Bursa'da “Nurculuk ve Gülen Hareketi" Semineri
Özgür-Der Bursa şubesi üst başlığını "islamcılık" olarak belirlediği alternatif eğitim seminerlerinde bu ay Nurculuk ve Fetullah Gülen Hareketi" konusunu işledi.
Haksöz Haber
Özgür-Der Bursa şubesi üst başlığını "islamcılık" olarak belirlediği alternatif eğitim seminerlerinde bu ay Nurculuk ve Fetullah Gülen Hareketi" konusunu işledi. Sunumunu Zafer Çınar’ın yaptığı program Ördekli Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
Programın açılış konuşmasını yapan Av. Civan Behiç Turhan; “Nurculuk ve Fetullah Gülen Hareketi" olgu anlamında bugün oldukça önemli karşılığa sahip bir konudur. Geniş kitlelerde yankı bulmakla yetinmemiş aynı zamanda gerek toplumsal gerekse de siyasal anlamda yönlendiricilik özelliğine sahip bir realite boyutuna ulaşmıştır. İslamcılık konusunu bütüncül bir okuma ile gerçekleştireceksek eğer kitle cemaatlerinin göz ardı edilmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Bahse konu edeceğimiz her iki oluşum ve içlerinden çıkmış fraksiyonları kendi dinamikleri ve etki alanları çerçevesinde değerlendirmenin, söz konusu üst başlığa dair bize daha sahih bir perspektif katacağını düşünüyoruz. Konuyu ele alış gayemiz, herhangi bir övgü ya da sövgü makamında desibeli yüksek romantik nağmeler söylemekten ziyade, adına müslüman denilen kişi ve onlardan müteşekkil yapıların nasıl oluştuğunu ve bunun vahye uygunluğunu anlama çabasından ibarettir. Bu maksad ile yapılacak bir okumada karşımıza çıkacak olumsuz noktaları es geçmemiz mümkün olmadığı gibi, olumlu yönlerinide genellemelere kurban edilerek yok sayılması da söz konusu olamaz. Rabbimizden çalışmalarımızı kendi muradına uygun bir istikamet ve içerik üzere devam ettirmesini, hakkımızda hayrlar vermesini niyaz ediyoruz... Diyerek sunumunu yapmak üzere zafer çınarı takdim etti.
Nurculuğu, Said Nursi’nin hayatı, hareket olarak nurculuğun doğuşu, demokrat parti ile olan ilişkileri ve Said Nursi’nin vefatından sonra meydana gelen nurcu fraksiyonlar çerçevesinde tasnif eden zafer çınar, Nursi’nin hayatı hakkında sunduğu kronolojik bilgilerin ardından demokrat parti ile olan ilişkileri bağlamında şunları ifade etti;
Said Nursi Demokrat Parti’nin kuruluşu için şunları söylemiştir.
“İstibdat-ı mutlak ve rüşvet-i mutlaka ile hareket eden bir cereyan-ı mutlaka; masonluk, komünistlik hesabına bizi işkencelerle ezmeye çalışmış. Şimdi, o kuvveti kıracak başka bir cereyanın bu vatanda tezahüre başladığını gördüm” (Emirdağ Lahikası)
Said Nursi DP’yi CHP zulmünü kıracak bir hareket olarak değerlendirdiğinden Demokrat Parti’ye yardım için talebelerini teşvik etti. Demokrat Parti iktidarında da bu partiye yardım edildi.
“Risale-i Nur'un vatana, millete ve İslâmiyet'e büyük hizmetini eden Başvekil Adnan Menderes'e”
“Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için; bu mektub benim bedelime konuşsun diye yazdım.
Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyet'in bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.”
27 Ekim 1957 seçimlerinde talebesi Zübeyir Gündüzalp ile beraber Isparta Bey Camiinde bizzat sandık başına giden Nursi, açık bir şekilde Demokrat Parti’ye oy verir.
1959 yılına gelindiğinde CHP ve İsmet İnönü Demokrat Parti’yi rahat bırakmıyor, hükümeti laik sisteme aykırı davranmakla, Said Nursi taraftarlarına müsamaha göstermekle ve şeriat yanlısı olmakla suçluyordu.
2 Aralık 1959’da Ankara’ya giden Said Nursi, Demokrat Parti yetkilileri ile görüşmek ister. Fakat DP milletvekilleri muhalefetten çekinerek görüşmek istemezler. Said Nursi’nin seyahatleri basında yankı uyandırmaya başlar. 30 Aralık 1950’de Said Nursi’nin Isparta’daki evine baskın yapılır. Cumhuriyet gazetesi olayı şöyle aktarmıştır. “Dini istismar eden Said Nursi hakkında takibat başladı. Nurculuk hadisesinin tahkikatı devam etmektedir.”
Said Nursi’nin Menderes'e desteğinden en çok rahatsız olanların başında CHP lideri İnönü gelir. Bu konuda gerek kendisi, gerekse partisinin yayın organı gibi hizmet gören bazı gazeteler çok sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Said Nursi’nin Ankara ziyareti mecliste çok sert tartışmalara sebep olmuştur. İnönü'nün meclis kürsüsünde Menderes'e hitaben: "Siz şeriatı hortlatıyorsunuz, irticayı hortlatıyorsunuz. Bediüzzaman'ı gezdiriyorsunuz..." sözlerine karşılık Menderes'in:
"Allah aşkına, Paşa niçin bu kadar dinden, dindarlardan rahatsız oluyor, öleceğini bilmiyor mu? Şimdiye kadar kendisine ne zararları dokunmuştur. Bütün hayatını dine vakfetmiş bir pir-i faniden ne istiyor? Niçin eziyetinden hoşlanıyor, niçin meşakkat çekmesinden hoşlanıyor, niye bu kadar dine ve dindarlara karşıdır, anlayamıyorum?" cevabı üzerine İnönü:"Efendim siz, Atatürkçülerle istihza ediyorsunuz. Öyle zaman gelecek ki, sizi ben dahi kurtaramayacağım" şeklindeki meşhur tehdidini savurmuştur.
Bütün bunlar üzerine Menderes Said Nursi’ye haber göndererek “seyahatlerine son vermesi ricasında bulunur” zamanın Muş milletvekili Gıyasettin Emre mesajı iletir. Said-i Nursi şöyle cevap verir. “Bak Gıyasettin. Sana söylüyorum. Türkiye’yi başlarına yıkarım. Yalnız o din kahramanı için bu sefer gideceğim” der ve Ankara’dan ayrılır. Bu arada hükümet bir bildiri yayınlayarak Emirdağ’da kalmasını ister.
Said-i Nursi bizzat siyasete girmemekle isteyen bazı talebelerinin Demokrat Partiye katılmalarına mani olmayarak teşvik eder. Talebelerinden Tahsin Tola ve Hamza Emek Demokrat Partiye katılır.
Said Nursi’nin vefatının ardından meydana gelen nurcu oluşumları ve bunların kendi aralarındaki ilişkiler şu sözlerle değerlendirildi;
Said Nursi 27 Mayıs ihtilalinden kısa bir süre önce 23 Mart 1960’ta Urfa’da vefat etti. Sonra Urfa’daki Nur Medresesi’nde cemaatin önde gelenleri toplandılar. Zübeyir Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Hüsnü Yeğin, Bayram Yüksel, Mehmet Fırıncı gibi Said Nursi’nin yanında ve hizmetinde bulunmuş ağabeyler bir araya geldiler. Tartışmalara sonunda şöyle bir karar alındı. 1920 doğumlu Zübeyir Gündüzalp lider olacak, onun hemen yanında bir danışma meclisi yer alacaktı. Gerçekte cemaatin başı Said Nursi’nin resmen vekil tayin ettiği Ceylan Çalışkandı. Zübeyir Gündüzalp ismi öne çıkınca kendisi buna itiraz etmemişti. Çalışkan bir trafik kazasında ölüp ceketinin cebinden Said Nursi’nin ‘Ceylan Çalışkan benim vekilimdir.’ Yazısı ortaya çıkıncaya kadar bu durumdan kimsenin haberi olmadı.
YAZICILAR GRUBU(AHMET HÜSREV ALTIN BAŞAK)
Ahmet Hüsrev Altınbaşak 1899 Isparta doğumludur. Batı Cephesinde İstiklal Harbine katılmış. Said Nursi gibi o da defalarca mahkemeye çıkmış ve
Hapis yatmıştır. Hüsrev Altınbaşak Zübeyir Gündüzalp’in Liderliğini kabul etmez. Altınbaşak ile cemaat arasındaki İlk ayrılık 1956 yılında Risalelerin Latin harfler ile
Basılmaya başlaması üzerine çıkar. “Kurana küfür yazısıİle hizmet olmaz.” anlayışında olan Altınbaşak Risale-i Nurların mutlaka Arapça ile ve el yazısı ile yazılmasını, bunun içinde Nurcuların mutlaka Arapça öğrenmeleri gerektiğini savunmuştur. Dolayısıyla bu gruba ‘Yazıcılar’ denmiştir. Hüsrev Altınbaşak diğerlerini hain ilan etmiş ve Zübeyir Gündüzalp’e de ‘Hain-i Ekber’ demiştir. Cemaatin kendisi ile görüşme taleplerini sürekli geri çevirerek, hainlerle görüşemeyeceğini söylüyordu. Yazıcılar ilk önce CMKP’yi desteklediler. Daha sonra Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisini desteklediler. Hüsrev Altınbaşak Hayrat Vakfı’nı kurdu ve çalışmalarına devam etti. Hüsrev Altınbaşak 1977 yılında ölünce yerine Mehmet Said Ertürk geçti.
OKUYUCULAR GRUBU (ZÜBEYİR GÜNDÜZALP)
Risale-i Nurların Latin harf ile basımını yapan gruba verilen isimdir. Zübeyir Gündüzalp ve beraberindekiler. İstanbul Kirazlı Mescit Sokağında bulunan 46 nolu evi kendilerine merkez edinmişlerdir. Cemaat daha sonraları “Kirazlı Mescit Cemaati” olarak anılmaya başlandı. Okuyucular grubu her ne kadar Zübeyir Güngüzalp liderliğinde olsa da Nurcu ağabeyler kendi faaliyetlerini yürütme konusunda daha bağımsız davranıyorlardı. Federatif bir sistem vardı. Kısmen bağımsız hareket eden ağabeyler genel konularda, belirlenen istişare heyetinde görüşmeler yapıp kararlar alıyorlardı. Nurcuların okuyucu grubu 1963 yılında ilk defa basın-yayın faaliyetlerine başlar. Ankara’da İHLAS adıyla 4 sayfa olan bir haftalık gazete çıkarılır. Bu gazete sıkıyönetim tarafından kapatılınca ZÜLFİKAR VE UHUVVET adlı gazeteler çıkarılacaktır. Bu gazeteler Said Özdemir ve arkadaşları tarafından çıkarılmaktaydı. Ancak Özdemir ve arkadaşları yayın işine girerken bu durumu İstanbul ile istişare etmemişlerdi. Zülfikar gazetesi çıkarılırken o sıralarda Eskişehir’de bulunan Zübeyir Gündüzalp ile görüşülmüş ve onayı alınmış olsa da İstanbul’da bulunan ağabeylerin bu durumdan haberleri yoktu. Dolayısıyla gazetenin İstanbul’a gönderilen baskıları iade ediliyordu. Gazeteyi iade edenler 3 Mehmet olarak da bilinen Mehmet Fırıncı, Mehmet Kutlular, Mehmet Birinci ve Bekir Berk gibi ağabeylerdi. Ancak Gündüzalp İstanbul’a gelip Cuma günleri Süleymaniye ve Sultan Ahmet Camilerinde Zülfikar gazetelerini satınca artık gazeteler İstanbul’da da satılmaya başlanır.
MEHMET KIRKINCI GRUBU
1928’de Erzurum’da doğan Mehmet Kırkıncı 1946’da Said-i Nursi ile tanıştı ve cemaate girdi. Said-i Nursi’nin vefatından sonra Okuyucu grubu arasında yer aldı. 1971 yılında Zübeyir Gündüz’ün vefatından sonra daha bağım-sız hareket etmeye başladı. Kendisine doğrudan bağlı dershaneler yoluyla çalışmalarını sürdürmekteydi. 12 Eylül 1980 tarihinde askeri ihtilal olunca okuyucu grubu bu ihtilale karşı durdu. Ancak Mehmet Kırkıncı ihtilalcilere destek vermiştir. Bu desteğinden ötürü cemaat içerisinde ‘konseyci’ olarak nitelendirilmektedir. Darbe sonrası süreçte ANAP’ı desteklemişlerdir. Mehmet Kırkıncı, bu başarısının öyküsünü gazeteci arkadaşım Serhat Akkan’a şöyle anlattı: “Anayasa için Ankara’da Meclis kuruldu. Anayasa şekli istenmesi yönünde bana da bir talep geldi. Ancak ben Anayasa yazamazdım... Ramazan ayıydı... Sahuru edip yattım. Bir rüya gördüm ve kalktım. Bir arkadaşımın yanına gittim ve aklıma gelen ilk şeyleri yazdırdım. Benim Anayasa önerim böyle çıktı. Sonra onu gönderdik. Peşinden biz de Ankara’ya gittik ve Anayasa’yı yapan Meclis’e girdik. Orada bu Anayasa’yı okudum. Daha sonra bir şekilde Kenan Evren’in karşısına çıktık. Önce teşekkür ettim yaptıkları için... Paşa inkılâbı anlattı. Tehlikenin büyüğünü de fark ettik o zaman. Mezhepçilik büyük bir tehlike olarak kendini göstermeye başlıyordu. Bunun üzerine bir anda aklıma geldi: “Paşam din derslerini mecbur eder de herkese dini öğretirseniz mezhepçilik tehlike olmaktan çıkar” önerisinde bulundum ve kabul gördü.”
ABDULLAH YEĞİN GRUBU
Said-i Nursi’nin ölümü ile okuyucu içinde kalan Abdullah Yeğin Gündüzalp’in vefatından sonra Yeni Asya grubu ile ilişkilerini gevşetti. Bunun en belirgin örneği 1977 seçimleri oldu.
HEKİMOĞLU İSMAİL GRUBU
Esas adı İsmail Okçu’dur. Yeni Asya gazetesinin ‘işte MSP’ broşürüne tepki göstermiş ve gazeteden istifa etmiştir. Faaliyetlerini TÜRDAV yayınevi kurarak devam ettirmiştir.
MED-ZEHRA GRUBU
Sıddık Dursun liderliğindeki grup, daha önce Yeni Asya gazetesinin çıkarılmasına karşı çıkmış ve bağımsız hareket etmişlerdir. Bu grup Risale-i Nurların tahrif edildiğini, özellikle Kürtlerle ilgili kısmın sansür edildiğini iddia etmektedirler. Grup Med-Zehra ismini Said-i Nursi’nin Medresetüzzehra Üniversitesi projesinden esinlenerek almıştır. Sıddık Dursun Muhammed Sıddık Şeyhanzade müstear ismini kullanmaktadır. Sıddık Dursun Risale-i nurların tahrif edildiğini iddia ermiştir. Osmanlıca baskılarında tahrifin söz konusu olmadığını ama latince yapılan baskılarda tahribatın söz konusu olduğunu ve özelliklede Kürt ve Kürdistan kelimelerinin çıkarıldığını iddia etmektedirler.
ZEHRA GRUBU
Bu grup Medzehra grubundan ayrılmıştır. İzzeddin yıldırım liderliğinde 1990 yılında Zehra eğitim ve Kültür vakfı kurulmuştur. Yeni Zemin Dergisi çıkarılmaya başlanmıştır. Aşağıda yer alan sözler İzzeddin Yıldırımın talebelerine yazmış olduğu mektuptan alıntıdır. “Biz şükretmeliyiz ki, bu çetrefilli yolda Bediüzzman ve Said Nursi gibi biri kaynağa tutunduk. Biz Risale-i Nur gibi ilmin tüm boyutlarında deruni olan, Tevhid, risalet, ibadet, haşir ve adaletten mürekkeb bir metin ile; mücadele ve tebliğden müteşekkil bir hayata sahip Bediüzzman gibi bir şahsın tecrübesiyle önümüzü aydınlatıyoruz. Hizmetimizin ilmi yönünü Kuran-ı kerimden süzülmüş olan risale-i nur külliyatından; fikri/siyasi yönünü Hz. Peygamber’in (s.a.v) bu çağdaki varisi olan Bediüzzamandan alıyoruz.”
Zafer Çınar, fetullah gülen hareketini, Doğuşu, Hareketin Temel Tezleri, İktidar ile ilişkileri başlıkları altında ele alarak şunları belirtti;
Fethullah Gülen 11 Kasım 1938 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesi Korucuk köyünde doğmuştur. Erken yaşta Kuran’ı hatmetmesi üzerine başta Osman Bektaş Hoca olmak üzere Erzurum’un tanınmış hocalarından ders alır. FG’nin tek resmi eğitimi ilkokuldur. Kuran okumayı annesinden Arapçayı babasından öğrenmiştir. 14 yaşında Kuranı ezberliyor. Erzurum’da Molla Camii’nde medrese eğitimi aldı. İlk resmi görevine Edirne Üç Şerefeli Camii’nde başladı.(1958) Toplam 4 yıl burada çalıştı. Edirne’den sonra Kırklareli’ne tayin oldu. 1966 yılında İzmir’e vaiz olarak nakledilen FG, önce Kestane Pazarı sonra Bornova camilerinde çalıştı. Gezici bölge vaizi olarak Ege Bölgesi’nin farklı yerlerini dolaştı.
Nur Hareketi İle Tanışması 1957
Bediüzzaman Hazretleri, Muzaffer Arslan'a "şark'ı bir dolaş gel" demiş o da Sivas, Erzincan ve Erzurum'u dolaşmaya gelmişti. 15 gün kadar Erzurum'da kaldı. İlk gece Hücumat-ı Sitte okundu. Ertesi gün Beşinci Şua'dan ders yapıldı. Bizimle gelen mollalardan bazıları, oradaki tevillere itiraz ettiler ve bir daha gelmediler. Fakat anlatılanlar beni iyice sarmıştı. Bilhassa Muzaffer Arslan'ın bir sahabe hayatı yaşaması, sadeliği ve samimiyeti bana çok tesir etti. Ben zaten sahabe aşığı bir insandım. Onu görünce, işte aradığım insanları buldum, dedim ve bir daha da ayrılmayı düşünmedim."
İzmir’de olduğu dönem her ne kadar Yeni Asya Grubu ile hareket ediyor olsa bile bağımsız tavırları dikkat çekmektedir. Örneğin dershanelerinde Risale-i Nurlar yerine kendi vaazlarının okunmasını ve dinlenmesini ön planda tutmaktadır. Mehmet Kutlular İzmir’e gelir kendisi ile görüşür ancak anlaşma sağlanamaz.
1973 yılında Gülen ve çevresi MSP’ye aktif destek verdiler. MSP’liler de Gülen’in çalışmalarını desteklediler.
1980 ihtilalinde hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Buna rağmen hakkında 12 Eylül askeri ihtilaline destek verdi. Sızıntı dergisinin Ekim 1980 sayısında şunları yazmıştı: “Ve işte şimdi, bin bir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluu saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.”
Gülen ve çevresi daha sonraki yıllarda ANAP’ı desteklemişlerdir. Bu dönemde cemaat hızlı bir yayılma göstermiştir.
1989 yıllarında başörtüsü eylemleri yapıldığı süreçte Gülen türban yürüyüşlerini eleştirerek, bu yürüyüşlere katılanların çoğunun erkek olduğunu kalanların ise başı açık kadınlar olduğunu bu yürüyüşlerin arkasında dinsizlerin ve komünistlerin olduğunu açıkladı. İzmir’deki vaazlarının birinde Beyazıt meydanında eylem yapan kadınlar için şu ifadeleri kullandı. “çarşafları kaldırın altından pos bıyıklı erkekler çıkacaktır.” Bu iddia ile gösteri düzenleyen öğrencileri provokatör olarak göstermiştir.
Gülen’in İslami kesimleri hiddetlendiren bir beyanatı da Körfez savaşı sırasında oldu. Irak’ın İsrail’e füze attığı bu savaşta Gülen “İsrailli bebeklerin durumuna ağladığını” açıkladı. Dönemin siyasi aktörlerinden Şevki Yılmaz bu olaya sert tepki göstermiş ve “ Hiçbir Müslüman, hele de hiçbir hoca, Irak’ta Müslüman çocukları öldürülürken bir Yahudi için ağlayamaz. Yazıklar olsun böyle yapana” demiştir.
28 Şubat sürecinden Gülen’de nasibini almış, gizli bir örgüt kurarak devleti yıkmak suçlaması ile hakkında tutuklama talep edilmiştir. DGM bu talebi reddedince zamanın Genelkurmay başkanı Kıvrıkoğlu, bir konuşmasında Gülen’in bürokraside ve yargıda destekçilerinin bulunduğunu bu nedenle tutuklama talebinin reddedildiğini ifade etti. 1998 yılında şeker hastalığı tedavisi nedeniyle ABD’ye giden Gülen bir daha dönmedi.
2002 yılından beri Gülen ve çevresi AK partiyi desteklemektedir. Ergenekon Davaları ve Türkiye’de yürütülen Ak Parti politikalarına açıkça destek vermişleridir. Referandum.
Gülen İdeolojisinin Temel Unsurları
-Sünni İslam
-Nakşibendi Sufi Mezhep Geleneği
-Nurculuk Geleneği
-Anti Komünist Söylem
-Muhafazakâr Milliyetçilik
-Pragmatizm
-Küresel Kapitalist Değerlere Uyum
-Demokrasi ve Laiklik Prensipleri ile Çatışmama
AKP- Cemaat ilişkisi
Abant'ta "AKP demokrasisi" eleştirisi 23 Haziran 2012 Gülen Hareketi’nin Abant Platformu tartışmalarında bu kez AKP’nin demokrasi anlayışı hedef tahtasına oturtuldu. Hükümetin otoriter – totaliter eğilimleri topa tutulurken polisin ve yargının anti-demokratik uygulamaları söz konusu edilmedi..
Seminer dinleyicilerden gelen yoğun sorulara verilen cevablar ve katkıların ardından sona erdi.