Bursa’da Libya İzlenimleri Konuşuldu
Bursa Özgür-Der'de Libya gezisine katılan Aziz Avar "Libya İzlenimleri" başlıklı bir program sundu.
Bursa Özgür-Der Şubesi tarafından ‘Libya İzlenimleri’ konulu bir söyleşi düzenlendi. Ulustan Ümmete programı tarafından organize edilen Libya gezisinde yer alan Aziz Avar’ın sunumu ile gerçekleştirilen program İbrahim Paşa Kültür Merkezi’nde yapıldı.
Civan Behiç Turhan tarafından yapılan giriş konuşmasında, gerçekleştirilen temasların önemine vurgu yapılarak, elde edilen izlenimlerin hayati bir özelliğe sahip olduğu dile getirildi. Turhan konuşmasında kısaca şunları kaydetti;
Tunus’ta ki temasların Türkiye Müslümanları olarak bakış açımızda yeni bir ufuk oluşturduğundan şüphe yoktur. Nahda hareketi, ıslah cephesi ve Hizbu-t Tahrir ile yapılan görüşmelerden diğer unsurlar ile yapılanlara kadar, tüm temaslar, içeriden ve oldukça gerçekçi bir bakış açısı sunmuştur. Bunun yanında, reel-politikten uzak ve romantizme varan yaklaşımlardan, bir takım komplo teorileri ve mezhebi aidiyetlerin ardında sığınmalar sonucu oluşturulan kirliliği de ortadan kaldırmaya yarar sağladığı kanaatindeyiz. Libya hakkında bildiklerimizin ve beklentilerimizin daha somut bir hüviyet kazanması açısından içeriden bir gözlem ve temas geliştirilmesi elzemdi. Bu gereklilik önceki gezimiz olan Tunus için olduğu gibi, Allah’ın izni ile bundan sonra olacak seyahatlerimiz içinde geçerlidir. Zira unutmamalıyız ki her ülkenin kendi iç dinamiği bir diğerinden farklıdır ve bunlar göz ardı edilerek yapılacak bir tanımlama ve tavır alış sağlıklı sonuç verdirmez. Bundan dolayı bu gezilerin, kardeşlerimizi tanıma ve dayanışmamızda hayati bir özelliğe sahip olduğuna inanıyoruz.
Turhan’ın gezilerin amacı ve kazanımları üzerine yaptığı değerlendirmenin ardından söz alan Aziz Avar söyleşisine bir slâyt gösterimi eşliğinde başladı. Gezide yapılan temasların fotoğraflarını dinleyicilere dijital ekranda göstererek, kurum, mekân ve kişiler hakkında kısa bilgiler aktardı. Avar fotoğraflarla gezinin ana hatlarını ortaya koyduktan sonra konuşmasına Libya’nın tarihi hakkında bilgiler sunarak devam etti. Coğrafi ve tarihi bir takım genel bilgileri aktardıktan sonra özellikle Libya’nın yakın tarihine damgasını vuran Ömer el-Muhtar ve Senusi hareketi üzerinde durdu. Libya’nın dününe damgasını vuran direnişçi ruh ile bugün ki intifada arasındaki ilişkinin önemli olduğunu söyleyen Avar, bu ilişkilendirme aynı zamanda bizlere, emperyalist güçler, onların kuklaları ve türlü hesaplar çerçevesinde direnişi karalayanların hangi zemin üzerine konumlandıklarını da çok net söylemektedir. Bu ilişkilendirmeyi Libya’da görmeniz çok kolaydır. Hemen tüm muhalif unsurlar ve halkın ortak birleştikleri esas noktalardan biriside budur. Dolayısı ile intifadanın bileşenleri diğer coğrafyalardaki gibi farklı olmakla beraber ortak ruhu çok nettir ve biz bunu Libya’da açıkça görebildik diyerek sözlerine devam eden Avar şunları kaydetti;
BİR MEGOLOMANIN TARİHÇESİ
Libya, intifadaların gerçekleştiği ülkelerden oldukça farklı özelliklere sahip bir ülkedir. Kaddafi’nin nevi şahsına münhasır politikaları bu farklılığın en somut nedenidir. Hemen her diktatör, iktidarını devam ettirmek için bir tür sistem kurmaya kendisini mecbur hisseder. Kimi hanedanlık üzerinden kimi de cumhuriyet üzerinden bu devamlılığı sağlamaya çalışırlar. Bundan dolayı denilebilir ki her diktatörün kurduğu bir çark vardır ve bunlar yöntem olarak ortalama birbirlerine çok benzerler. Ancak Libya diktatörü Kaddafi bu noktada arkadaşlarından ayrışan bir zalimdir. Dünya siyaset literatürüne psikopat olarak geçecek kadar farklı yönleri olan birisinden bahsediyoruz. 1969 yılında Henüz 27 yaşında iken askeri bir darbe ile kral İdris’in yokluğundan istifade ederek tahtına konacak ve 42 yıl boyunca onu işgal edecektir. İktidara geldiğinde işlediği tezlerin başında Arap milliyetçiliği ve emperyalizm karşıtlığı gelecek ancak bunların herhangi bir fikri sabitesi olmadığından şartlara bağlı olarak renk ve dozaj sürekli değişecektir. BM’de yaptığı konuşmasında kara kıtada meydana gelen insan hakları ihlaline ev sahipliği yaptıkları için onlara “kral çıplak” demek cesaretini gösterirken aynı zaman da kendi ülkesinde 1200 mazlumu tek seferde idam ettirerek bir katliam gerçekleştirecektir.. Bir yandan camp david anlaşmasını eleştirecek ve Arap ülkeleri buna karşı örgütlemek için çabalarken, diğer taraftan Filistin gözden çıkarabilecek kadar aşırı tutumlar takınabilmiştir. Özel kadın korumalar –ki bunların hepsi genç ve bakiredir- ve bedevi çadırında gerçekleştirdiği davetleri ile sürekli bir marjinalliği kendisinde barındıran Kaddafi, kendi liderliğinde bir Arap birliği hayalini hep kurmuş ve bunu gerçekleştirmek için, sürekli ezber bozan hamleler gerçekleştirmiştir. Ancak bunlardan sonuç alamayınca rotasını Afrika’ya çevirmiş ve hâkimiyet alanını oradan kurmak yoluna girişmiştir. Bunun bir parçası olarak gerek ülke içinde gerekse uluslararası kamuoyunda bir takım radikal tavırlar sergilemiştir. Sovyetlerin çöküşü ile birlikte antiemperyalizm söylemi ve batı eleştirisini yapmasındaki en büyük neden, onun kara kıta üzerinde ki emelleri ile alakalıdır.
Kaddafi iktidarını devam ettirebilmek için, bileşenlerini yine kendince belirlediği bir siyasi ideoloji üretmiştir. İslam ve sosyalizm sentezinden oluşturduğu rejimine sosyalist halk cemahiresi adını vermiştir. Kuran-ı kerim yerine adına yeşil kitap dediği bir el kitabı yazmış ve bunu tıpkı kuran tilaveti gibi sabah akşam kendi radyosundan iktidarı boyunca sürekli okutmuştur. Bunun yanında kurandaki bazı ayetlerin manasını kendince değiştirmiş ve bizim burada mealcilerde gördüğümüz bazı çarpık sonuçlar çıkararak kendisine yarar sağlamaya çalışmıştır. Ordusunu da kendi kabile üyeleri ve paralı Afrikalı askerlerden meydana getirmiştir. Diğer yandan İslam âleminde kendisine biçtiği lider konumu da oldukça ilginçtir. Hepinizin bildiği “çağrı” filmini ünlü yönetmen Mustafa Akat’a büyük ödeneklerle çektirmiştir. Ve yine Erbakan’la meşhur çadır görüşmesini hepiniz hatırlarsınız. Bu ve benzeri uygulamalar ile İslam âleminde lider olmak gibi bir megalomanca hülya içerisinde olmuş biridir.
İNTİFADA SÜRECİ
İslam beldelerinde meydana gelen özgürlük ve adalet talepleri Libya’yı kısa zamanda kuşatacak ve Kaddafi’nin tüm hileli oyunlarına rağmen halk ayağa kalkacaktır. 42 yıl boyunca uyguladığı itaat ettirme politikalarına rağmen halkın kendisine karşı başkaldırdığı gören Kaddafi akıl almaz bir vahşetle bunu geçiştirmeye çalışacaktır. Savunmasız halkın içine saldığı silahlı milisleri ile işlediği katliamların yanında dünya kamuoyunu yanıltmak amacı ile direnişi el kaidenin işi olarak yorumlayacaktır. Bundan sonuç alamayınca ”fareler-sıçanlar” nitelemesi ile halkı aşağılayarak tehdit ederek saldırılarının dozajını had safhaya çıkaracaktır. Ancak bundan da bir sonuç alamayınca bu seferde yıllarca beslediği kabilesini devreye sokmaya çalışarak, yaşananları etnik bir düzleme çekmeye çabalayacaktır. Bu benzeri müdahaleler işe yaramayınca uçak ve taklarla Bingazi’yi yok etmekle tehdit edecek fakat buda direnişi durdurmaya yetmeyecektir. Öyle ki kısa bir süre önce direnişçileri fareler ve sıçanlar olarak nitelendiren Kaddafi, halk tarafından bir kanalizasyon içerisinde iken yakalanacak ve zulüm ile abad olunamayacağını ona göstermişlerdir.
SİNDİRİLMİŞ MUHALEFET
Kaddafi döneminin en belirgin ve bugün bile kendisini en çok hissettiren uygulaması herhangi bir siyasal geleneğinin olmayışıdır. İktidarda olduğu yarım asır boyunca bütün muhalefeti acımasızca sindirmiş ve bir daha oluşmasına asla izin vermemiştir. Özellikle İslami oluşumlara karşı çok katı bir politika izlemiş ve toptan imha yolunu seçmiştir. Ebu selim cezaevinde binlerle ifade edilen Müslüman tutukluyu ya idam ettirmiş ya da müebbet hapis cezası ile işkence altında tutmuştur. Ziyaret ettiğimiz ve az önce sizlere resimler eşliğinde gösterdiğim cezaevleri ve işkence aletleri yaşanan zulmün en açık delilleridir. Ordu içerisinde hizbu tahrir üyesi olduğu iddia edilen 10 tane subayı idam ettirerek Müslümanlara karşı zalimce tutumunu göstermiştir. İslami oluşumların dışında kalan diğer yapılara da benzeri bir tavır takınması nedeni ile olası bir siyasal muhalefet gelişmemiştir. Muhalefetin sindirilme hadisesi sadece Libya ile sınırlı kalmamış, yurtdışında yaşayan 200 civarında muhalifi de suikast yolu ile ortadan kaldırmıştır. Bugün devlet yönetiminde istenilen ivmenin kat edilemeyişinde bu eksiklik oldukça göze çarpmaktadır. Ayrıca Kaddafi döneminde bürokrasi ve diplomasisi ile sabit bir devlet geleneği de oluşturulmamıştır. Sürekli olarak Kendisinin merkezde olduğu ve her an değişen uygulamaları ile devleşmiş bir çete kurmuş ve liderliği de kendisinden başkasına kaptırmamak için her türlü zalimliği yapmıştır. Böyle olunca kurumları ve onların işleyiş biçimlerini yeniden tesis etmek ve onları sistematize etmek zorunda kalınmıştır. Bugün Libya siyasetinde bu konu oldukça önemli bir yer tutmakta ve aşılmaya çalışılmaktadır.
HALKA DAĞITILAN SUS PAYI
Libya petrol gelirleri en yüksek olan ülkelerin başında gelir. Kaddafi buralardan elde ettiği astronomik rakamların çok küçük bir bölümünü konum ve etkinliğine göre kabilelere pay ettirmiştir. Birçok aileyi maaşa bağlamış ve bunlara birer araba vermiştir. Petrolü de ülke içinde en asgari fiyat ile satışa sunmuştur. Libya’da bir depo benzin bizim para birimimiz ile altı liraya dolmaktadır. Bu ve benzeri bazı sus payı sadedinde yapılan ulufe dağılımı Kaddafi’nin halkı kontrol altında tutmasına yarar sağlamış hem de dikta yönetimini meşrulaştırma ve ömrünü uzun kılmada önemli bir malzemeye çevrilmiştir.
GÜVENLİK SORUNU
Libya’nın önemli sorunlarının başında güvenlik sorunu gelmektedir. İç savaş düzeyinde olmamakla birlikte istikrarın oluşmasının önünde ciddi engel olan bir takım silahlı gruplar mevcuttur. Bunlar sayıları talepleri fraklı olmakla beraber iki gruba ayırmamız mümkün. İlki Kaddafi döneminde cezaevlerinde bulunan adi suçlulardan oluşan gruptur. Kaddafi isyanın başladığı günlerde silahlandırarak halkın üzerine salmıştır. Büyük ölçüde silahın dağıtıldığı bu milisler kendi kontrollerinde bölgeler oluşturmak ve bir takım haklar kazanmak için saldırılar gerçekleştirmektedirler. Diğer bir grup ise direnişe destek verenlerden oluşmaktadır. Yine bunlarında ellerinde oldukça fazla silah bulunmaktadır. Bunlar kendilerini direnişi başarıya kavuşturan asıl faktör olduklarını iddia etmekte ve buna bağlı olarak bir takım talepler ileri sürmektedirler.
İÇ SİYASET VE DENGELER
Libya da şu an iktidarda olan parti “Adalet ve bina partisi” dir. Görüşmelerimiz arasında partinin Meclis Grup Başkan vekili Abdurrahman Abdülmecid El Dibani’nin açıklamaları şu an içerisinde bulundukları hali açıklama konusunda önemlidir.Dibani başta Libya olmak üzere diktatörlerin devrildiği tüm ülkelerin tarihi bir süreç yaşadıklarını ve bunun beraberinde hem düşünsel hem de yeni bir siyaset tarzı ürettiğini ifade etmektedir.yaşanan sürecin henüz bitmediğini ve bunun sağlıklı bir nihayete ermesinin yollarından birisininde “Suriye Direnişinin” başarı ile sonuçlanmasına bağlı olduğunu söylemektedir. Dibbani kendileri yönetime geldikten sonra hem içte hem dışta tüm ilişkilerini yeniden düzenlemeye çalıştıklarını, bunun hemen olmasının mümkün olamayacağını, çünkü yarım asırlık bir enkaz ile karşı karşıya olduklarının altını çizmektedir. Ayrıca ülke içerisinde yeni süreci baltalayacak bir takım faktörlerin halen aktif olduğunu ve bunlardan doğacak zararı gidermede Türkiye’nin derin yapılanma ile mücadelesini kendilerine örnek alacaklarını belirtmektedir. Özellikle yolsuzluklarla mücadele ve onu besleyen diğer unsurlar ile pasifize etmede Türkiye’nin kendilerine iyi bir örnek olduğunu ve bundan istifade edeceklerini ifade ediyordu. İsrail’in özür dilemesinin çok önemli olduğunu ve bölgede yeni bir yapısal değişimin işareti olduğunu söyleyen Dibai, bu çerçevede olmak üzere kardeş ülke Türkiye ile ilişkilerini müspet düzeyde sürdürmeye ve geliştirmeye kararlı oldukları dile getirdi.
Kaddafi’nin devrilmesinin ardından taşların henüz tam olarak yerine oturmadığını, bunun biraz zaman alacağını söyleyen adalet ve bina partisi yetkilisi; Yeni bir anayasa hazırlıyoruz. Özellikle özgürlükler konusunda halkın talepleri var. Ekonomi ile ilgili bir takım kanunlar oluşturmak zorundayız. Tüm bu sorunları aştıktan sonra ise kardeş ülkelere elimizi uzatacağız. Libyalılar 17 Şubat devriminde kendilerine uzatılan eli asla unutmayacaklardır. Ancak devrimi gerçekleştiren halkın düşüncesindeki devrim henüz tamamlanmış değil. İlerleyen süreçte bu devrim gerçekleşecektir. Adalet, tesis edildikçe halk kendi iradesini ortaya koyacaktır. Önümüzde birçok engelin olduğunu biliyoruz. Bunun için Allah’a dua ediyoruz.” İçerisinde geçtiğimiz dönüşümler Allah’ın iradesiyle oldu. Bunun hesapla kitapla alakası yok. Bu devrim Allah’ın bize bir lütfudur. Bu devrimler ümmetin sağlam bir yere doğru yürüdüğünün bir göstergesidir.
Ulus ve demokrasi kavramlarına yaklaşımlarının nasıl olduğu sorduğumuz yetkililer bize, İslam medeniyetine ilkeler ve tecrübe olarak güvendiklerini söylediler. Bahse konu olan kavramlara takılmadıklarını, daha köklü bir dönüşümün söz konusu olduğunu ve eğer başarılabilirse İslam’ın bütün bu kavramları yapısal olarak dönüştürebilecek bir güce sahip olduğunu belirttiler. Ulus ve demokrasi kavramlarını kullanmaları gerektiğinde bunları ideolojik olarak değil bir metot olarak kullandıklarını, elbette Raşit halifelerin seçilme şekilleri ideal olanıdır ancak bugün yeni bir Libya kurulmakta ve elimizdeki imkânlarımızın düzeyi ortada. Bizlerde ona göre hareket etmekteyiz. Devrimin selamete ermesi ve halkımızın bir daha aynı zulme duçar olmaması için yapabileceklerimizin şimdilik bunlarla sınırlı olduğunu ifade ettiler.
NATO’nun yardımı ve bunun karşılığında hükümetten taleplerin neler olduğuna yönelik bir soruya; yapılan yardım BM güvenlik kararından çıkan bir karar sonucu oldu. Ve bunda Arap birliğinin çok önemli bir rolü söz konusudur. Elbette batılı güçler, NATO-BM ya da diğerleri hepsi kendi hesaplarını gözeterek yardım ederler. Ancak bizim için önemli halkımızın yararını gözetmektir. Biz kendi halkımızın çıkarlarına bakarız ve diğerleriyle ilgilenmeyiz. Açıkça söylemeliyim ki bu devrim herhangi bir grubun uhdesinde değil, sadece halka ait olmuştur. Ayrıca Libya’dan müstakil ve örgütlü bir gruptan bahsetmek pek mümkün değildir. Libya’nın toplumsal dokusunda böylesi bir ayrışma yoktur. Libyalıların hepsi Müslüman ve dindardır.
Libya’da gençler arasında uyuşturucu kullanımı oldukça yaygın. Görüştüğümüz yetkililer bunun Kaddafi döneminin nesli ifsat eden bir politikası olduğunu ve bununla çok sıkıcı mücadele etmeye kararlı olduklarını belirtiler. Gençlik ve spor bakanının gençlere dair yapılarak çalışmalarda bizlere aktardığı bilgiler önemliydi. Bakan; Kaddafi döneminde adi suçların öznesi olarak kullanılan gençleri bu atmosferden kurtarıp onlara yeni bir gelecek ve kültür dünyalarının gelişmesini sağlamayı düşünüyoruz. Gençler arasında İslami değerlerin artması için yapılacak her türlü faaliyeti destekliyor ve bunun için çalışıyoruz. Bizim sorunumuz içine gençleri de alan çok önemli bir sorun olarak Müslüman kimliğimizle nasıl yaşayabileceğimizdir. Bunun olması için yöntem ve materyal eksikliğimiz olmakla beraber çalışmaya devam edeceğiz.
Adalet ve bina partisinin hangi kendisini nasıl tarif ettiği ve programı hakkında genel başkan yardımcısı ile yapılan görüşmemizde önemliydi. Partilerinin kuruluş amacını temelde sivil bir devlet kurmaya yönelik olduğunu belirten yetkili; biz din adamlarının ve askerlerin kontrolünde bir devlet taraftarı değiliz. Ancak İslami bir partiyiz. Partimiz içinde İslami düşünce ve İslami kültür üzerine kafa yoran insanlar var. İslam hilafetinin düşmesi ardından Müslümanlar kendilerini daha önce görülmemiş bir sarmal içinde buldular. Bundan kurtulmak için ihya hareketleri ortaya çıktı. Maalesef o dönemde batılılar tarafından çizilen hayali sınırlar daha sonra zihinlerimizde karşılık buldu. Bizim çabamız bu sınırların ötesinde bir ihya çabasıdır. Bu ziyaretlerle çabamızın karşılık bulduğunu görüyoruz. İktisadi ve siyasi ilişkiler yeni bir yakınlaşma başlatabilir. Müslüman parlamenterler oluşturulup ortak bir kültür oluşturmamız gerekir. Müslümanların bu şekilde birbirine açılması aramızdaki bölünmüşlüğün önüne geçebilir. Siyasi ve teknik sorunlarımız olsa da biz başarıya giden yolda birlikte yürüyeceğiz.
Ekonomide liberal değerleri değil karma modeli esas almayı düşünüyoruz. Bununla sermaye önündeki engeli kaldırarak, onun toplumun kontrolünde olmasını sağlamayı düşünüyoruz. Programımızı işletebilmek için ilişki ağımızı geniş tutmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede Tunus, Mısır, Mağrib İhvani Müslim partileriyle ve Türkiye’deki AK Parti ile temaslar halindeyiz. En temelde amacımız devrimden devlete geçmektir.
Siyasal tasavvurlarını oluşturan parametrelerin ıslah çizgisi ile doğrudan ilişkisi olduğunu belirten başkan yardımcısı; 17 Şubat devrimine kadar 1952’den beri siyasi faaliyetlerimiz yasaktı. Bu dönemde biz İslam siyaseti üzerine tartıştık. Efgani’den Mevdudi’ye, Kutup’tan Kardaviye, İbni Teymiyye’den Gazzaliye kadar geniş bir yelpazenin düşüncelerinden faydalandık. Siyasi düşüncemizi bunların tartışmaları üzerine kurduk. Dolayısıyla İslam şeriatıyla çelişen kavramları reddetme gibi bir tavrımız var. Siyasal tavrımızı İslam ile çelişmeyecek şekilde belirliyoruz. Demokrasi bizim için diğerleriyle diyalog için bir araçtır. Şura ise bizim için bir ruhtur. Daha çok toplumdaki diğer insanlara kendimizi anlatmaya çalıştığımızdan bu kavramları kullanıyoruz. Batılı diplomatlarla görüştüğümüzde bize “nasıl bir İslami demokrasi modeliniz var” diye sorduklarında açık bir şekilde “biz oy kullanırız fakat İslam’ın haram kıldığı herhangi bir şeyi oylamaya açmayız. Diyerek bu konulara yaklaşımlarını oldukça net ifade ettiler.
Gerek Tunus gerekse Libya seyahatimizde gerçekleştirdiğimiz temaslar ve izlenimlerimiz, bugüne kadar kardeşlerimize verdiğimiz desteğin ne kadar haklı ve gerekli olduğunu bizlere bir kere daha göstermiştir. Özellikle oradaki kardeşlerimizin, yaptığımız eylem ve gündemleştirme çabalarını yakından takip ettiklerini ve kendilerine önemli bir destek olarak gördüklerini söylediler. Gelişen yeni sürecin ümmetin geleceği açısından düne göre daha iyi olacağı aşikâr iken bizim bugünden nerede durduğumuzu ve söylemlerimizin neye hizmet ettiğini yeniden düşünmesi oldukça önemlidir. Zira unutulmamalıdır ki reel olandan uzak bir yaklaşım sadece romantizme vardırmaz aynı zamanda kardeşlik hukukumuzu temelinden sarsar ki bu da ilk elden iman-i bir sorumluktur.
Söyleşi dinleyicilerden gelen yoğun katkılar ve sorulara verilen yanıtların ardından sona erdirildi.
Haksöz Haber: Abdurrahman Yıldırım