Bursa'da Çözüm Süreci Konuşuldu
Özgür-Der Bursa Şubesi tarafından “Son Gelişmeler Işığında Çözüm Süreci” konulu panel Ördekli Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
Özgür-Der genel başkanı Rıdvan Kaya ve Özgür-Der Diyarbakır şube başkanı Murat Koç'un konuk olarak katıldıkları programı Civan Behiç Turan yönetti.
Kürt sorununa özetle değinen Civan Behiç Turan, Kemalizm'in tahakkümünden önce bu topraklarda kardeşliğin esas olduğunu hatırlattı. Ulusçuluğun ikame edildiği dönemde en çok Kürtler'e yönelik asimilasyon politikaların izlendiğini belirtti. 1940'a kadar ortaya çıkan her türlü hareketin en sert şekilde bastırıldığını söyleyen Turan, 1980'e kadar bir ara dönemden sonra PKK hareketinin silahlı mücadeleye başlamasıyla Kürt sorununun yeni bir boyut kazandığını ifade etti. Son olarak AK Parti hükümetinin açılım politikalarına ve 17 Aralık operasyonuna değinen Turan sözü Murat Koç'a verdi.
Kürt sorunu ifadesinin doğru bir ifade olmadığını söyleyerek konuşmasına başlayan Murat Koç, özü itibariyle Kürt sorunu olarak ifade edilen şeyin Kürtler'in asimilasyon ve haksızlıklara karşı direnişi olduğunu belirtti. Bunun için kullanılan yöntemler seküler veya milliyetçi olması bu hakikati değiştirmez diyen Koç, Öcalan'ın tutuklanması ve AK parti hükümetinin kurulmasıyla yeni bir sürece girildiğini söyledi. Kürt sorununun vesayetçi sistem için ne ifade ettiğini soran Koç konuşmasına şöyle devam etti: " Sistem kendini tahkim etmek için toplumun farklılıklarını derinleştirerek düşmanlıklar üretti. Bunun için irtica ve bölücülük gibi korkular saldı topluma. Kürt sorununu da bunun için kullandı. Ta ki bu söylemler ortalama bir vatandaşın söylemi olana kadar. AK Parti iktidara geldiğinde iki önemli hedefi vardı. Birincisi ekonominin düzeltilmesi, ikincisi vesayetin geriletilmesiydi. Avrupa Birliği'ne uyum sürecini bunun için bir avantaj olarak kullandı. Başbakan Erdoğan vesayetin Kürt sorunu ile iç içe geçtiğini düşünerek hem vesayeti geriletmek için bu sorunu çözmesi gerektiğini hem de bu sorunu bitirmek için vesayeti geriletmesi gerektiğini kavradı. Erdoğan 2005'te 'Kürt sorunu benim sorunumdur' dediğinde vesayet sistemi bunun bedelini ağır ödettirdi. Umut kitapevi gibi operasyonlarla hükümet sıkıştırılınca hükümet milliyetçi söylemlere savruldu. 27 Nisan muhtırası ve parti kapatma davasını başarıyla atlatan hükümet özgüven kazandı. 2009'da çözüm sürecini başlattı.
Habur sınırı kapısından PKK militanlarının gelişi gibi sembolik adımlarla toplumu sürece hazır hale getirmeye çalıştı. BDP bunu bir siyasi şova dönüştürüp çözüm sürecini sekteye uğrattı. Ancak sonradan öğrendik ki Oslo'da hükümet görüşmeye devam etmiş. PKK buna rağmen 2012'de Silvan saldırısını gerçekleştirdi. Öcalan, Devrimci Halk Savaşı başlattığını duyurdu. BDP Demokratik Özerklik söylemine sarılmaya başladı. Bu süreçte devlet ile PKK arasında son otuz yılın en şiddetli çatışmaları oldu. PKK da çok ciddi kayıplar verdi.
Öcalan, kendisi için yapılan açlık eylemini durdurarak hem güç gösterisi yaptı hem de çözüm için aktör olduğunu gösterdi. Çözüm sürecinin esas başlangıcı da bu olay sayılır. Diyarbakır'da Nevroz kutlamalarında okunan bildirisi ile de çözüm için PKK'yı bile karşısına alabileceğini gösterdi çünkü bildirinin ana vurgusu olan "kardeşlik" ve bin yıllık Türk-Kürt birlikteliği PKK ve BDP'nin kabul edebileceği şeyler değildi.
Çözüm süreci şu anda da handikaplarla birlikte devam ediyor. Öcalan ve Erdoğan devam ettirmekte kararlı davranıyorlar."
Murat Koç'tan sonra sözü alan Rıdvan Kaya çözüm sürecini konuşmadan önce bu soruna müslümanlar olarak nasıl bakmamız gerektiğini tespit etmeliyiz diyerek başladı.
Kaya Kürt sorununun "ümmetten ulus yaratma projesi"nin bir sonucu olduğunu vurgulayarak sadece Kürtleri değil Türkleri ve diğer müslüman halkları da ciddi şekilde etkilediğini söyledi. Kürtler için bu sorunun daha uzun ve sancılı geçmesinin sebebinin Kürtlerin nispeten daha yoğun nüfuslu ve daha özerk olmalarından kaynaklandığını belirtti. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çeşitli aşamalardan geçildiğini hatırlatan Kaya, İstiklal Mahkemeleri ve Şeyh Said kıyamı idamlarından Çözüm sürecine gelindiğini vurguladı. Bunun önemli bir aşama olduğunu ancak bundan sonrasının da zor ve mayınlı tarlada yürümek gibi olduğunu ifade etti.
Rıdvan Kaya, aslında birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki sorunun içi içe geçtiğine dikkat çekti. Bu iki sorunun Kürt sorunu ve PKK sorunu olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti;
"Bu iki sorundan birinin çözülmesi diğerinin çözülmesine bağlı. Birbirinden ayırmak mümkün değil. Bu bakımdan Öcalan'ın durduğu yer çözüm için önemlidir. Nevroz bildirisindeki iki önemli vurguyu hatırlamakta yarar var; birincisi kardeşlik ikincisi ise silahların bırakılmasıydı. Kardeşlik vurgusunu ne yazık ki devlet asimile etmek ve susturmak için kullandılar. BDP tarafı ise 2011 HDK tüzüğünden kardeşliği çıkaracak kadar bundan uzaktır. Zaten daha önce de anlamsız bir kardeşlik söylemleri vardı. Bu bakımdan Kürt hareketinin de zihniyet olarak devletten bir farkı yoktur, ulusalcıdır ve kardeşliği anlaması mümkün değildir.
Uludere olayını her yerde insanları yargılamak ve tasnif etmek için kullanıyor BDP. Elbette Uludere'de bir katliam olmuştur sebebi ne olursa olsun. Hesabı da mutlaka sorulmalıdır fakat Uludere gibi PKK'nın onlarca olayı var onların da aynı şekilde hesabı sorulmalıdır. Siirt'te arabalarında öldürdükleri kişilerin, Batman'da, Ömerli'de, Mardin'de öldürdükleri insanların hesabının da sorulması gerekir. Adalet bunu gerektirir.
Kardeşlik soyut değil somut bir şeydir bizim için ve islam kardeşliğidir, nihai çözüm de bu kardeşlik paydasında buluşmaktır. Milliyetçilikle kirlenmiş zihinlerin bu kardeşliği anlaması mümkün değildir. Bununla birlikte kanın durması için atılan her adımı da desteklemek gerekir. Türk ulusu yerine Türkiye ulusu üretmekle ya da demokratik özerklik gibi önermelerle bu sorunun çözülemeyeceğini aklımızdan çıkarmamak gerekir."
Konuşmacılar ikinci oturumda Kürt sorununda çözüm sürecinin son olaylardan nasıl etkilendiğine değindiler.
Olayları kronolojik olarak ele alan Murat Koç son dönemde beş önemli olayın olduğunu söyledi.
"- Akil insanlar heyetinin çalışmaları gösterdi ki Türkiye'nin Türk tarafının çözüm için bazı şartları ve çekinceleri vardı.
- Bu raporların etkisi konuşuluyorken Gezi Parkı olayları oldu. Öcalan çok kritik adımlar atarak BDP'yi Gezinin dışında tuttu. Bunun sürece katkısı büyük oldu. Öcalan'ın ulusalcılarla olan eski ittifakının bittiğini gösterdi.
- Sonra 'Rojava' gündeme geldi. Esed rojava denen bölgeyi fiili olarak PYD'ye teslim etti. PKK ordan özgüven alarak çözüm sürecini gereksiz bulmaya başladı. Süreci yavaşlatmaya başladı.
- Süreç tıkandı derken Başbakan Erdoğan hiç beklenmedik bir adım atarak 'Diyarbakır Buluşmasını' düzenledi. Bu buluşmayla Erdoğan gösterdi ki PKK istese de istemese de hükümet bu süreci yürütmek istiyor.
- Çözüm için Erdoğan'ın güven tazelediği bir ortamda 17 Aralık operasyonu oldu. Öcalan 'darbe' olarak gördüğünü belirtti ve yine bu süreçte kararlılığını gösterdi.
Şu anda Çözüm süreci şu dört hedef doğrultusunda ilerlemeye çalışıyor,
-Anayasal ve yasal düzenlemeler
-Genel af
-Anadilde eğitim ve kamuda kullanılması
-Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi."
Murat Koç'tan sonra konuşan Rıdvan Kaya 17 Aralık operasyonunun doğrudan çözüm sürecine yönelik olmadığını ancak sonucu itibariyle etkilediğini belirtti. Fethullah Gülen hareketinin başından beri çözüm sürecinden rahatsız olduğunu söyleyen Kaya, onların çözüm olarak önerdiği şeyin askeri ve polisiye bir yöntem olduğunu ifade etti. Süreci bozmaya yönelik girişimlere medyalarında daha çok yer verdiklerini dile getiren Kaya konuşmasına şöyle devam etti; " bir cemaat elbette siyasi bir konuda farklı düşünebilir. Bir hükümetin bir icraatını eleştirebilir ancak bunu sabote etmeye hakkı yoktur. Oslo görüşmelerini sabote ettiler, KCK tutuklamalarındaki çirkin görüntülerle bozmaya çalıştılar vs.
Elbette biz de bir çok konuda hükümeti eleştiriyoruz ancak Fethullah Gülen hareketinin hükümeti eleştirmekten anladığı bizim güzel gördüğümüz politikalarını sabote etmeye çalışmaktır. Biz hükümeti Suriye ve Mısır konusundaki tutumundan dolayı takdir ederken onlar 'hükümet bizi yalnızlaştırıyor' diyorlar. Ümmet perspektifinden bakmıyorlar ne yazık ki. İsrail ya da ABD ile birlikte hareket ettiklerine dair elimizde bir belge yok o yüzden böyle bir suçlama doğru olmaz ama sonuç itibariyle yaptıkları ABD ve İsrail'in ekmeğine yağ sürmektedir. Onlar için üzülüyoruz sadece. çünkü bu çatışmadan sonra her iki taraf da ulusalcılara yakınlaşıyorlar."
Son olarak milliyetçiliğin her türlüsüne karşı mücadele etmemiz gerektiğini belirten Kaya bu konuda Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği arasında bir fark olmadığını belirterek konuşmasını Ebu Hureyre (r.a)'dan bir rivayetle bitirdi.
Allah cahiliyetten kalma bir duygu olan babalar ve atalarla övünmeyi yasaklamıştır. Bu atalar ister mümin ve muttakî, ister fâcir ve günahkâr olsun fark etmez. Siz Adem’in neslindensiniz ve Adem de topraktan yaratılmıştır. Sizden kavimlerle övünen bir kimse olmasın (kavimlerinizle övünmeyesiniz). Atalarla övünenler cehennem kömürlerinden bir kömürdürler. Onların bu hali Allah nazarında burnuyla pislik yuvarlayan pislik böceğinden daha kötüdür.” (Ebû Dâvud, Edeb, 112)