“Hasan el-Basri’nin Kader Risalesi ve Şerhi”

“Hasan el-Basri’nin Kader Risalesi ve Şerhi”

Batman Özgür Der’de bu hafta Mustafa İslamoğlu’nun kaleme aldığı “Hasan el-Basri’nin Kader Risalesi ve Şerhi” kitabının kritiği yapıldı.

İslam tarihinin bir dönemine ışık tutan ve Kurani Kader anlayışının yerine Emeviler döneminde Cahili Kader anlayışının nasıl tekrardan hortladığını gözler önüne seren Kader Risalesi okunmaya ve okutulmaya değer bir kitap olduğunu belirtti. Kader Risalesinden pasajlar okuyarak değerlendiren M. Şirin ORUÇ’un sunum notları şöyleydi.

Hasan Basri’nin Hayatı: Asıl ismi el-Hasan bin Ebil-Hasan el-Basridir. Künyesi Ebu Said’dir.

Asıl adı Feyruz olan babası Farslıdır. İslam Ordu komutanı Halid bin Velid ile Karin bin Karyanus arasında gerçekleşen Sinyi savaşında İslam ordusuna esir düşüyor ve Medine getiriliyor. Arap efendileri tarafından Yesar ismi veriliyor.

Yesar, müminlerin annesi Ümmi Seleme’nin azatlısı olan Hayra ile evlenir. Yesar ve Hayra’nın evliliğinden ilk çocukları Hasan olur. Hasan dışında Said ve Ammar isminde iki çocukları daha olur. Said cihad ehli ve hadisçi biri olur. Ammar ise Allah için çok gözyaşı dökmesiyle ünlenir ve Zühd yolunu seçer.

Hasan Basri Hicretin 21 yılında dünyaya gelir ve doğum yılı Hz. Ömer’in hilafetinin sondan ikinci yılına denk gelmektedir. Peygamberimizin vefatının üzerinden de henüz 11 yıl geçmiştir. Hasan Basri 14 yaşında iken Kuranı hıfzeder. Bu da bize ailesinin dine olan meylini göstermektedir. Hasan Basri ailesiyle hicri 36 senesinde Medine’den Basra’ya hicret eder.

Hasan Basri’nin Hz. Osman'a karşı meyli eleştirilebilir. Hz. Osman'ın Ebu Zeri Rebeze çölüne sürgün edilişini “O yalnız yaşar ve yalnız ölür” hadisine bağlayarak bir nevi kendisiyle çelişmektedir. Hz. Osman’a karşı olan meyli onun zaafına sürüklediğini söyleyebiliriz.

Hasan el-Basri, dört halife sonrasında Muaviye b. Ebu Süfyan’ın (20) yirmi yıllık iktidarında ve ardından oğlu Yezid’in (4) dört yıllık iktidarında açık bir muhalefette bulunmadı. Ama Ehli Beyte yapılanlara da duyarsız kalmadı. Hz. Hüseyin’in Kerbela da şehit edilmesinin ardında şöyle beddua etmiştir. “Bu ümmetin başına daha neler gelecek! Soysuzun teki Peygamber’in torununu katletti! Yarabbi! Sen onun belasını ver!” ardından da “O zalimler zamanı gelince nasıl bir altüst oluşla yıkılıp gideceklerini bileceklerdir!” ayetini okur. Yine Hz. Hasan’ın şehit edilme olayında da “Vallahi, bu dünya, kocalarını öldüren gelinler kadar zalimdir” demiştir.

Hasan Basri Ömer bin Abdülaziz döneminde, kader konusunda aynileşmeseler de Basra kadısı olur.

Hasan el Basri 88 yaşında (m. 728 / h. 110 ) senesinde beka yurduna hicret eder. Emevi iktidarı kendisinden 22 yıl sonra yıkılacaktır.

İMAMETİN SALTANATA DÖNÜŞMESİ

İmam Hasan el Basri’nin Dönemi sadece İslam Düşüncesinin Teşekkülü Dönemi olarak değil nebevi imamet üzerinde kurulan İslam siyasetinin yatak değiştirerek, yerini saltanata bıraktığı bir dönem olarak görmekteyiz.

Emevi saltanat ideolojisinin arkasında yatan tasavvuru çözmek için Muaviye’nin servet tasavvuruna bakmamız lazım. Muaviye daha Hz Osman zamanın da Şam valisi iken “Müslümanların malı” na “Allahın malı” demeye başladı. Ebu Zer olacakları kestirmişti ki buna karşı çıktı.

Servet tasavvurundaki sapmayı, kader tasavvurunda sapma izledi.

Muaviye Emevi saltanatının Allahın kaza ve kaderi olduğunu, buna karşı çıkmanın da Allahın kaza ve kaderine karşı çıkmak olduğunu söylüyordu.

Sünne’nin sahibi İmam NESAİ hadis kitabında Muaviye’nin doğruluğu ve fazileti hakkındaki rivayetlere (hadislere) yer vermediği için baskıya uğradı ve İmam Nasai “ben peygamberin “ Allah, Muaviye’nin gözünü toprakla doldursun” hadisinden başka hadis bilmiyorum” dediği için camiden çıkarılıp ayakları taşla ezdirilerek öldürülmüştür.

Muaviye kendisine sahabi dedirterek, sahabi kavramınıda kullanmıştır.

Muaviye kendisine karşı çıkanları ve Ali’ye lanet getirmeyenleri canice öldürüyor ya da öldürtüyordu.

Muaviye “Ben bu makamı kılıcımın zoruyla elde ettim” diyordu. Sadece elde edilmesinde değil sürdürülmesinde de kılıcı kullandı.

Muaviye den sonra yerine geçen oğlu babasını aratmayan vahşetlere imza attı. Hz. Hüseyin’i Şehit etmesi ve bu katliamı kadere bağlaması onun nasıl biri olduğunu gösteriyor zaten.

Yezitten sonra yerine geçen oğlu II. Muaviye, muttaki hocası Amr el-Maksus’un telkinleriyle, zora dayalı saltanatın yerine, adalete dayalı nebevi siyaseti koymak için çırpındı. Fakat hilafete geldikten altı ay sonra şaibeli bir şekilde vefat etti. Amr el-Maksus ise Ümeyyeoğulları tarafından diri diri toprağa gömülerek şehit edildi. Belki bu hür irade okulunun ilk şehididir.

Emeviler, imamete karşı saltanatı, özgür iradeye karşı kaderciliği ve takvaya dayalı üstünlüğe karşılık Arap milliyetçiliğini yüceltmiştir.

EMEVİ KADERCİLİĞİNİN OLUŞUMU

Kuran, cahiliye kaderciliğini yıkarak ona karşı insanın ahlaki sorumluluğunu savundu. Onların bu tavrını “sen beni saptırdın” diyen şeytanın tavrıyla özdeşleştirdi. Fakat kuranın üstünü çizdiği ve mahkum ettiği cahiliye kaderciliği Emeviler eliyle yeniden üretildi.

Kuranda cahiliye insanının “Eğer Allah dileseydi ne biz nede atalarımız şirk koşmazdık” dediklerini bize bildiriyor.

ABDULMELİK B. MERVANIN İKTİDARI

Babasının ölümünden sonra işgal ettiği koltukta 20 yıldan fazla kalmıştır.

Babası Mervan, Hz. Osman’nın başdanışmanı ve Katibi idi. Bu göreve getirilmesinden önce Mervan babası Hakem ile birlikte Taif’te sürgündeydi. Hakemi Taife Peygamber sürgün etmişti. Kerhen iman etmiş ve Peygamberin ailesini (hanesini) gözetlediği için sürgün edilmişti.

Abdülmelik b. Mervan’ın en büyük buluşu, ölüm makinesi olan Haccacdır.

ABDÜLMELİK B. MERVAN’IN HASAN EL BASRİ’YE MEKTUBU

Müminlerin Emiri Abdülmelik b. Mervan’dan Hasan Ebi’l Hasan el Hasan Basri’ye…

Sana selam olsun! Elbet ben sana olan lutfundan dolayı, zatından başka ilah olmayan Allah’a hamd ederim. Bu girişten sonra:

Doğrusu Müminlerin Emirine, senden, kaderin niteliğine dair öyle şeyler ulaştı ki, bunun (gibisi), selefe mensup hiç kimseden ulaşmamıştı. Müminlerin Emiri, karşılaştığı hiçbir sahabeden bu konuda, müminlerin Emirine senden ulaşan türden bir kelam sadır olduğunu bilmiyorum. Oysa ki o, senin hal ve gidişat olarak iyi biri olduğunu, dininden erdemli olduğunu , ilmi anlayış açısından dirayetli talepkar ve iştiyaklı olduğunu da biliyor.

Sözün özü: Müminlerin Emiri senden gelen bu görüşü reddetti bu söze inanmadı. Derhal bu konudaki görüşünü ve bu işte neye dayandığını yaz. Bu görüşü Allah Resulünün ashabından gelen bir rivayetten mi aldın, yoksa kendi (reyince) mi bu görüşe vardın, ya yoksa Kuranın tasdik ettiği bilinen bir hükme mi ulaştın? iyi bil ki biz senden önce bu konuda tartışmış ve bunları konuşmuş birini duymadık. Neticei kelam Müminlerin Emirine bu konudaki görüşünü açık ve net olarak özetle!

Sana selam olsun, Allahın rahmeti bereketi üzerine olsun.

HASAN EL BASRİ’NİN ABDULMELİK’E YAZDIĞI RİSALE

1-

Hasan el Basri’den Allah’ın kulu Abdulmelik’e…

Ey Müminlerin Emiri! Selam ve Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun!

Elbet bende, sana olan lutfundan dolayı, zatından başka ilah olmayan Allah’a

hamd ederim. Bu girişten sonra:

Allah Müminlerin Emirini ıslah etsin! Onu, zatına itaatla amel eden,

rızasının peşine düşen, emrettiği hususlara uymada yarışan dostlarından kılsın!

Allah seni ıslah etsin ey Müminlerin Emiri! Doğrusu biz, Allahın emrini tutan,

Hikmetini gözeten, Resulullah’ın sünnetini tatbik eden selefe yetiştik.

Onlar hakkı inkar etmiyorlar, batılı da haklı çıkarmıyorlardı.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ben görünmeyen ve görünen tüm iradeli varlıkları

sadece bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızık istemiyorum,

beni doyurmalarını da istemiyorum.” (Zariyat/56-57)

SONUÇ: Allah, kendi bilgisine mecbur ve mahkum değildir.

Cahiliye kaderciliği, Kuranın nüzulünden sonrada cahil yığınlarının bilinçaltında devam etmiştir. Yeri geldiğinde tekrar hortlayıp kendini göstermiştir.

2-

Şimdi biz kalkıp da bu görüşü ortaya atmışsak, bu ancak, insanların Allah’ın insanı, zatına kulluğa asla mani olmayacağı gerçeğini inkar etmeye başlamaları, saptırıcı hezeyanlara ve büyük günahlara yönelip, Allah’ın kitabını tahrif etmeleri yüzündendir.

………………….

Allahın Kitabından bir delile dayanmayan her görüş bir sapmadır.

…………………

Artık ey Müminlerin Emiri, Allahın kaza ve hükmünü bilmeyenlerin hevai düşüncelerini bırak da, sana okunan Kitabı anlamaya çalış: Allah buyurdu ki: “İşte yasalar budur: Allah bir topluma bahşettiği nimeti, o toplum kendilerinde olanı değiştirmedikçe asla değiştirmez. (Enfal/53)

SONUÇ:

  1. Allahın Kitabına dayanmayan her görüş ve düşünce sapmadır.
  2. Haksızlık ve zulüm Allah’ın kaza ve kaderi değildir.
  3. Kuranda ki 5 iman esasına ilave edilen 6. başlık.
  4. “Kadere İman” maddesi rivayetlere nasıl sokuldu.

Kuran da “Kader” Kavramı Hangi Anlamda Kullanılmaktadır?

Hüküm ve yaratma anlamında hiç kullanılmaz.

“Ölçü, kıymet, değer, miktar, süre” anlamlarının tüm türevleriyle birlikte kullanılır.

Bunlardan 41 adeti fiil olarak, 90 adeti de isim ve mastar olarak gelir. Her türlü zamirle bitişir. Allah’a, insana ve eşyaya nisbet edilir. Hepside insanın iradesi dışında kalan olaylar, olgular ve durumlar için kullanılır.

LAFZİ OLARAK “KADER” KURAN’DA 11 YERDE GELİR. Bunlarda nüzul sırasına göre şöyledir.

1- Murselat/22 de: Süre anlamında kullanılmaktadır.

2- Taha/40 da: (ala kaderin) olarak geçer ve Hz. Musa’nın peygamber seçilmesine delalet eder. “Allahın tercihi, seçimi” anlamında kullanılır.

3- Kamer/49 da: Allah’ın herşeyi bir ölçü ve yasayla (bil kaderin) yaratmasına delalet eder.

4- Rad/17 de: Gökten inen suyun vadileri doldurma miktarına delalet eder. Kader “kadar, miktar, ölçü” anlamlarında kullanılır.

5- Hicr/21 de: Rızkın belli bir ölçü/yasaya göre indirilmesini ifade eder.

6- Mu’minun/18 de: Allah’ın suyu gökte belli bir ölçüye göre indirmesini ifade eder.

7- Şura/27 de: Allah’ın kullarına rızkı bir ölçüye göre/yasaya göre vermesini ifade eder. Bu ayet rızkın “kazanılan” boyutu ile değil “verilen” boyutuyla ilgilidir.

Ayet “Allah kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir. “(Şura/27)

Ayet “Eğer bütün insanlar (kafirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân'ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. (Zuhruf/33)

8- Zuhruf/11 de: Allah’ın suyu gökten belli bir ölçüye/yasaya göre indirmesini ifade eder.

9 ve 10- Bakara/236: Boşanılacak kadını aç ve biçare sokağa bırakmamak için, erkeğin belli bir bedel takdir edip ödeme sadedinde gelir. “Kader” gücünün yettiği bir meblağ, kararlaştırılmış bir miktar anlamında kullanılmıştır.

11- Ahzab/38 de: Allah’ın emrinin ilahi bir ölçü ve takdir dahilinde gerçekleşmesi sadedinde gelir. Kader “ilahi ölçü, takdir” anlamında kullanılmıştır.

“KADERE İMAN” MADDESİ RİVAYETLERE NASIL SOKULDU?

Cibril Hadisi: Hadis edebiyatının en sahihi kabul edilen Buharide “kader” ile “imanı” yan yana anan “kadere imanı” bir iman esası olarak vazeden bir tek hadis bile yer almaz. Buhari Cibril hadisine sorunluda olsa yer verir. Orada 5 iman esası sayılır ama “ kadere iman” esası yer almaz. Bu beş esasın içinde “O’ nunla karşılaşacağına” ve “öldükten sonra dirilmeye” iman. Oysa bu ikisi de aynı şeydir. Ravileri özensiz olarak sıralanmıştır. Beş rakamı tutturulsa da muhtevası tutmamış.

Müslim’de ise bu hadisi nakleder hem de üç farklı isim zinciri ile. İlk zincir de dört ravi Müslim’le aynıdır. Metinde de “kadere iman” ilavesi yoktur. Kurana en mutabık “Cibril hadisi” de budur. Rivayet Kuranda sayılan 5 iman umdesini tastamam sayar.

Fakat 2. zincirde Buhari ile aynı olan ravi sayısı üçe, 3. zincirde aynı olan ravi sayısı ikiye düşer. Tam da burada iş karışır. Kuran da olmayan “kadere iman” ilavesi burada eklenivermiştir.

Kurana aykırı olan bu rivayet hem metin yönünden hem senedi yönünden problemlidir.

SONUÇ: Biz imanımızı kime göre tanzim edelim. Buhariye göre mi? Müslime göre mi?

Müminlerin imanını Allah tanzim eder.

3-

Ey Müminlerin Emiri! Sözüm ve yazım sana asla uzun gelmesin. Çünkü bu yazıda, zulmü Allah’a isnat edip kendilerine toz kondurmayan kimselere açık ve net deliller vardır. İşte, kendisine uyulacak kimselerin başında gelen atamız Adem’in (yoluna uy); o Rabbine isyan ettiği zaman, “Biz kendimize zulmettik; eğer bizi bağışlamaz ve rahmet etmezsen; elbet biz hüsrana uğrayanlardan oluruz” (Araf/23) demişti. O, “Allah'ım, bu senin kaza ve kaderindir” dememişti. Yine Musa bir cana kıydığında şöyle demişti: “Bu Şeytanın amelidir; şüphe yok ki o kişiyi yoldan çıkaran açık bir düşmandır” Ve dedi ki : “Rabbim! Ben kendime zulmettim! Benim günahımı bağışla! Sonunda Allah onu bağışladı.” (Kasas/15-16) Musa “Bu Şeytandandır” diyor, cahil ise kalkmış “Bu fiil Rahman’dandır” diyor.

……………..

SONUÇ:

  1. Adem “Bu bana yazdığın kaderdir” demedi. “Ben kendime zulmettim” dedi.

4-

Yüce Allah buyuruyor ki: “ Allah’ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.”(Ahzap/38) Zira O’nun emri kaderidir, kaderi emridir. Zira O, hayâsızlığı ve kötülüğü emretmez. Allah, böyle diyen topluluğu, şu sözü ile ayıplamıştır: “Bir hayasızlık işlediklerinde derler ki: “Biz babalarımızı bu hal üzre bulduk; demek ki bize bunu Allah emretmiş.” De ki: Allah asla hayasızlığı emretmez: Ne yani, şimdi siz Allah’a bilmediğiniz bir konuda iftira mı atıyorsunuz?” (Araf/28)

Allah’ın kitabı karanlığa nazaran nur, ölüme nazaran hayattır. Allah kulları için Kitap ve Peygamberlerden başka delil bırakmamıştır. Ta ki: “ Helak olacak olan bir delil ile helak olsun, yaşayacak olan da bir delil ile yaşasın.” (Enfal/42)

SONUÇ:

  1. Allahın takdiri kaderi, kaderi takdiridir.
  2. El Kadir olan, gücünü keyfi kullanmayandır. “Allah dileseydi” gibi kavramlar Allah’ın dilemiş olduğunu göstermez. Dileyebilirdi ama dilemedi.

5-

Onlar Allahın şu sözünü de münakaşa konusu ediyorlar: “(Allah’ın) izni olmasaydı, hiçbir insan imana eremezdi.” (Yunus/100) Ayetteki izin, “ Özgür bırakma” dır; kişiyi imanda özgür bırakan, o insana, imana girme gücünü vermiş olur. O şöyle buyurdu: “Zira biz, her peygamberi, Allahın izni dahilinde sadece kendilerine itaat olsunlar diye gönderdik.” (Nisa/64) Kendilerine itaat edilsin diye, önce elçiler gönderip sonra kullarını itaatten engellemek Allaha yakışmaz. Bu anlayış, “Allah” olma hususiyetinden, Onun adalet, hüküm ve hikmetinden ne kadar da uzaktır! Allahın şu sözü de, münakaşa konusu ettikleri ayetlerdendir: “İçinizden ileri gitmeyi veya geri kalmayı dileyen kimseler için.” (Müddesir/37) (Yine şu sözünü de): “Sonuçta içinizden doğru yolda yürümeyi dileyenler (öğüt alır). Alemlerin Rabbi Allah (Size İrade Vermeyi) dilemese, siz hiç bir şey dileyemezsiniz.” (Tekvir/28-29)

………….

SONUÇ:

“Allahın izni”, iradeyi özgür bırakması demektir. “Allah’ın izni olmazsa hiçbir insan iman edemez” (Yunus/100) Burada Allah’ın izni ne demektir? Sorusu önemli. Daha da önemlisi ayetin devamı “ Ve Allah aklını kullanmayanlar üzerine pisliği boca eder” Eğer bir ayetin başında İmanı Allah’ın iznine bağlıyor, sonunda aklını kullanmayan üzerinde pislik boca edeceğini söylüyorsa, orada Kuran okuyanlara emredilen “tedebbür” (derin okuma) şartı olur. İŞTE ALLAHIN İZNİ ONU İRADE SAHİBİ KILMASIDIR. BU İZİN VERİLMEMİŞ OLSAYDI ELBETTE İMAN EDEMEZLERDİ.

Seminer karşılıklı soru cevap şeklinde son buldu.

batman-20121203-2.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler