Bursa'da "İslami Kimlik" Paneli
Özgür-Der Bursa Şubesi 30 Nisan’da “Modern Sapmalar Karşısında İslami Kimlik” konulu bir panel düzenledi. Şube başkanı Aziz Avar’ın yönettiği panelde konuşmacılar Araştırmacı-Yazar Abdurrahman Arslan, İktibas dergisi yazarlarından Hüseyin Alan ve Haksöz dergisi yazarlarından Bahadır Kurbanoğlu idi.
20.30'da başlayan ve yaklaşık iki saat süren panelde Abdurrahman Arslan, Neoliberalizmin Başörtüsüne tanıdığı özgürlüklerin ve eleştirilerinin yanında, toplumsal ve siyasal değerlerin aşınmasında ve dinin kişisel bir alanda hapsedilmesine yol açması arasındaki sıkışmışlığa cevaben ilk sözü aldı. Abdurrahman Arslan, bugünün dünyasında yeni bir politik kültürle karşı karşıya olunduğu vurgusunu yaparak konuşmasına başladı. Liberalizm, Marksizm ve Muhafazakarlıktan ayrı bir ideoloji olarak Neoliberalizm'i ele alan Arslan, Neoliberalizmin, hakikat tanımının olmadığını, belirtti ve Modernitenin din'i vicdanlara, mabetlere ve bazı özel yerlere hapsetmesinin ardından Postmodernizmin bunlara yeni bir alan oluşturma çabalarının kalkış noktasının bireycilik olduğu vurgusu ile insanı yalnızlaştıran, merhametsizleştiren bir hal aldığının vahametini anlattı. 2. Mahmut'la başlayan modernleşmenin Kemalizm Modernleşmesiyle birlikte bu günlere geldiğini aktaran Arslan, bugün postmodernizmin, Modernitenin baskılarını kaldırmak için Müslümanlara daha özgür olma yolunda araladığı kapının İnsanı yeniden tanımlaması ile var olduğunu ifade etti. Tanımladığı insanın hiçbir mutlak doğrusunun, kuralının, planının vs. olmadığını aktaran Arslan, İnsanı alabildiğine zevkleri ve bedeni üzerinden tanımlayan postmodernitenin başkasına karşı sorumluluklarının sıfır olduğunu ve gittikçe vicdansızlaşan bireyler ürettiğini söyledi. Bu durumda Müslümanların Neoliberal özgürlük vaadlerine kanmadan, kendi Özgürlük alanlarını oluşturabilmelerini ve daha sıkı bir sosyal ilişki kurmaları gerektiğinin altını önemle çizdi.
İktidar-Aydın, Aydın-Halk arasındaki etkileşimin ve liberal aydınların müslümanlar üzerindeki etkisine cevaben söz alan Hüseyin Alan, Bugünkü durumu anlayabilmemizin dünü anlamaktan geçtiğine değinerek 4-5 yüz yıllık bir serüvenin sonucunda oluşan bugünkü batı merkezli dünyanın iyi irdelenmesi gerektiğine vurgu yaptı. Eskiden Kilise Bilgiyi, Krallık Rejimi, Aristokrasi de toplumun sosyo-ekonomik yapısını ifade ederken bugün Krallığın yerine Cumhuriyet Demokrasiyi, Kilisenin Yerine Üniversiteler Bilimi, Aristokrasinin yerinin ise Burjuva olduğunu izah eden Alan, bütün bunlardan daha önemli olanın, İnsnaın yapısını değiştirmek olduğunu söyledi. Bu değişimin ilk olarak ta, Kavramların içinin boşaltılması ile başlandığını vurgulayan Alan, başıboş bireyin daha kolay yönlendirilebileceğinin bilinciyle insanı hayatın merkezine alan ve hiçbir şekilde insanın dışında bir sorgulayıcı kabul etmeyen anlayışın karşısında müslümanların Kur'an'a dönerek, sorun ne olursa olsun O'nu yaşayarak ayakta kalabileceğini ifade etti.
Kimliksiz bir toplumun değerlendirilmesi ile sözü alan Bahadır Kurbanoğlu konuşmasına, olaya farklı merkezlerden bakıldığında özgürlüğün ve bireyselliğin ne kadar boş bir olgu olduğunun vurgusuyla başladı. Kurbanoğlu, kimliksiz bir toplumun yeniden kimlik kazanabilmesi ve kendine gelebilmesi için tevhid anlayışı içerisinde ve sürekli olarak az da olsa pratiğin devamlılığının şart olduğunu sözlerine ekledi. Nitekim küresel planların ve tezgahların yoğun yaşandığı 80'li yıllardaki Tunus, Afganistan gibi direniş hareketlerinin bu döneme denk gelmesi insan ümit vermektedir diye konuştu. Bugün ortaya konulan pratiğin yarını ifade ettiğini söyleyen Kurbanoğlu, Paradigma tartışmalarımızla beraber pratik ve eylem sorumluluklarımızı yürütmeliyiz diyerek 1.oturumun son konuşmasını yapmış oldu.
Panelin ikinci kısmında ise Abdurrahman Arslan, kürt sorunu çerçevesinde bir konuşma yaptı. Abdurrahman Arslan, İslam'ın ulus-devlet yapısını içerisinde barındıramayacağından hareketle, kürt sorununun Müslümanlardan olan bir kavme yapılan zulüm olarak değerlendirdi. İnsanları ayıran veya birleştiren temel unsurun İman olduğunu vurgulayan Arslan, bu sorunun adalet temelinde çözümüne karşı mücadele etmenin her müslüman üzerine farz-ı ayın olduğunu belirtti.
Hüseyin Alan ise kimilerinin hayatın içerisinde şahitlik yaparken kimilerinin de vaaz ederek sorumluluklarını üzerlerinden atamayacaklarını belirtti ve İnsanın, yaşadığı topluma ya katılıp gideceğini ya da 'hayır' diyerek o toplumu dönüştürmeye çalışacağının altını çizdi. İslam'ı bilinçli olarak seçen insanın dünyevi hesaplar gütmeksizin hareket içerisinde olması gerektiğini vurgulayan Alan, Yesrib'i Medine'ye çevirmenin elzem olduğunu tekrardan hatırlattı.
Son söz olarak ise Bahadır Kurbanoğlu, geçmişte yaşanan sıkıntıları, Cumhuriyetin kuruluşunda yaşananları, darbeleri ve baskıları hatırlatarak, ideolojilerin ne olursa olsun insanın fıtratını tamamen bozamayacağını ifade etti. Ancak bu baskıların karşısında Medine'ye hicretin ve tekrar Mekke'nin fethinin bir sünnetullah olmadığını söyleyen Kurbanoğlu, İslam'ın her an ve Her devirde yaşanabilir olduğunun altını çizerek konuşmasına son verdi.