"Allah'a Karşı Mazeretimiz Var mı?"
Özgür-Der Bursa Şubesinin hanımlara yönelik olarak düzenlemiş olduğu seminerlerin dördüncüsü Yıldız MEMNUN tarafından dernek binasında gerçekleşti. "Allah'a karşı mazeretimiz var mı?" konusu işlendi.
Yıldız MEMNUN konusunu, A'raf Suresi'nin 164. ayeti çerçevesinde hazırlamış olduğunu belirterek sunumuna başladı.
163: Bir de onlara o deniz kıyısında bulunan şehir halkının başına gelenleri sor. Hani onlar sebt (cumartesi) gününün hükmüne saygısızlık edip Allah'ın koyduğu sınırı çiğniyorlardı. Şöyle ki: Sebt gününün hükmünü gözettiklerinde balıklar yanlarına akın akın geliyordu; Sebt gününün hükmüne riayet etmedikleri gün ise gelmiyordu. İşte fasıklıkları, yoldan çıkmaları sebebiyle onları böyle imtihan ediyorduk.
164: Hani onlardan bir cemaat: "Allah'ın yerle bir edeceği veya şiddetli bir felaket göndereceği şu güruha ne diye boşuna öğüt verip duruyorsunuz?" demişti. O salih kişiler de: "Rabbinize mazeret arz edebilmek için! Bir de ne bilirsiniz, olur ki Allah'a karşı gelmekten nihayet sakınırlar ümidiyle öğüt veriyoruz." diye cevap verdiler.
165,166: Kendilerine verilen öğütleri ve uyarıları kulak ardı edip onları bir tarafa bırakınca, içlerinde kötülükleri önlemeye çalışanları kurtarıp o zalimleri fasıklıkları yüzünden şiddetli bir azaba uğrattık. Şöyle ki: Onlar serkeşlik edip yasakları çiğnemekte ısrar edince onlara: "Hor ve hakir maymunlar haline gelin!" diye emrettik.
Bu ayetlerin nüzul sebebinin kendini Yahudileştirmiş olan İsrailoğullarının Sebt günü yasağını çiğnemeleri olduğunu belirten konuşmacı, İsrailoğullarının Yahudileşmesini ve Sebt gününü anlattı. Yahudileşen insanların özellikleri olarak imanda pazarlık, kutsal kitabı tahrif, taassup ve sosyalleşememe, taklit, dünyevileşme, gündem saptırmak, hizipçilik, ahlaki kokuşma, ütopyacılık, Allah'ı hakkıyla takdir edememek, ciddiyetsizlik, tartışmacılık, gerçeği bile bile inat etmek olarak saydı. Sebt gününü ise şu şekilde açıkladı: "Yahudi inancına göre Cuma akşamı güneşin batışından başlayan Cumartesi akşamı 3 küçük yıldızın gözükmesine kadarki güne Şabat(Sebt-Cumartesi) günü denir. Musa Şeriatı'na göre İsrailoğulları Sebt günü bütün dünyevi işlerden ve dolayısıyla balık avından da kaçınmakla yükümlü bulunuyorlardı. Bu günlerde balıklar diğer günlere nazaran daha fazla sürüler halinde suyun yüzüne çıkar sahile yaklaşırlardı; sözü geçen kasabanın balıkçı sakinleri de işte bu durumu, Sebt gününün örfünü bozmak için bir bahane olarak değerlendirdiler. Balıkçılar cuma akşamından denize ağı gerip, cumartesi akşamı ağları topluyorlardı. Böylece onlara göre cumartesi yani sebt günü çalışmamış oluyorlardı." Sebt gününün ihlalcilerin kıssası olduğunu İsrailoğullarının tarihinde, ya tamah ve hırslarının peşine düşerek ya da dünyevi çıkarlara düşkünlükleri yüzünden kendi şeriatlarının ilkelerine karşı sık sık baş gösteren tecavüzkar eğilimlerin genel bir tasviri, bir betimlemesi olarak görülebileceğini söyledi.
Sunumuna bu ayetlerin tefsirini yaparak devam etti. 164. ayetten anlaşıldığı kadarıyla ilahi yasağa uyan iki kesimin olduğunu bunların birincisinin bu yasağa uyan fakat aktif biçimde yasağın çinenmesine tavır almayan kişilerden oluştuğunu ifade etti. Diğer gurubun ise her durumda öğüt vermeyi, uyarmayı bir sorumluluk olarak gören kesimden oluştuğunu belirtti.
Konuşmacı zulme ve zalimlere karşı tavır alan, uyaran, sakındırmaya çalışan kesimin, Hakk'ın ve adaletin dünyevi planda hakim kılınması, her türlü yanlışlıktan arındırılmış sağlıklı bir toplum oluşturulması için gerektiği, bunların ise Allah'ın rızasını kazanmak için yapıldığını vurguladı. İlahi rızayı hedefleyen bu kesimin, yapması gereken temel amelin "el-emru bi'l-ma'ruf ve'n-nehyu ani'l münker" yani iyiliği emredip kötülükten sakındırmak olduğunu söyledi.
Yıldız MEMNUN, iyilik kavramını Kur'an'ın kendisi ve Kur'an'ın hayatın her alanında yaşanması olarak tanımladı. Her türlü kötülüğün hüküm sürdüğü çağımızda, iyiliğin yeniden tanımlanması ve eyleme geçirilmesinin öncelikle müslümanların görevi olduğunu belirtti. Kişinin başkalarına öğüt verirken kendi yaşamını da atlamamasını vurguladı. Bu bakımdan toplumda her kesimin yükümlü olduğunu belirten MEMNUN, davet yönteminin Hz. Muhammed ve diğer Peygamberler örnekliğinde gerçekleştirilebileceğimizi açarak anlattı. Bu sorumluluğumuzu yerine getirirken kullanacağımız üslubun niteliğine değindi.
Sonuç olarak şunları söyleyerek sunumuna son verdi: "Rabbimiz bizi en güzel şekilde yaratmış, bize güzel bir örnek oluşturma görevini yüklemiş ve bunun için bize bütün donanımı sağlamıştır. Vahiy insanlığı inşa etmek için indirilmiştir. Bize verilen misyonda en önemli yardımcımız temiz fıtratımız, vahiy ve örnek peygamberlerimizdir. Onlar nasıl ki en güzel örnek olmayı başardılarsa biz de günümüze de onların ahlakını yansıtan kişiler olmayı başarmalıyız. Rabbimizin ağır olarak eleştirdiği gibi kitap yüklü eşekler sıfatına maruz kalmamak adına hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk oluşturma derdiyle dertlenmeliyiz. Sahip olduğumuz donanım bize mutlaka bir şeyler yapma fırsatını sunacaktır. Hayırlı bir ümmet oluşturmak için atacağımız her adımın Rabbimiz tarafından destekleneceğini bilmeliyiz. İyiliği emrederken de kötülükten nehyederken de yumuşak bir üslup kullanmamız gerektiğini unutmamalıyız. Aksi halde etrafımızda hiç kimse kalmayabilir. Hem gizli, hem açık, hem gece, hem gündüz, hem kısık sesle, hem yüksek sesle görevimizi yapmaya devam etmeliyiz. Sonunda sabırla direnmeli ve bu direnişi hayatımızın her alanına yaymalıyız. Bütün bunları yapmamız durumunda inşaallah Rabbimizin kurtulanlar onlardır dediği kişiler arasında yer alırız."