Bursa Özgür-Der’den Balyoz Protestosu
Bursa Özgür-Der Şubesi 23.01.2010 Cumartesi saat 13’te Bursa Orhangazi Parkı’nda, “Ordu Kışlaya, Militarizm Çöplüğe” başlığıyla bir basın açıklaması düzenledi.
En son ortaya çıkan "Balyoz" darbe planıyla yeniden gündemleşen askeri cunta anlayışı Bursalı Müslümanlar tarafından protesto edildi. Özellikle 1997 post-modern askeri darbesinden sonraki hedeflenen tüm darbe planları hatırlatılarak, Genelkurmay'ın halkın üzerinden elini çekmesi gerektiği ifade edildi. Hükümetin uzlaşmacı, erteleyici tavrına yönelik eleştirileri dile getiren Bursa Özgür-Der Şubesi Başkanı Aziz Avar, ordunun işlediği zulmü ortadan kaldırmanın tek yolu, dik durarak ilkeli ve uzlaşmadan hesap sormaktan geçtiğini ifade etti. Darbenin ve planlanan bütün zulümlerin yalnızca ordu içindeki bir çeteye mahsus olmadığı, Genelkurmay'ın kendi işlevi haline dönüştüğü ve bu militarist zorba düzenin tüm sorumlularının bir an evvel yargılanıp ordunun kışlaya gönderilmesi gerektiği ifade edildi.
Ara ara sloganlarla süren bu giriş konuşmasının ardından Özgür-Der Bursa Şube üyesi Zahit Kaplan basın açıklamasını okudu. "Mücadelemiz, İlkelerimiz, Kimliğimizle Varız, Var Olacağız!", "Zulme Karşı Direneceğiz!", "Darbeci Paşalar Yargılansın!", "Militarist Bataklık Kurutulsun!" gibi sloganlar eşliğinde Genelkurmay ve darbeler protesto edildi. Okunan basın açıklamasının ardından eylem tekbirlerle son buldu.
Cihad İzci / Haksöz-Haber
Basın açıklamasının tam metni:Ordu Kışlaya Militarizm Çöplüğe
Bugün meydanda oluşumuzun nedeni, sayısını unuttuğumuz darbe planlarından birinin daha ortaya çıkmasıdır.
2002 seçimlerinden hemen sonra, 28 Şubat darbe düzeninin devamı olduğu anlaşılan, "Balyoz" adı altında bir darbe teşebbüsünün ortaya çıkarıldığı, elde edilen belgelerden anlaşılmaktadır.
Basına yansıyan bu belgelere göre, camilerin bombalanması, kendi uçağını düşürme gibi provokasyonlar içerisinde oldukları görülmektedir.Bundan önce ortaya çıkan Ayışığı - Yakamoz - Sarıkız - Eldiven ve Kafes eylem planlarında olduğu gibi, hatta ondan daha dehşet verici planlar ile karşı karşıya olduğumuz yine bu belgelerden anlaşılmaktadır.
Bu teşebbüsler sonucunda Alevi önderlerine suikast yapıp, Maraşı hatırlatan alevi-Sunni çatışması çıkarmak, azınlıkların dini önderlerine saldırılar ile irticanın var olduğunu göstermek, müzeleri bombalayıp çocukları katlederek, bundan ortaya çıkacak dehşetten ve yılgınlıktan beklenti içinde olanlar gibi, halkı kin ve nefret üzerine bina edilen bir çatışmaya sürüklemek istedikleri yine çok net anlaşılmaktadır.
Gazeteciler başta olmak üzere, halkı fişlemeden geçirerek,fişledikleri on binlerce insanı stadyumlara doldurularak Naziler gibi kamplar oluşturma niyetleri açıkça belgelerine yansıttıkları da görülmektedir.
Kendi darbeci mantıklarını ancak bu, terör sindirme ve yılgınlık üzerinde bina etmek isteyen çetelerin, yaptığı planlardaki benzerlikler aynı kafadan üretilmiş senaryolar olarak ortaya çıkmaktadır. Ele geçirilen belgelerden camilerin, kimler tarafından bombalanacağı, halkı tahrik edeceklerin de nasıl hareket edecekleri tek tek planlanmıştır. Darbeden sonra, hükümeti bütün detaylarına kadar kurma, kurumların başına emekli subaylar getirme ve dolayısı ile toplum da oluşan yılgınlık üzerinden, bugüne kadar ki darbeler de olduğu gibi iktidarlarını pekiştirmeyi hedeflemekteydiler.
Bütün bunlar belgeler ile sabitken, Genelkurmay'ın bu planı diğer planlar da olduğu gibi "plan semineri" olarak değerlendirip, meşruluk kazandırmaya çalışması, bizce sorunun en fazla üstünde durulması gereken noktasını işaret etmektedir. Çünkü belgeler de açığa çıktığı gibi camii bombalamalar, kendi askeri uçaklarını düşürme gibi bir çok detayın yer aldığı planın, dış düşmana karşı bir savunma semineri olarak ortaya konması oldukça düşündürücüdür. Dolayısı ile bu savunma biçimi bizi bu planları yapanların, ordu içindeki yuvalanmış çetelerden çok, Genelkurmay'ın kendi planları olduğunu düşünmeye sevk etmektedir. Çünkü Genelkurmay'ın yaptığı açıklamada, bu planların olmadığı ve yapanların suçlandığı bir ibare yerine, yapılanların rutin işlerdenmiş gibi değerlendirilmesi, söylediklerimizin bir başka delilidir.
Askeri vesayet sisteminin kuruluşundan beri, halkın üzerindeki baskılarının devam olan "balyoz" planı da göstermiştir ki sistemli bir şekilde bu baskılar sürdürülmek istenmektedir. Bundan kurtuluşun sadece çetelerin temizlenmesinden geçmeyeceği de açıktır. Sorun askerin sürekli üzerinde durulan milli iradeye, yani halkın seçimine tabii kılınması gerekmektedir. Halkın vergileri ile beslenen bu bürokratik yapının, yine halkın üzerinde tehdit unsuru olarak etkisini sürdürmesine son verilmelidir. Bunun için de yapılması gereken en önemli şeylerden birisi de askerin de sivil yargıya tabii kılınmasıdır. Ama ne yazık ki bu yapılanmalar ortada iken her tarafa bombalar planlar saçılmışken, Anayasa mahkemesi bu çeteci mantığın sivil mahkemelerde yargılanma isteğini reddetmiştir. Yedi yıl içinde sayısız darbe girişimine hedef olan Ak parti ise sabır telkin etmekten öteye gitmemektedir. Yüzde ellilere varan halk desteği, mecliste çoğunlukla bu darbeci gelenekle mücadele etmesi gerekirken uzlaşma yolunu seçmemelidir.
Sonuç olarak diyoruz ki, Genelkurmay bütün toplumun üzerinden elini çekmeli ve asli görevi olan kışlaya dönmelidir. EMASYA'da denilen,.İç hizmet kanunundan aldığı darbe mantığını ortadan kaldırılması için de Anayasada bu dahil olmak üzere bütün düzenlemeler vakit geçirilmeksizin gerçekleştirilmelidir. Sorumlular hukuk önünde hesap vermeli, 1960-71-82 ve 97 darbelerinin oluşturduğu mantığın, anayasa ve bağlı olarak diğer yasalar bu vesayet kalıntılarından temizlenmelidir.
Özgür-Der Bursa Şubesi