Bursa Özgür-Der'de “Türkçülük” Semineri
"Osmanlı son dönem düşünce hareketleri" ana başlığı altındaki seminerlerden olan "Türkçülük" konulu seminer Lütfü Çiftçi tarafından Ördekli Kültür Merkezinde sunuldu.
Lütfü Çiftçi; vahyî düşünce tarzından kopuşun, düşünce tarzındaki değişiklikleri de beraberinde getirdiğini ifade ederek başladığı sunumuna; bu değişimin "Kavramlar" düzleminde ciddi bir anlam kayması ve kargaşasına neden olduğunu, özellikle batı medeniyetinin dönüştürme sürecini insan tasavvurlarını oluşturan kavramlardan başladığını belirtti. (millet, şa'b vb. kavramların ırk, ulus gibi içerikleri farklı olmasına karşın aynı manada kullanılması) Oysa kavim ile alakalı vahyî mantalitenin hiçbir zaman "ırk" temelli bir yapıyı kapsamadığını bilakis bu tarz yaklaşımların kınandığını Nuh as. kıssasının bunun örneği olduğunu belirtti (Nuh'a kendisine itaat etmeyen oğlu için 'o senin kavminden değil' mesajı iletilmesi).
Çiftçi; ulusçuluk akımının tarihsel olarak; 16.yy 'dan 19.yy 'ın sonuna kadar batının sömürgecilikten aldığı güçle, kendi içerisindeki en geniş çaplı "devrimini" gerçekleştirdiğini ve bunun merkezinde "akıl" olan bir yapı olduğunu bunun ise zemine etkisinin Fransız devrimi, sanayileşme, aydınlanma ile birlikte oluşan hızlı bir kentleşme, yeni yapı tarzları (cemaat, cemiyet) ve tabakalaşma (sınıflar) olarak etki ettiğini belirtti. Farklı bir tarz olsa da aynı şeyin Marks için de geçerli olduğunu zira onun İngiltere'nin Hindistan'ı sömürgeleştirmesini meşru gördüğünü belirtti.
Çiftçi, işte bu anlayışın İslam toplum tipini, feodal tipten lineer (doğrusal) tarih anlayışı ile seküler-ulus zeminli çekmek istediğini ifade etti. Ki bu noktada milletçi ideolojiler evrensel bir form kazanmış durumda olduğunu belirtirken; birçok unsuru içinde barındıran Osmanlı İmparatorluğu'nun da çöküş sürecine girmiş olduğunu ifade etti. Osmanlı son dönemlerinde yönetici ve aydınların kendi insiyatifleri dışı gelişen olayları, devlete fayda sağlayacak şekilde dönüştürmek istediklerini belirten Çiftçi; ilk olarak Yunanistan'ın ayrışmasıyla "Osmanlıcılık" fikrinin, özellikle Arap unsurların ayaklanması ile "İslamcılık" fikrinin ortadan kalkmasına sebebiyet verdiğini ifade etti. Sık sık Yusuf Akçura'nın "üç tarz-ı siyaset" ine vurgu yapan Çiftçi; Akçura'nın Türk unsurunu diğer tarz-ı siyasetlerde temel unsur olarak görmek yerine Türkçülüğün başlı başına bir tarz olarak dillendirdiğini belirtti. Yine O'nun kendi ifadesiyle islamın siyasal özelliğini kaybettiğini ancak milliyetçi tabanı bir arada tutmak için olumlu bir yapı arz ettiğini belirtti.
Milliyetçilik akımıyla birlikte Osmanlı'dan kopan unsurlar, self-determinasyon (her ulusun kendi kaderini tayin hakkı) fikriyle Anadolu coğrafyasındaki Türkçülük akımına temel teşkil ettiğini yine bu fikrin batı ile çatışmayan tek fikir olduğu, işte böyle bir sürecin ise bağımlı ulus devletlerin oluşmasına neden olduğunu ifade etti. Çiftçi Türkçülük fikriyle şekillenen bu dönemin, her şeyden önce "üretilmeye" çalışılan bir ulus ve üst kimlik temelli çalışmalara öncelik verildiğini belirtirken; Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Ömer Seyfettin, Yusuf Akçura gibi teorisyen ve entelektüellerin, "türk yurdu" gibi dergilerin çalışmalarının bu süreçte önemli etkilerinin olduğunu ifade etti. Bu dönemde özellikle İslam öncesine yapılan vurguya dikkat çeken Çiftçi; Türklerinin islamdan önceki tarihinin araştırılması, okul ve kolejler açarak batı tipi eğitim tarzlarına ve müfredatlarına yol açılması, türk ırkı ile ilgili "Ergenekon, manas" vb destanların türetilmesi, oryantalistlerce yapılan "türk dil grameri" çalışmalarına -ki oryantalist etki Ziya Gökalp'ın "Türkçülüğün esasları" adlı kitabında çok iyi gözlemlenebilir- vurgu yapılması gibi birçok çalışmanın; temelde üretilmeye çalışılan bir ulusa dikkat çektiğini belirtti (daha sonra ise Akif İnan'ın türk tarih tezi, güneş dil teorisi, sarı ırk beyaz ırk kuramları gibi birçok çalışma yapılacaktır). İşte bu noktada içe dönük olarak sorunları çözmeye yönelik projenin resmi ideoloji olarak benimsenmesine yol açtığını ifade etti.
Bu akımın daha sonra Türkçülük (Turancılık) ve türk İslamcılığı olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Çiftçi; bunlar karşısında İslami hassasiyetleri biraz daha fazla olan Mehmet Akif, Ahmet Naim gibi "sebil'ür-reşad" çevresine atıfta bulundu. Turancılık ile –ki Ali Turan'ın dillendirdiği bir yapı- Müslim-gayri Müslim bütün Türklerin (Macarlar, Orta Asya Türkleri vb.) tek bir bayrak altında toplanması fikri (Kızılelma); Türk İslamcılığı ile ise, dinî iman ile birlikte kavmi imanı da gerekli kılan bir anlayışı öngördüğünü belirtti.
Çiftçi sunumuna; alt kimliklere "üretilmiş" bu üst kimliğin dayatılarak var olduğunu, buna ise "doğal olarak" üst kimliği ve aidiyeti "Müslüman ve İslam" olan "ümmetçi" anlayışın dur diyebileceğini, bu anlayışın ise giderek kuvvetlendiğini bu noktada ise Müslümanlara düşenin aidiyetlerine, kimliklerine sıkı sıkıya bağlı kalmaları olacağını belirterek son verdi.
Cihad İzci / Haksöz-Haber