Batman'da "Tarihselcilik" Konuşuldu
Batman Özgür-Der Şubesi haftalık seminerlerinin bu haftaki konu “Kur’an ve Tarihselci Yaklaşımlar” idi. Semineri Davut Çevik sundu.
Sunumu yapan Davut Çevik, Kur'an'ı okumaya anlamaya ve yaşamlaştırmaya çalışan müslümanların, her zaman bir takım engellere muhatap olduğunu söyleyerek sözlerine başladı. Gerek geleneksel İslam anlayışı içerisinde, gerekse modernizmin dayatmalarıyla oluşmuş bazı düşüncelerin, Kur'an merkezli bir tasavvur ve hayat inşa etme çabalarının önünü tıkadığını söyleyen konuşmacı, tarihselcilik tartışmalarının da Batı'da ortaya çıkan, onun iç çelişkilerinden kaynaklanan ve İslami öze bir yabancılaşmayı ifade eden bir tartışma olduğunu belirtti.
Tüm yorum yetkisini elinde bulunduran kilisenin ve dogmalar içerisinde boğulan Hıristiyan teolojisinin, 16. y.y.daki reform hareketleriyle beraber dönüşüme uğradığını ve Kitab-ı Mukaddesteki, bilimsel verilerle çatıştığı görülen ayetlerin izah edilmesi noktasında, tarihselci ve hermenötik yaklaşımlardan bilimsel bir kılıf olarak yararlanıldığını belirten konuşmacı, Batı insanının bu şekilde inancı ile aklı arasındaki çatışmayı çözmeye çalıştığını söyledi.
Batı'da geliştiği şekliyle bu yaklaşımın, müsteşriklerce Kur'an'a da uygulanmaya çalışıldığını ifade eden Davut Çevik, tartışmanın oryantalist amaçlara hizmet ettiğinin Türkiye' deki bazı tarihselciler tarafından da kabul edildiğini söyledi. Batı hegomonyasının, ideolojik ve kültürel egemenliğinin, bilimsel ve teknolojik üstünlüğünün karşısında kimi müslümanların yenilmişlik duygusu içerisinde, savunmacı bir tavrı benimsediğini belirten konuşmacıya göre bu tavır, modernizmin dayattığı hayat tarzına karşı koyma noktasında bir direnç gösterememiş ve sonuçta Kur'an'ın hükümlerini tarihsel ve günümüzde uygulanamaz olarak görmüştür.
Tarihselcilik denildiğinde akla "yorumsal tarihselcilik" geldiğini ve bu noktada hermenötikten bahsedilmesi gerektiğini belirten sunucu, "yorumlama sanatı" anlamına gelen hermenötiğin; "bir metni anlamak için yazarının niyetini keşfetmek, bunun için de yazarı kuşatan tarihsel bağlamı ele almak gerektiği" şeklindeki görüşünün, tarihsellik-hermenötik ilişkisinin temelini oluşturduğunu söyledi. Bu noktada Schliermacher, Dilthey gibi hermenötikçilerin, "başarılı bir yorumcunun, yazarı ve eserini, yazarın kendisinden bile daha iyi anlayabileceğini" savunduğunu söyleyen konuşmacı, bu tarz yaklaşımların, Allah ile aramızdaki çok temel mahiyet farkından dolayı Kur'an için söz konusu olamayacağını ve Kur'an söz konusu olduğunda bu hermenötik yaklaşımın uygulama alanı bulamayacağını, bu düşüncenin Allah ile insanın yer değiştirmesi anlamına geleceğini belirtti.
İslam dünyasında Kur'an'a bu yaklaşımı uygulamaya çalışanın Fazlurrahman olduğunu söyleyen konuşmacı, onun günümüz tarihselciliğini temsil ettiğinin söylenebileceğini belirtti. Onun dışında, Hasan Hanefi, Nasr Hamid Ebu Zeyd, R.Garaudy ve M.Arkoun gibi isimlerinde kimi farklılıklarıyla beraber bu yöntemle Kur'an'ı kritik etmeye çalıştıklarını söyledi.
Fazlurrahman'ın, Kur'an'ın ahlaki yönü ile hukuki yönünü birbirinden ayırıp ahlaki değerlerini evrensel, hukuki değerlerini tarihsel gördüğünü belirten konuşmacı, bu tarz kategorik okuma yaklaşımlarının, modern dönemin bir hastalığı olduğunu, Kur'an'ın ahlakıyla, hukukuyla, ibadetiyle bütüncül bir hayat anlayışı sunduğunu, bunları birbirinden ayrı ve birbirine etki etmeyen alanlar olarak görmenin, yaşamımızın merkezine oturtmamız gereken "tevhid" prensibiyle çeliştiğini söyledi. Daha sonra Fazlurrahmanın Kur'an ayetleriyle ilgili bazı görüşlerinden örnekler vererek cevaplandıran konuşmacı, onun yorumlarının vahyi değil batılı değerleri merkeze aldığını ve onları belirleyen olarak gördüğünü ve bu noktada batı yüceltilirken vahyin edilgen bir nesneye dönüştürüldüğünü söyledi. Fazlurrahman'ın, vahyi, peygamberimizin zihninin bir ürünü yani peygamberimizin sözü olarak gören vahiy algısının da, vahiy olayını mecrasından çıkaran ve onu beşer sözüne indirgeyen bir yaklaşım olduğunu belirtti.
Tarihselciliğin kendisine geleneksel referanslar ararken, özellikle Hz. Ömer, Şatıbi, sebeb-i nüzul, nasih-mensuh gibi konulara vurgu yaptığını söyleyen sunucu, bahsedilen konuların ele alınış şekilleri itibariyle tarihselcilik tezine temel olamayacağını ifade etti.
Ömer Özsoy, H.Hanefi gibilerin ise Kur'an'ın tamamını tarihsel gördüğünü belirten konuşmacı, Hanefi'nin sadece Kur'an'ı değil tüm Allah tasavvurlarını da tarihsel gördüğünü ve Allah imajını insanın yarattığı bir imaj olarak gördüğünü ifade ederek şöyle devam etti "Hanefi, yaptığı antropolojik okumayla, vahyi, yukarıdan aşağıya, aşağıyı değiştirmek için gelen bir vahiy olarak değil, aşağıdan yukarıya doğru, aşağıdan belirlenen bir vahiy olarak ele alır ve seküler insan için serbest bir alan açarak etkin hale getirir ve böylece kalkınmanın önündeki engelleri (!) temizlemiş olur. Bu anlamda onun Kur'an ile kalkınma arasındaki ilişkiyi "doğal konsensus" olarak isimlendirmesi de yaklaşımını ele vermektedir."
Türkiye'deki tarihselcilerden Ömer Özsoy'un da Kur'an'ın tamamının tarihsel olduğu görüşünde olduğunu söyleyen konuşmacı şöyle devam etti: "Özsoy'a göre anlama sürecinde peşinde olduğumuz mutlak hakikat değil, tarihsel gerçekliktir. Yani Kur'an'ı anladığımızda hakikati değil, tarihsel gerçekliği elde etmiş oluruz. Çünkü Kur'an'da Allah'ın söyledikleri, O'nun bizden istedikleri değil, Hz. Muhammed'in çağdaşlarından istedikleridir. Yani Kur'an, müstakbel muhataplarını dikkate alarak inmemiştir. Elde mevcut haliyle çağımıza hitap etmemektedir. Onun tarihsel bağlamını gerekirse kendimiz kurgulayarak tekrar söz ortamına taşımalı ve günümüze hitap etmesini sağlamalıyız." Kur'an'ın anlaşılmasını tarihsel bağlama, onu anlamayı da gerekirse kendi kişisel kurgularımıza bırakan bir yaklaşımın insan hevasından beri kalamayacağını ve subjektiflikten hiçbir zaman kurtulamayacağını belirten konuşmacı, vahyin, tüm alemlere hitap ettiğini bizzat kendisinin, "O alemler için bir öğüttür" şeklindeki ayetlerinin ortaya koyduğunu söyledi. Konuşmacı şu sözleriyle sunumunu tamamladı.
Sonuç olarak değerleri toz duman eden, mutlak hakikat fikrini reddeden ve bu anlamda postmodernizm ve rölativizmle de ilişkili olan tarihselcilik tezi, insanın hevasını devreye sokan, Kur'an'ın mübin olma, hidayete erdirici olma, furkan olma gibi niteliklerini ve vakıayı dönüştürme hedefini ortadan kaldıran ve bu noktada egemen güçlerce de desteklenen bir yaklaşımdır. Oysa Kur'an'da vahyin tarihsel olabileceğine dair en ufak bir ima olmadığı gibi Kur'an, tarihin değişik kesitlerinden kuşaklardan bahsederken evrensel bir üslupla konuşmaktadır.
Bu anlayış, ilerlemeci bir mantıkla olaya yaklaşmakta ve Kur'an'ın burada bize nasıl uyacağının arayışını yapmaktadır. Kur'an metnine onun talep ettiği bir vasatta yaklaşılmamakta, "dinlemeyi" esas alan bir tutum takınılmamaktadır. Bir anlamda modern insanın her şeyi denetimi altında tutma isteği, vahyi de kuşatmakta ve Kur'an denetim altına alınmak istenmektedir. Bu tutum, Kur'an'da ifadesini bulan, kendi kendine yeten müstağni insanın tutumuna benzemektedir. Şu bilinmelidir ki Kur'an, akademik çevrelerin, bilgi-üretim mekanizmalarının, kullanışlı bir hammaddesi konumuna indirgenemez. Bu durum, Kur'an'ı, belirleyen, dönüştüren bir kitap olmaktan çıkarmakta ve belirlenen, dönüşen, edilgen bir nesne haline getirmekte ve Kur'an'a yönelen zihinleri bulandırarak Kur'ani uygulamanın sadeliğinden uzaklaştırmaktadır. Ve son tahlilde bu Kur'an'ın tahribi anlamına gelmektedir.