsları ve günübirlik çıkar hesapları ön plana geçer.
Gençlerimizin veya yaşlılarımızın ergenler gibi bilgisayar oyunları bağımlısı olması; gündemlerini futbol müsabakaları müzakere ve tartışmalarının kaplaması; kapitalist tatil algısının satın alınması; daha statülü yerden ev veya daire edinebilmek ve üst model arabaya binebilmek için banka kredisi almayı akaidine sığdırabilmeleri; tesettüre uymayanlar, evlilik dışı kaçamaklara fahşa eğlencelerine, okey masalarına yanaşanlar gibi dünyevileşmenin, sekülerleşmenin girdabına sürüklenmenin otobanına adım atmayı ifade eder. Bu tür inhiraflar üzüntümüzü artıran ve zalimliğe yönelen örneklerdir.
Lokman suresindeki “Ey insanlar! Rabb’inize takvalı olun. Ve babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamadığı, çocuğun da babasına hiçbir şey ile yarar sağlayamadığı günden sakının. Allah’ın sözü gerçektir. Öyleyse, dünya hayatı sizi aldatmasın! Sakın aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın” ayeti çerçevesinde dünyayı önceleme nedenlerinin örnekleri üzerinde durdu. Dünyevileşmeyi sadece sekülerleşmeye bağlayamayacağımızı, bu çözülmenin Lut kavmi gibi eski asırlarda da yaşanmış, fıtrat ve vahiy ölçülerinden uzaklaşmayla ilgili bir sorun olduğunu belirtti.
Günümüzde her şeyin kötü olmadığını, tüm şikayetlerimize rağmen belki şehir hayatındaki sosyal ve ahlaki çözülmenin Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki kadar yakıcı olmadığını vurguladı. Sosyal hayatta okumuşların ve ekonomik refaha ulaşanların durumuna dikey diyecek olunsa bu boyutta İslami kimliğin zayıf; ama çarşıda, pazarda, camide, okuldaki hayatta yatay diyecek olursak bu boyutun daha dindar eğilimli olduğundan bahsedeceğimizi değişik örneklerle anlattı ve sorumluluklarımızı hatırlattı.
Her türlü kapitalist tüketim kültürünün ve şeytanın ayartmalarına karşı direnebilmek için, birbirlerine hakkı ve sabrı hikmetle tavsiye edecek olan salihler ve salihalarla birlikte olmanın önemi üzerinde duran Hamza Türkmen, konuşmasını şu vurguyla bitirdi:
“Hayat inişler ve çıkışlarla doludur. Tabii ki fırtınalı iklim yerine daha zararı olmayan sosyal, siyasi ve ekonomik ortamları gözetmek ve tercih etmek maslahat gereğidir. Ama bu maslahat cahili kimlik ve telakkilerle uzlaşmaya; dünya nimetlerini, kurulu düzenin mevki ve imkanlarını elde etmeye dönük değil; vahyin belirlediği akidemizin berraklığı içinde dünyayı imar ve ıslah edecek, muvahhidler veya salihler birliğimizi ve potansiyelimizi çoğaltmaya yönelik olmalıdır.”