Bursa'da “Osmanlı Düşüncesinde İslamcılık” Semineri
Özgür-Der Bursa şubesinin düzenlemiş olduğu Alternatif eğitim seminerlerinde 2009/10 döneminin son semineri olan ‘Son dönem Osmanlı düşüncesinde İslamcılık’ konusu Aziz AVAR’ın sunumuyla 12 Haziran’da Ördekli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Konuşmasına son dönem Osmanlı tarihinin bilinmesinin bu günün anlaşılması açısından önemli olduğunu belirterek başlayan Aziz AVAR, Osmanlı'nın Viyana bozgunundan sonraki durumunu irdeleyerek özetle şunları kaydetti:
"O zamana kadar askeri, siyasi, ekonomik olarak gücün zirvesinde bulunan Osmanlı'nın, Viyana bozgunu ile dünyadaki güç dengelerinin değişimi başlamış oldu. Bu durumda Osmanlı karşısında batı düşünce sistemi ve teknolojisi yükselmeye başladı. Osmanlı ise bu durumun farkında olarak bir yenilenme çabası içerisine girme ihtiyacı hissetti. Nizam-ı cedid olarak başlayan askeri alandaki yenilenme hareketi yetersiz olacağı düşüncesiyle sistemli bir toplu değişim hareketi başta 2.Mahmut olmak üzere düşünüldü. Bu değişiklikler de batı merkezli bir yapı halinde devlet eliyle başlatılmış oldu.
Fransız İhtilali sonrasında Avrupa'da başlayan uluslaşma hareketleri ise giderek toplumları yeni bir dizayna dönüştürüyordu Osmanlı ise Avrupa merkezli reform hareketleriyle tanzimat'a geçmişti. Gayri müslimlerin yeni bir takım haklara sahip olmalarıyla birlikte düşünüldüğünde, Osmanlı tüm ulusları ve kavimleri içerisinde barındıran bir osmanlıcılık mantığıyla kendisini korumaya çalışırken batı da her alanda kendini yenilemeye devam etmekteydi.
Milliyetçilik akımının büyük etkisiyle birlikte Osmanlı'nın temelleri giderek daha şiddetli sarsılmaya başladı ve Osmanlıcılık düşüncesi hızla etkisini kaybetti. Gerek Abdulhamid'in gerek Abdulaziz'in takip ettiği bu siyasetin yürümeyeceği açıkça beli olduktan sonra genç osmanlılar da yavaş yavaş dönüşmeye başladı. 'Eğer gayri müslim unsurları bir arada tutamıyorsak bari müslümanları bir arada tutalım' düşüncesiyle "İslamcılık" fikri giderek benimsenmeye başladı ve sonuçta iki farklı islamcılık anlayışı ortaya çıkmış oldu. Bunlardan birincisi devlet eliyle yönetilen resmi İslamcılık, diğeri ise İdeolojik islamcılık diyebileceğimiz, halkın ıslahına yönelik çalışmaları önceleyen ve ilmiye sınıfının ve aydınların öncülüğünü ettiği İslamcılık.
Resmi İslamcılık'ı Osmanlının sınırlarının korunması ve geleceğe ait bir toplunun toparlayıcı bir ideolojisi olarak değerlendirebiliriz. Abdulhamit bu çabayı sürdürürken, Avrupa'daki müslüman halkları kontrol altında tutmak isteyerek halifeliği koruması, diğer boyutta da Osmanlı topraklarındaki müslüman tebayı bir arada tutma çabası olarak ta niteleyebiliriz. Tabii bu arada Cemaleddin Afgani'nin de içerisinde bulunduğu ilmiye sınıfının İstanbul'a çağırılarak Osmanlı'nın nasıl kurtulacağı müzakereleri ve Hicaz demiryolunun yapımı Abdulhamid'in icraatleri arasında yerini almaktaydı. Cemaleddin Afgani ise osmanlının ayakta tutulabilmesi için kullanılırken aynı zamanda kontrol altında tutuluyordu . Afgani'nin ittihadı islam düşüncesi, şura ile yönetimin belirlenmesi, şartlı yönetim gibi düşüncelerinin olmasına rağmen Afgani'nin İttihad-ı islam düşüncesinin kullanılması Osmanlı'nın ayakta tutulması açısından önemliydi. Ancak Abdulhamit'in indirilmesi ve 2.Meşrutiyetle beraber Reşit Rıza, Abduh çizgisinde Islahatçı, ideolojik bir boyutun ortaya çıktığı gözlemlenmektedir.
İdeolojik İslamcılık'ın ortaya çıkışı ise tarih olarak 1908'e denk gelmektedir. Başlama adımı ise Sırat-ı Müstakim dergisi olarak anılır. Derginin çıkış nedenlerinden birinin de o güne kadar baskı altında olmalarından kaynaklanan bir yaklaşımla, meşruti bir yönetimin gerekliliği olarak gözlemlenmektedir.
Sadece saltanatı ayakta tutmaya yönelik yaklaşımlar sergileyen Resmi İslamcılık'a karşı İdeolojik İslamcılık, medreselerin ıslahını eğitimin yeniden inşaasını, içtihadın yeniden açılmasını, mezhepler arası farklılıkların tekrar ele alınmasını ve bunun için meslekler oluşturulması sıralıyordu. Çünkü toplum kendini değiştirmediği sürece yönetim de değişmezdi.
Zamanın İslamcı aydınlarının İttihad ve terakki ile uzaktan veya yakından bir şekilde bağlantıları varken, Cumhuriyet rejiminde düşüncelerin tamamen değişmesi neticesinde kimi Akif gibi sessiz protestoda bulunmuş, kimi de Şemsettin Günaltay gibi Başbakanlık bile yapmıştır."