Bursa'da Humus Katliamı Protesto Edildi
Bursa Özgür-Der mensupları, Humus'ta gerçekleştirilen katliamları protesto etmek için Orhan Gazi Parkında bir araya geldi.
Özgür-der Bursa şubesi, Suriye'nin Humus kentinde gerçekleştirilen katliamları protesto etmek için Orhan Gazi parkında bir araya geldi.
Zehra Türkmen'in yaptığı açılış konuşmasının ardından sözü alan Özgür-Der Bursa şubesi yönetim kurulu üyesi Oktay Sari basın bildirisini okudu. Türkmen konuşmasında şunları kaydetti:
40 yılı aşkın zamandır Suriye halkı baskı, zulüm altında yaşamakta, baas diktatörlüğü, Esad kollukları tarafından kadın, erkek, çocuk demeden katledilmekte, Suriye adeta bir kan gölüne dönüştürülmektedir. Ve ne yazık ki Esad zulmü her geçen gün artmakta ve katliamlarına bir yenisini eklemektedir. Cuma gecesi bu katliamlardan en acısını, en vahşi olanının birini daha gerçekleştirdi. Esad güçleri gecenin bir vaktinde camide ibadet eden rabbine yönelmiş Müslüman halkın üzerine toplarıyla, tüfekleriyle ateş açarak adeta 82 yılında hama'daki gibi bir kıyım gerçekleştirmiştir.
Hepimiz el-cezire televizyonunda izlemişizdir. Suriye konsey üyelerinden Abdullah isimli kardeşimiz bu katliam sonrasında tüm dünya halklarına seslendi ve yaşanan bu zulme neden hala bir ses çıkarılmadığını, insanların zulme neden dur demediğini ve zulme dur demek için neyi beklediklerini sordu.
Bizler de Türkiyeli müslümanlar olarak Humuslu, Suriyeli kardeşlerimizin acılarına ortak olmak istedik. Dün televizyon ekranlarında, cami içinde katledilmiş şehit kardeşlerimizin görüntüleri yüreklerimizi dağladı adeta.
Dün İskilipli Atıf hocanın şehadetinin yıldönümüydü. Cumhuriyet tarihi de Baas diktatörlüğü gibi şapka kanunu adı altında yüzlerce, binlerce Atıf hocayı katletti, idam etti. Cumhuriyet tarihi de tam bir diktatörlük tarihidir. bu nedenle bizim için Suriye'de yaşanan Baas diktatörlüğüyle T.C.'ye kara bir leke olarak sürülen İskilipli Atıf hocalar, şeyh Said gibi katliamların arasında hiçbir fark yoktur.
Bu nedenle dün şapka dayatması, bugün başörtüsü dayatması, Ali Şükrü beyden, Şeyh Said'e Atıf hocalara kadar Kemalist diktatörlükle ve Hama'da, bugün Suriye'deki, Humus'daki Baas diktatörlüğüyle hesaplaşmak ve zulmü her zeminde ifşa etmek sorumluluğumuzdur. Rabbimiz tüm müslümanların yardımcısı olsun. Zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Protesto sırasında, "Uyan, Diren, Özgürleş!", "Yaşasın Küresel İntifada!", "Eş'şab, Yurid, İskat'en Nizam!", "Katil Esad Suriye'den Defol!", "Diktatörler Yenilecek, İslami Direniş Kazanacak!", "Katliam, Zulüm, Fesad; Kahrolsun Beşşar Esad!", "Suriye Halkı Yalnız Değildir!", "İstanbul'dan Humus'a Direnişe Bin Selam!", "Ne Baas Diktası Ne Batı'nın Sömürüsü!" vb sloganlar atıldı.
Oktay Sari tarafından okunan basın bildirisinin tam metni ise şöyle:
SURİYE'DE OLAN BİTENİN FARKINDAMISINIZ?!
İki gün önce Beşşar Esad'a bağlı güçler, Suriye'nin Humus kentinde aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 337 mazlum ve mustezaf insanı acımasızca katl ettiler. Dün ise yine toplu bir katliam ile 85 kişi daha öldürüldü. Yaralıların sayısı ise binlerle ifade edilmektedir. Silah ve tanklara karşı korunaksız bu insanların tek suçları, yaklaşık yarım asırdır bil-fiil devam eden zulme karşı "artık yeter" demeleriydi. Hemen yanı başımızda, Nil nehrinin ötesinde bile olmayan bir yerlerde, kardeşlerimiz, seküler ve ulusçu bir diktatörlük rejimine karşı "LA" dedikleri için vahşice katl edilmektedirler. Ve her geçen gün de sayıları artmakta. Bugün elimize ulaşan rakamlara göre 10 ay içinde ölenlerin toplam sayısı ON BİN kişiyi aşmış
durumdadır.
Hatırlanacağı üzere Suriye'deki ayaklanmalar 2011 yılının mart ayında başlamıştı. Suriyeliler, Der'a kentinde duvarlara yazdıkları; "Eş-şa'b Yurid İskat en-Nizam", yani "Halk sistemin yıkılmasını istiyor" sloganı ile bölgede olan bitene sesiz kalmayacaklarını ilan etmişlerdi. Ne var ki zalim diktatör Beşar Esed ve onun tüm Suriye'yi muhaberat ağı ile ören eli kanlı çetesi, bu sloganların hayat bulması halinde kendi sonlarının geleceğini bilmekteydiler. Bundan ötürü, iktidarını mazlum ve mahrumların hakkı üzerine bina eden her diktatör ve onların tufeyli güruhu gibi, Esed yönetimi de daha yaygınlaşmadan olayı kapatmanın yollarını aramaya başladılar.
İlk iş olarak Mısır intifadasını çağrıştıran bu sloganların müsebbibi gördükleri çocuklar ve gençleri derhal toplayarak amansız bir işkenceden geçirmek oldu. Yakınlarının gördüğü kötü muameleye dayanamayan Der'a halkı da seslerini yükseltmek için sokağa çıktılar. Protestolar gittikçe yaygınlaşarak diğer şehirlere uzanınca, Suriye rejimi protestoları bastırmak için halkın üzerine ateş açmaya başladı. Ama halk ölümler karşısında geri adım atmadı. Ve Ortadoğu da başgösteren intifada rüzgârını da arkasına alarak, korku duvarını yıkmaya başladı.
Suriye'de ki olaylar, ulusçu-seküler paradigmaya dayanan diktatörlük rejimine karşı kitlesel bir direniştir. Bu direniş Ortadoğu intifadası ile paralel bir ayaklanmadır. "Halk sistemin yıkılmasını istiyor" sloganı etrafında aynı hedefe kitlenen ve olaylar içinde örgütlenen, büyük kısmını Müslümanların oluşturduğu geniş bir halk kabulüne dayanmaktadır. Şurası çok önemlidir ve diktatörlerin asıl saldırı Sebenlerindendir ki Suriye ayaklanmaları cami merkezlidirler. Cuma namazları ile gerçekleştirilen devasa kitle eylemleri halkın hangi renk ve değer etrafında birleşiğinin önemli bir işaretidir.
Diğer yandan Suriye'de yaşanan gelişmeleri Amerika'nın bir oyunu şeklinde okumak hatasına düşülmektedir. Akıl tutulması düzeyine varan bir komploculuk ile Esed'den boşalan koltuğu, emperyalistler dolduracak ve bu da başta İran olmak üzere tüm bölgenin sonu olacak gibi reel-politikten uzak bir varsayım içine girilmektedir. Oysa Esed sonrasında oluşacak ihtimaller dâhilinde dile getirilenler, bizzat seküler ve batıcı politikaların en hızlı savunucusu ve icra edicisi Beşar Esed tarafından zaten yapılmaktadır. Emperyalist güçlerin bir hareketin başlatıcı ve belirleyicisi olduğu anlamına gelecek her türlü açıklama, Müslümanların canları pahasına ortaya koydukları mücadelelerini meşruiyet krizine sokmak demek olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda Suriye olaylarının nesnellik içinde ele alınıp dar siyasi veya fıkhi mülahazaların üzerinde ve ötesinde görülmesine ihtiyaç vardır.
Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'daki tüm intifadalarının gerçekleştirmek istedikleri ana hedefler arasında; diktatörlerin alaşağı edilmesi, İslama düşman tutumlar sergileyen rejimlerin tasfiye edilmesi, yerel ve küresele vesayetin geriletebilmesi gelmektedir. Hedefler bağlamında dile getirilenler sadece Müslüman halkların maslahatını gözeten istekler değil, bilakis insan hayatının devamı için vücuda getirilmesi elzem olan ihtiyaçlar sadedindedir.
Özgür Der Bursa şubesi olarak başta Suriye gelmek üzere, halkı Müslüman olan ülkelerde başlayan tüm özgürlük hareketlerini önemsiyor ve canları pahasına göstermekten geri durmadıkları direnişlerinin hiç bir ucuz hesaba kurban edilemeyecek kadar önemli olduğuna inanıyoruz. Kardeşlerimizin öldürülmeleri bizleri derinden yaralamaktadır. Kadın, Çocuk, yaşlı demeden toplu imha yapan zalimleri lanetliyor ve Rabbimizden bu mezalimi gerçekleştirenlere amelince bir muamelede bulunmasını diliyoruz. Ve inşallah bu ölümler, zalim diktatörlerin sonunun habercisi olduğu gibi İslam coğrafyasının da uyanışının bir alameti olacaktırlar.
Bugün bu meydanda bulunma nedenimiz hiç kuşkusuz İslami kimliğimizin bir gereğidir. Rabbimiz olan Allah'ın bize yüklediği sorumluluk ve duyarlılıktan kaçınmadığımızın bir ifadesi olarak yaşanan katliamlara karşı sesiz kalmayacağımızı, gücümüzün yettiğince kardeşlerimizin yanlarında olacağımızı bildirmek için toplandık. Ve yine bu meydanda bulunma nedenimiz Tunus'lu Muhammed Buazizi'lerin, Suriyeli Hamza el Hatip'lerin başlattıkları onurlu ve şerefli davanın destekçileri olduğumuzu ilan etmektir. Zulme ve küfre karşı en değerli varlığı olan canını, adaletin ikamesi için veren insanların yolunu tutmaktan hiç bir zaman vazgeçmeyecek ve rabbimizin inayeti ile her zaman yanlarında olacağız.
Direniş ve onurun yeni sembolü olan Humus'a Bursa'dan bin selam.
Özgür-Der Bursa Şubesi