Müslüman kadının hayattaki rolü
Özgür-Der Batman Şubesi’nin düzenlediği aylık seminerler kapsamında bu ay Nurcan Büyük’ün sunumu ile ‘’Müslüman Kadının Hayattaki Rolü’’ konulu seminer gerçekleştirildi.
Nurcan Büyük sözlerine dünyanın 19.yy da yaşadığı paradigma değişiminden (modernizm) ve yaşanan bu paradigma değişiminin özellikle kadın üzerinden coğrafyamıza girdiğini söyleyerek başladı. Bununla beraber, kapitalist modernizmin sadece kadını hedef almadığını, erkeği/aileyi/çocukları da hedef aldığının altını çizerek, en az kadının yaşadığı rol ve sosyal değişimler kadar, sosyal yapıyı oluşturan diğer rollerinde değişimi üzerinde konuşmak gerektiğini ifade etti. Devamında ‘’Gerçekten sağlıklı/ciddi bir öz eleştiri yapmak istiyorsak, bu değişim sürecini bir bütün halinde gerçekleştiğini görüp, bu gerçeğe göre eleştirilerimizi yapmamız gerekiyor.’’ dedi.
Daha sonra sözlerine batının yeni ‘’birey’’ ve ‘’beden’’ anlayışı inşa ettiğine değinerek devam etti. 19.yy’da ortaya çıkan yeni ‘’beden ve birey’’ algısının tarihin bir döneminde görülmediğini ve o döneme kadar Allah’ın sahibi olduğu beden algısından ‘’bireyin kendi bedenine sahip olduğu’’ algısına doğru evirildiğini, ilahi olandan kopuş başlatılarak insana devredilen bu sahiplenişin, hiççiliği bir değer haline getirdiği ve bedenin emanet olmaktan çıktığını önemle vurguladı.
Nurcan Büyük, kadınların sanayi devriminden öncesine kadar erkeklerle beraber üretimin öznesi konumunda olduğunu, fakat sanayi devriminden sonra fabrikaların kurulması, fabrikada çalışmak için yeni oluşan şehirlere yerleşilmeye başlanılması ile beraber artık üretim nesnesi olmaya ve haksızlıklara uğramaya başladıklarını söyledi.
‘’Kapitalizmi oluşturan temel ilke iktisadi faaliyettir. İktisadi bir faaliyetin yoksa önemin yok, yani para getirmeyen hiçbir emeğin değeri yok. Bu görüşle beraber, 1900’lü yıllardan itibaren ev kadını diye bir tabirle karşılaşmaya başlıyoruz. Bu ne demektir; fabrikada çalışmayan, evde oturan, üretmeyen kadın.’’
Daha sonra Türkiye özelinde değerlendirmeler yapan Büyük, Türkiye de yaşayan Müslüman kadınların eğitim haklarının ellerinden alınması, aile içinde yaşadıkları problemler ve bu problemler dolayısı ile sıkıntılara maruz kalmış annelerin kendi kız çocuklarını güçlü olmaları konusunda güdülemeleri, doksanlı yıllarda başlayan kadının görevlerine dair tartışmalara değindi.
‘’Günümüzde sinema sektörü ve dizilerde kadın konusuyla ilgili temel bir mesaj verilmeye çalışılıyor; ‘sen güçlüsün, sen her şeyi yapabilirsin, sen her şeyin üstesinden gelebilirsin…’ Aslında bu kadının yalnızlaştırılma senaryosudur. Kadın aileden kopartılır, mahalleden kopartılır, toplumdan kopartılır, tek başına güçlüsün denilir. Hiçbir insan, tek başına güçlü olamaz. İnsan, insanla güçlüdür. İslam da birey değil şahsiyet olmak önemlidir. Şahsiyet yaptıklarını, içinde bunulan bütüne hizmet sorumluluğu ile yapar. Hem alır, hem verir. Birey ise sadece alır.’’ dedi.
Kadını ile, erkeği ile Rabbimizin bizlere bir yol çizdiğini, bu yolun içerisinde omuz omuza olmamız gerektiğini, ne birinin arkada ne birimizin önde olduğunu belirtti. Ayrıca Rabbimizin kavvam olarak erkeği seçtiğini, bunun kadınlara ve ailedeki fertlere karşı bir tahakküm aracı olmadığını, bunun bir sorumluluk olarak algılanması gerektiğinin altını çizdi. Kavvam olarak erkeğin aileyi koruyacağı, kollayacağını, gözeteceğini ve bazen yol açacağını, bunun kadın için bir eksiklik olmadığını, kadınların bu açılan yolda ‘’neler inşa edebiliriz?’’i düşünmesi gerektiğini, bu tür uygulamaların Peygamberin eşleri ile olan ilişkilerinde de görüldüğünü söyledi.
Son olarak, ‘’idealimizi batı oluşturmasın. Kendi fıkhımızı kendimiz oluşturalım.’’ diyen Büyük, iyi dilekler ve duaların ardından sözlerini tamamladı.
Seminer, katılımcıların katkılarının akabinde sona erdi.