Bursa: Doğu Türkistan’daki Zulme Son!
Bugün Orhangazi parkında toplanan Özgür-Der Bursa Şubesi çağrısı ile toplanan Bursa'lı Müslümanlar, Çin Emperyalizminin Doğu Türkistan'da gerçekleştirdiği İşgal ve Zulme karşı seslerini yükseltti.
Eylemde 'Yaşasın zalimler için cehennem','Kahrolsun Zalim Çin Emperyalizmi', 'Türkistan kıyamda Müslümanlar Yanında' gibi sloganlar atıldı.
Okunan Basın açıklaması ve atılan sloganlarla eylem sona erdi.
Basın açıklaması tam metni:
DOĞU TÜRKİSTANDAKİ ZULME SON!
18. yüzyıldan bu yana işgal altındaki Doğu Türkistan'da, Müslüman Uygur Türklerine karşı sürdürülen sistematik katliam ve asimilasyon politikaları, bu gün de görüldüğü gibi şiddetle devam etmektedir. Özellikle 1949'ta Çin Komünist devrimi sonrasında bu politikalar daha şiddetli şekilde sürdürülmektedir. Dinleri, dilleri, kimlikleri ortadan kaldırılmaya çalışılan bu halkın ülkelerinin adı bile Çin dilinde "işgal edilmiş toprak" anlamına gelen Sincan diye anılmaktadır. Ve ne yazık ki bizler dahi bütün Dünyayla beraber bu adı kullanmaktayız. Bütün işgalci güçler gibi; etnik temizlik ve katliama tabi tutulan Uygurların yaşadıkları bölgelere sistematik olarak yerleştirilmiş Çinliler, başta başşehir Urumçi olmak üzere bir çok şehirde nüfus çoğunluğunu sağlamış durumdalar. Devletin ve Çinlilerin baskısı altında kalan Uygurların her ne kadar -guya Özerkliklerinden dolayı- serbest denilse de dilleri İlkokuldan Üniversiteye kadar bütün okullarda yasaklanmış durumdadır. Camiler açık gözükse de gençlerin, memurların, öğretmenlerin camiye gitmeleri yasaktır. Kuran okuyan ve kendi şartlarında İslamı yaşamaya çalışanlar da takip altındadır. En ufak talepleri bile Terörizm diye nitelendirilip, baskı altına alınmaktadır. Özellikle dünden beri Camilere giriş yasaklanmıştır. Özerk bölgenin işbirlikçi yöneticileri bir lütuf olarak müslümanların evde dua etmelerine izin vermiştir!
Yukarıda da söz ettiğimiz gibi, Çin Komünist Devrimi ile başlayan bu asimilasyon politikası sonucunda yüz bine yakın Müslüman Uygurun cezaevlerinde olduğu ifade edilmektedir. Yine bu politikaların devamı olmak kaydıyla Müslüman kadınlara taciz ve tecavüz hareketlerinden yola çıkarak başlayan bu günkü protestolar, gerek Devlet güçleri gerek Çinli çetelerce gerçekleştirilen katliamlarla asimilasyon politikalarını açıkça ortaya koymaktadır. Devlet kaynaklarının açıkladığı 150, bağımsız Uygur kaynaklarının belirttiği üzere binlere varan ölüden bahsedilmektedir. Bir çok örnekle uzatabileceğimiz uygulamaların işgal sürdükçe devam edeceği, Devlet destekli ırkçı çetelerin haberlere düşen fotoğraflarıyla izlenebilmektedir. Etnik ayrımcılığın sürdüğü, dilinden, inancından, kültüründen kaynaklanan haklarının ayaklar altına alındığı, yok sayıldığı bütün coğrafyalarda olduğu gibi.. Kominist ideolojiyle yönetilen Çin'de de, Çin Milliyetçiliğinin Devlet'ten destek alarak aynı metodu sürdürmesi de dikkat çekicidir. Anti parantez, Çin Komünist Partisinin uzantısı olduğu bilinen Doğu Perinçek'in ulusalcı çetelerle iş tutarak, Çin'deki çete ve Devlet ilişkisini burada da uygulamaya koyma çabası şimdi daha anlaşılır hale gelmektedir.
Yüzyıllardır süren, milyonlarca Müslüman Uygur'un katledilmesine, sürülmesine neden olan bu uygulamalara başta Türkiye olmak üzere, dünya gerekli tepkiyi vermemektedir. Uluslararası dengeler açısından bakılan bu meselenin yok sayılması oldukça düşündürücüdür. 2000'li yılların başında Mesut Yılmaz'ın başbakanlığındaki koalisyon, bu günkü gibi baskıların olduğu bir dönemde, Çin'den gelecek turist sayısı gerekçe gösterilerek ses çıkarılmaması dün olduğu gibi bu gün de devlet politikası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gün küresel güç haline gelmiş Çin'e yaklaşımlardaki tedirginlik dediğimizi haklı çıkaracak boyuttadır. Hele bu işgalci devletin BM'deki güvenlik konseyinde 5 daimi üyeden biri olması, özellikle tepkileri iyice zayıflatmaktadır. Diğer işgalci ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere'nin İslam coğrafyasındaki işgalleriyle beraber düşünüldüğünde acı bir manzarayla karşı karşıya olduğumuz da ortadadır. Yeni Dünya Düzeni denilen manzara da bu olsa gerektir.
Yine ne acıdır ki, işgal ve katliama tabi tutulan Müslüman Uygur Halkının kurtarıcısı, bir başka işgalci ABD ve diğer batılı güç odakları olarak ortaya konulmaktadır. Demokrasi ve İnsan Hakları söylemleriyle kuzu postuna bürünmüş kurtluklarıyla arz-ı endam etmektedirler. Yardım beklenen bu güçlerin Filistin, Irak ve Afganistan'daki işgalci konumları, olayı bütün çıplaklığıyla gözler önün esermektedir.
Devlet destekli Ulusalcı politikalara yön verenler Uygurlara karşı yürütülen asimilasyon ve katliama tepki gösterirken, bu güne kadar coğrafyamızda yapılan benzer asimilasyon politikalarına son vermek gerektiğini de umarız kavramışlardır.
Doğu Türkistan'da da, bütün işgale uğrayan müslüman halklar gibi, direniş ve direnişin öncülüğü Doğu Türkistan İslam Partisi mücahidleri tarafından sürdürülmektedir. En tabi hakları olan işgale karşı direniş, Filistin'de Irakta Afganistan ve Çeçenistan'da olduğu gibi Terörizmle suçlanmaktadır. Direnişin ve Direnişçilerin Terörist değil, bu coğrafyalarda İşgali Sürdürenlerin TERÖRİST olduğu açık bir gerçek değil midir? Hak ve Özgürlük talebi için, ABD ve işbirlikçilerinin Demokrasi ve İnsan Hakları yalanlarına mı yaslanmak gerekmektedir? Uygur müslümanlarının mücadelesine, Demokrasi ve İnsan Hakları palavraları değil, 1860'ta kurulan Türkistan İslam Cumhuriyeti'ne temel oluşturan değerler yön vermektedir.
Ve son olarak bizler, Dünya'nın neresinde olursa olsun, inancından, dilinden, kültüründen, düşüncesinden, kavmi özelliğinden dolayı asimilasyona ve katliama tabi tutulanların, yani mazlum ve mustazafların yanında, kim olursa olsun bu zulmü işleyen zalimlerin de karşısında, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin bu yoldaki mücadelelerinin yanında olacağımızı vurguluyor ve bunun bizim en temel ibadetlerimizden olduğunu tüm dünyaya haykırıyoruz.
YAŞASIN MÜSLÜMAN UYGUR HALKININ ŞANLI DİRENİŞİ!
YAŞASIN TEVHİD VE ADALET MÜCADELESİ!
KAHROLSUN ZALİMLER VE İŞBİRLİKÇİLERİ!
Özgür-Der Bursa Şubesi