Bursa'da başörtüsü eylemi
13 Eylül 2008 Cumartesi günü Ramazanın ikinci haftasında Bursa’da Özgür-Der mensupları, başörtüsüne olan inançlarını ve yasağa karşı direnme kararlılıklarını belirtmek amacıyla Orhangazi parkında bir basın açıklaması düzenledi.
Özgür-Der adına basın açıklamasını okuyan Zeynep Kaya özetle şunları kaydetti: "Başörtüsü namaz gibi, oruç gibi Allah'ın bir emri olan ibadi sorumluluktur. Başörtüsünü ebediyen yasaklamaya çalışan zihniyet en son, anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliklerin ardından AK Parti'nin kapatılma davası sürecinin sonunda bir kez daha kendini göstermiştir. Yasakçı zihniyetin bu açık tutumları ortada iken bizim susmamız kabul edilebilir bir davranış değildir. Yapmamız gereken, elimizden geldiği sürece bu zulme karşı tavır almaktır.
28 yaşına giren 12 Eylül darbesinin izdüşümleriyle birlikte düşündüğümüzde laik, bürokratik sistemin aynı mantıkla, aynı şiddet ve baskıyla sürdürüldüğünü de görmekteyiz. Darbe mantığının oluşturduğu tehditler, bizi bu zamana kadar nasıl yıldırmadıysa bundan sonra da yıldırmayacaktır. İnancımız ve kimliğimiz söz konusu olduğunda hiçbir şekilde hiçbir şeyden taviz vermeyeceğiz. İnancımızdan ve kimliğimizden ödün vererek asla uzlaşmayacağız. Ne kadar sürerse sürsün, mücadelemiz bitmeyecektir."
Basın açıklamasının tam metni:
HAKLARIMIZDAN VE TALEPLERİMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ
Bugün Ramazan ve biz Türkiye'nin birçok yerinde olduğu gibi başörtüsü mücadelemiz için yine meydanlardayız. Her zaman belirttiğimiz gibi başörtüsü, sonucu ne olursa olsun vazgeçmeyeceğimiz haklarımızdandır. Bugün Allah'ın emirlerinden biri olan orucun ibadet olması gibi başörtüsü emri de aynı çerçevede ibadi bir sorumluluktur.
Anayasa mahkemesinin 10. ve 42. maddelerine dair yapmış olduğu değişiklikler ve AKP hakkında verilen karar ile başörtüsünün egemenler tarafından sonsuza kadar yasaklanmak istenmesi bir daha açıkça ortaya çıkmıştır. Böylelikle vesayetçi sistemin başörtüsüne yaklaşımının çözümsüzlük ürettiği bir daha anlaşılmıştır. Bu tutumları açıkça ortada olduğuna göre yasaklara muhatap olan bizlerin yapması gereken de aynı açıklıkta ortaya çıkması gerekmektedir.
Zalimlerin insafına hiçbir zaman terk edilmemiş, bundan sonra da terk edemeyeceğimiz haklarımız ve taleplerimizi direnerek haykırmaktan başka hiçbir yol görünmemektedir. Çünkü egemenlerin insafına sığınarak bugüne kadar hiçbir hak elde edilmediği gibi bundan sonra da elde edilemeyecektir. Bizim kaybedecek koltuklarımız ve iktidarlarımız yok. Bizim için önemli olan onur ve şerefimizle her şeye rağmen kimliğimizi korumak ve bu uğurda mücadele etmektir.
Bugünlerde yıldönümünü yaşadığımız 12 Eylül darbesinin izdüşümleriyle birlikte düşündüğümüzde laik, bürokratik sistemin aynı mantıkla, aynı şiddet ve baskıyla sürdürüldüğünü de görmekteyiz. Bu, bize darbe düzenleriyle; iddia edilen demokrasi arasındaki farkın ne kadar ince olduğu hatta gerektiğinde tümüyle yok olduğu gerçeğini hatırlatıyor.
Bu durumda namaz ve oruç gibi en temel şahitliğimiz, en temel amelimiz, en temel itikadımız olan başörtüsü için yapılacak olan, sabırla mücadele etmeye devam etmektir. Dolayısıyla darbe mantığının oluşturduğu tehditler ve baskılar bizi bugüne dek nasıl yıldıramamışsa laik, despotik vesayet sisteminin bizi bu tür tehdit ve baskılarla yıldıramayacağı bir daha anlaşılmalıdır.
Son söz olarak her zaman söylediğimiz ilkemizi tekrarlıyoruz; inancımız ve kimliğimiz söz konusu olduğunda hiçbir uzlaşmayı, hiçbir hak bağışını beklememiz ve kabul etmemiz söz konusu olamaz. Kimliğimizin bir parçası olan oruç ve namaz gibi başörtüsünü de sonuna kadar direnerek savunacağız. Ve bu direnişimizde hiçbir zaman geri adım atmayacağız. Ne kadar uzun sürerse sürsün mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Haksöz-Haber