Bursa'da "Peygamber Algısı" Semineri
Bursa’da “Kur’an’da Peygamber Özellikleri, Toplumun Peygamber Algısı” semineri yapıldı.
Turan-Köy Özgür-Der Girişimi tarafından, "Kur’an’da Peygamber Özellikleri, Toplumun Peygamber Algısı” konulu bir seminer düzenlendi.
Turan-Köy’ de Özgür-Der Girişimi tarafından köy kahvesinde yapılan semineri, Yalova Özgür-Der ’den Lütfü ÇİFTÇİ sundu. Kur’an’da peygambere atfedilen özellikler, biçilen rol gibi maddelere açıklama getiren Çiftçi, toplum içerisindeki peygamberin Kur’an’da tasvir edilen ile farklarını ortaya koydu.
Çiftçi, seminerde özetle şunları söyledi:
“ İnsan için üç tür bilgi kaynağı vardır.
1-Beşeri kaynaklı bilgi: Beşerin havasından kaynaklanan, ayakları kaydıran, sağlam zemini olmayan ,şüphe ve tereddüte düşüren göreceli bilgidir. “Onların çoğu sadece zanna uymaktadırlar. Oysa, zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutamaz. Gerçek şu ki, Allah onların yaptıklarını bütünüyle bilmektedir. (Yunus.36)
2-Şeytan kaynaklı Bilgi: Vesvesedir. Şeytanlar kalplerde doğurdukları ilhamlarla insan benliğindeki fücura seslenir, kötülüğü harekete geçirmek ister.
3-Allah kaynaklı Bilgi: Nebevi vahiydir. Şeytanın vesveselerinden ve nefsin zaaflarından beri olan tek bilgi kaynağı İlahi olandır. Kesin bilginin tek kaynağı İlahi denetimden geçmiş Kur’an’dır.
Nebi ve Rasul
Nebi “haber getiren” demektir. Rasul ise kısaca haberci demektir. Nebi kur ’an da sadece Allah’ın, insanlar içerisinden seçtiği elçiler için kullanılırken Resul aynı zamanda O’nun tarafından dünyaya aktarılan öğretiler bütününe, meleklere ve yaratıcının kudretinin şahitleri olan varlıklara izafeten de kullanılır. Tarih boyunca nebi ve rasul arasında fark tartışıla gelmiştir. Kelimenin kök anlamı ve kavramsal kur’ani anlamı dikkate alındığında Nebi, peygamberlerin haber alma , vahyi mesaj alma vasfına işaret etmektedir. Rasul ise alınan mesajın elçiliğini yapma, tebliğ etme aktarma, şahitlik yapma sıfatlarını bünyesinde toplayan tanımlamadır. Tıpkı adaletli davranmayı ve takvalı olmayı şahsında birleştiren mümin gibi.
Bir peygamberin nebi ve rasul olması tenakuz teşkil etmez. Nebi ve Rasul arasındaki fark sadece kelime anlamları itibariyledir. Yoksa şeriat alıp almamak, vahiy alıp almamak, kitap indirilmiş olup olmamak bakımından aralarında niteliksel anlam farkı yoktur. Geleneksel bazı iddialara göre Hz. İsmail gibi peygamberler sadece nebidir. Kendisinden önceki Rasul’ü tekrar eder. Oysa Kur’an’da (Meryem 54) te “Kitapta İsmail’ ide an. Çünkü o sözünde duran elçi ( Rasul ) bir haberci idi (nebi)” bu ayet bağlamından anlaşılacağı gibi Hz. İsmail için hem Nebi hem Rasul ifadesi kullanılmıştır. Kur’an bütünlüğüne baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Nebi, peygamberlerin Allah’tan vahiy alma, haber alma yönünün, Rasul ise alınan vahyin elçiliğini yapma, tebliğ ve şahitliğini ifade eden kavramlardır. Her peygamber vahiy almıştır (nübüvvet-nebi) ve aldığı vahyi tebliğ etmiştir (risalet-rasul).Bu iki vasfı bünyesinde bulundurmayan birine de peygamber denemez.
Toplumda Yaratılmak İstenen Peygamber Algısı
Kutlu doğum haftası etkinliklerinde topluma verilmek istenen peygamber algısı, Kültürel etkinlikler bağlamında seküler, liberal bir peygamber temasıdır. Ya da “ılımlı“ bir peygamber imajı çiziliyor. Kitab’ın tamamını gündeme getirmeyen, uyuşumcu, herkesle barışık edilgen bir peygamber profili çiziliyor. Statüko ile sorunu olmayan, sorgulamayan, itiraz etmeyen barışçıl(!) bir peygamber sanki daha çok kabul görüyor.
Tabii ki; böyle bir yaklaşım peygamberden kopuş demektir. Ortada merasimlere boğulan üstü örtülen bir peygamber olgusu ile karşı karşıyayız. Kimi O’nun misyonunu göğe yükselterek, kimi de toprağa gömerek rahatlamanın yolunu seçiyor. Evet, O’nu insan üstüleştirerek, yani melekleştirerek güzel örnekliğinin yüklediği yükümlülükten sıyrılabileceklerini sanıyorlar. O’nu olduğu gibi kabul edip, uymak yerine O’na bir takım şeyleri yakıştırıp veya kendi ön kabullerini O’na söyletmek yoluna gidiyorlar. Peygamber (sav)in belirlediği çerçevede hayatlarını düzenlemeleri gerekenler, bu gün Peygamber (sav)e alan belirlemeye çalışıyorlar. Hayatın neresinde, ne kadar söz sahibi olacağına onlar karar vermeye kalkışıyorlar. O’nu sadece mabetlerde tutmak veya vicdanlara itmek istiyorlar. Ya da sadece hatıralarda yaşayan efsane bir kişilik kılmak istiyorlar. “
Haksöz Haber