“Zihnimize yüklenmiş sınırlar”

“Zihnimize yüklenmiş sınırlar”

Özgür-Der Bingöl Şubesinde Mehmet Hasip Yokuş’un sunumuyla “Zihnimize Yüklenmiş Sınırlar (Örtük Milliyetçilik ve Yerellik)” konulu seminer gerçekleştirildi.

Özgür-Der Bingöl Şubesinin gerçekleştirdiği 2023-24 dönemi aylık seminerler dizisinin ilkinde, Haksöz Dergisi yazarlarından Mehmet Hasip Yokuş’un sunumuyla “Zihnimize Yüklenmiş Sınırlar (Örtük Milliyetçilik ve Yerellik)” konulu seminer gerçekleştirildi.

M. Hasip Yokuş sözlerine Ümmet coğrafyasındaki kargaşa ve savaş ortamı sebebiyle can havliyle ülkemize sığınmış Afgan veya Suriyeli kardeşlerimize son zamanlarda yapılan ve artan ırkçı saldırılar hakkında giriş yaparak şunları söyledi: “Özellikle sosyal medya üzerinden başlatılan ırkçı nefret ve dezenformasyon; bu mecrayla sınırlı kalmayarak Arap turistleri dahi hedef haline getiren bir şiddet ve saldırganlığa dönüştü. Neredeyse gün geçmiyor ki ırkçı nefretin körüklediği bir olay gerçekleşmesin. Halihazırda bu saldırganlığın arka planına baktığımızda ise sığınmacıların en çok “asayiş” ve “ekonomik sorunlar” üzerinden hedef haline getirilmesi ortaya çıkmakta. Oysa, sığınmacılar gerekçe gösterilerek aktarılan ekonomik verilerin tümü hayal ürünü ve gerçek dışıdır. Aynı şekilde güvenlik tehdidi boyutuyla aktarılan olayların büyük çoğunluğu yalan ve kurgu haberlere dayanmaktadır. Yabancıların Türkiye ekonomisine katkısı boyutuna ilişkin Ticaret Odalarının yaptığı açıklamalara veya İçişleri Bakanlığının suç istatistiklerine bakılabilir.”  

Yokuş; “Asıl sorun daha derinlerde! Tarih boyunca insanlar ya ten renklerinden ya dillerinden ya da sosyal sınıflarından dolayı birbirlerine karşı üstünlük taslamışlardır. İslam tarihinde de kimi zaman ten renginden dolayı kimi zaman kabileci bağlar sebebiyle bazı asabi duygular nüksetmiş olsa bile bu asabiye hiçbir zaman İslam dini tarafından hoş görülmemiş ve cahili kalıntılar diye tanımlanarak reddedilmiştir. Bugün karşı karşıya olduğumuz Ulus toplumlar ve ırkçılık esasında Batı’nın seküler aklına ait düşünceleridir. İslam'da makul ölçüde bir aidiyet duygusundan bahsetmek mümkün olsa bile dil, renk, ırk, kan ve soy birliğine dayalı milliyetçilik yoktur. Aksine inanca dayalı bir ümmet birliğini hedefleyen İslam, bu tür asabiyetleri tehdit olarak algılar, reddeder ve yasaklar. Kur’an’ın olaya bakışı hiçbir muğlaklığa ve kafa karışıklığına mahal bırakmayacak şekilde sarih ve açıktır.” diyerek Hucurat suresinin 13. ayetini okudu. “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.”

Yokuş son zamanlarda bazı belediyelerin İslamafobik ve ırkçı yaklaşımları hakkında ise, “Irkçılık kuşkusuz ki bir zehirdir ve bu zehir, hoşgörüyü yok ederek kin ve nefrete, haksızlık ve adaletsizliğe yol açar. Irkçılık, barış içinde birlikte yaşamayı tahrip eder. Bundan dolayı ırkçılık, hem adalete ve hayatın korunması ilkesine hem de İslam’ın temel esaslarına zıttır. Zira İslam’ın ırkçılığa karşı olan tutumu nettir. Irkçılık İslam ile bağdaştırılamaz ve kesinlikle savunulamaz. Aynı şekilde milliyetçiler de İslam’ın milliyetçiliğe bakışının farkındadırlar ve İslam’ı bir tehdit olarak görürler. Gerek Kürt milliyetçilerinin gerek Türk milliyetçilerinin İslam öncesi tarihlerine, efsanelerine ve dinlerine yaptıkları atıf bu sebepledir. Hakeza, kendi çocuklarına verdikleri isimden başlayarak İslam kültürüne ait tüm izleri silme çabası içerisindedirler. Bolu, İzmir veya Adana belediyelerinin yabancı tabela düşmanlığı sadece Arapça yazılmış tabelalara yöneliktir. Bu zihniyette olan insanların Akdeniz veya Ege bölgesine gelen Batılı turistlerle bir sorunları yoktur. Karadeniz bölgesinde ise gelen Arap turistleri istenmiyor. Ümmet coğrafyasının bugün içerisinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik tablonun içler acısı durumu bir vakadır. Ancak vakanın bu şekilde olması hiçbir şekilde ideal ve hedeflerimizden vazgeçmeyi gerektirmez. Mevcut tablodan hareketle faturayı İslam ve Müslümanlara çıkarmak hakkaniyetli bir yaklaşım değil. “Din bizi geri bıraktı” veya “Fars, Arap, Türk kardeşlerimiz din ile bizi kandırdı, onlar devletlerine kavuştu, biz ortada devletsiz kaldık” şeklindeki söylemlerin menşei milliyetçiliktir. Dikkat ederseniz devletlerine kavuşan bu sözü edilen toplumlar da ırkçılık yapmaktan geri durmuyor. Dolayısıyla mesele devletli veya devletsiz olmak meselesi değildir. Bugün İslam coğrafyasına bakıldığında Arap milliyetçiliğiyle Mısır, Türk milliyetçiliğiyle Türkiye, Fars milliyetçiliğiyle de İran, milliyetçilikte en çok zaaflı olan ülkelerdirler.” diyerek sözlerine devam etti.

Yokuş son olarak ise, “Bölgemizde Suriye ve Irak özelinde ulus devletlerin çatırdadığı ve dikiş tutmadığı bir sürece tanıklık ediyoruz. Böylesine bir sürecin yaşandığı bir vasatta Cumhuriyetin kuruluş felsefesine yeniden rücu etmek her açıdan büyük bir körlüktür. Bundan yüz yıl öncesine kadar, bu bölgelerin tümünü yöneten bir imparatorluğun bakiyesi ve varislerinin ayaklarına ve zihinlerine maalesef ulus devlet ve milliyetçilik prangaları dolanmaktadır. Türkiye’nin Balkanlar, Asya, Doğu Akdeniz veya Ortadoğu’da yeniden tesis etmeye çalıştığı iş birliği imkânlarının sözgelimi Batılı ülkeler nezdinde Osmanlıyı çağrıştırması anlaşılır bir durumdur ancak içimizdeki batıcılar tarafından aynı şekilde Neo-Osmanlıcı veya Ümmetçi yaklaşım diye eleştiriye tabi tutulması ancak ve sadece kendine yabancılaşmayla izah edilebilir. Bosna’da, Üsküp’te, Şam’da, Halep’te, Kerkük’te, Kahire’de başı sıkışanın ikinci vatanları olarak Anadolu’nun yolunu tutmasının bu kesimler tarafından bir türlü anlaşılmaması işte bu kendine yabancılaşma sebebiyledir. Batı’da da ırkçılık her zaman vardı. Ancak Batı, aldığı yasal tedbirlerle bunun toplumsal bir çatışmaya dönüşmesini engelliyor ve belli bir dengede tutuyor. Oysa bizde herhangi bir ırkçı her gün dilediği kadar kurgu ve yalan haber üreterek piyasaya sürüyor ve bunun herhangi bir müeyyidesi yok. Özgür-Der camiasının Suriyeli kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm muhacir kardeşlerimize yönelik sergilediği dayanışma ve kardeşlik bir iftihar vesilesi olmanın da ötesinde insani ve İslami kimliğimizin bir gereğidir. Çözüm için İslami üst kimliğimizi unutmadan ve temel saiklerimizi terk etmeden hareket edersek ayakta kalabiliriz” sözleriyle sunumunu bitirdi.

Program soru ve katkılarla nihayete erdirildi.

dsc-0659-1.jpg

dsc-0657-1.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler