Batman’da “Mezheplerin Oluşum Süreci” Semineri
Batman’da İslam Tarihinde Mezheplerin Oluşum Süreci konulu semineri Mahmut Yavuz sundu. Cumartesi günü saat 13.30 da bayanlara, saat 19.30’da da erkeklere konu tebliğ edildi.
Mezheplerin, İslam'ın kültür birikimi olduğunu açıklayan Mahmut Yavuz tebliğinde özetle şunlara değindi.
Mezhep: Sözlük anlamı olarak gitti, gitmek, gidilen yol anlamına gelir.
İnsanın olduğu yerde farklılaşma, farklı düşünme doğaldır ve kaçınılmazdır. Çünkü insanların görüş ve algıları birbirinden farklıdır. Bu farklılaşma beraberinde farklı yaklaşımları doğurur. İnsanlar düşüncelerini açıklarlarken bir uslup ve bir metodu takip ederler. Farklı düşünen insanlar düşüncelerini izah etmeye çalıştıklarında şu sisteme uyarlar.
1-Metodoloji yöntemi.
2- Terminoloji ile izah.
3- Sosyal olaylarla bağlantılı olması lazım.
Peygamberimizden sonra dini anlama çabaları ve de siyasi olaylar insanların fikir sunmalarına, yorum yapmalarına sebebiyet vermiştir. Bu noktadan sonra yapılan yorumların mutlak bir doğru olmadığı ve imani bir gereklilik olmadığını anlıyoruz. Bu yorumların taraf bulmasıyla mezhepler var olmuştur. Mezheplerde birer yorumdur. Mezhepler de bir usul üzerine görüşlerini açıklamışlardır.
Mezhepler en çok Resulullah döneminden sonraki siyasi olaylar sonucunda oluşmuştur. Halifelik konusunda çıkan görüş ayrılıkları mezheplerin temelini oluşturmaktadır. Çıkan siyasi olayları izah etme ihtiyacı doğmuştur. Olayları Kuran ve sünnetle açıklamaya çalışmaları olayları dinselleştirmiştir ve getirilen yorumlar itikadileşmiştir. Bu yüzden bir çok itikadi mezhep ortaya çıkmıştır.
Mezheplerin Otaya Çıkış Nedenleri
I. İnsanların Düşüncelerinin Değişik Oluşu:
1) İhtilaf Konusu Meselelerin Aslında Açık Olmayıp Kapalı Oluşu :
2) Arzu, Heva Ve Heveslerin Ve Mizaçların Değişik Oluşu:
3) Branşların Değişik Oluşu :
4) Eskileri Taklid:
5) Anlayış Kabiliyeti Ve Algılama Güçlerinin Farklı Oluşu:
6) Liderlik Sevdası Ve Başkalarına Hükmetme Arzusu:
II. Müslümanların İhtilaf Etmelerinin Sebepleri:
1) Arap Irkçılığı
2) Hilafet Anlaşmazlıkları:
3) Müslümanların, Eski Din Mensuplarından Birçoğuna Komşu Olmaları Ve Eski Din Sahiplerinden Bir Kısmının İslama Girmeleri:
5) Birçok Kapak Meseleleri İncelemeye Girişmek:
6) Çeşitli Hikâyeleri:
7) Kur'an-ı Kerim'de Mânâsı Kesinlikle Anlaşılamayan Müteşabih Âyetlerin Bulunması:
8) Metinlerden Dinî Hükümler Çıkarmak:
III. Müslümanlar Arasında Meydana Gelen İhtilafın Sahası:
a) Tatbikat Sahasındaki İhtilaf:
b) İlim Ve Teori Sahasındaki İhtilaf:
1) Düşünce Sahasında:
2) Savaş Sahasında:
Müslümanlar Arasında Meydana Gelen İhtilafın Sahası:
a) Uygulama Alanındaki İhtilaf:
Hz. Osman (R.A) 'a karşı isyan edenlerin ortaya çıkardıkları ihtilaf, Hz. Ali (R.A.) ile Haricîlerin arasında çıkan ihtilaf, Abdullah b. Zübeyr (R.A.) ile Emevîler arasında görülen ihtilaf, Haricîlerle Emeviler arasında görülen ihtilaf, tatbikat sahasında görülen fiilî ihtilaflardır.
b) İlim Ve Teori Sahasındaki İhtilaf:
Bu çeşit ihtilaflar, bir kısım itikadı meselelerde ve bazı fer'î meselelerde görülüyordu. îtikadî ve hukukî meseleler üzerinde meydana gelen ihtilaflar, teorik safhada kalmış, düşünce olmaktan öteye geçememiştir. Çünkü bu tip ihtilaflara girişen âlimler arasında fiilî çatışmaya dönüşen bir hadise meydana gelmemiştir. Tarafların birbirlerini yanlışlık yapma ve bidatlara sürüklenme ile suçlamaları neticesinde ihtilaflar daha da şiddetlenmiştir. Bununla beraber, islâm hukuku meselelerinde ortaya çıkan ihtilaflar, sadece bir görüş olmaktan ileriye geçmemiş hatta, taraflardan herbiri diğerine, «Doğru olan bizim görüşümüzdür. Fakat hatalı olması da muhtemeldir. Başkalarının görüşü ise yanlıştır. Fakat doğru olması ihtimali de vardır.» demişlerdir.
Siyasî Mezheplerin İhtilaf Ettikleri Konular
Müslümanlar, bir kısım siyasî meseleler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Genellikle ihtilaflar dört nokta etrafında toplanmıştır.
1— Ayni zamanda iki Halife caiz midir? Yoksa Halifenin tek olması mı gerekir? meselesi.
2— Halifenin, Kureyş kabilesinden olması meselesi.
3— Halifenin hiçbir zaman günah işlememiş olması veya günahkâr olabilmesi meselesi.
4— Halifenin, Kureyş kabilesinin sadece belirli bir kolundan olması veya Kureyşin diğer kollarından da olabilmesi meselesi.
Haricilik:
Haricilerin ortaya çıkışı bir başka İslam dini siyasi mezhebi olan Şia'nın ortaya çıkışıyla aynı zamana rastlar. Dördüncü halife Ali döneminde ortaya çıkan kargaşa sırasında Hariciler ve Şia aynı tarafta, yani Ali'nin tarafında, yer almışlardır. Yine de Şia mezhebinin düşünsel temeli Haricilerden eskiye dayanmaktadır.
Hariciler Ali ile Muaviye arasında geçen Sıffin Savaşında ortaya çıkmışlardır. Muaviye savaşı kaybedeceğini anlayıp hakeme gitmeyi önermiştir. Ali savaşmaya devam etmekten yana olsa da ordusundan bir grup hakeme gitmeyi uygun gördü. Bunun üzerine Ali de hakeme gitmeye karar verdi. Hakem olayı Ali'nin azli ve Muaviye'nin yerinde kalması ile sonuçlandıktan sonra, Ali'nin ordusundan onu hakeme gitmeye zorlayan grup Ali'ye hakeme gittiği için büyük bir günah ve suç işlediğini öne sürdüler. Bu nedenle de Ali'nin tövbe etmesini talep ettiler, zira Ali'nin hakeme giderek küfür işlediğini yani dinden çıktığını iddia ediyorlardı. Kendilerinin de hakeme gitme istekleri nedeniyle küfre girdiklerini fakat tövbe ederek tekrar dine girdiklerini, mümin olduklarını öne sürüyorlardı.
Hareket bazı Bedevi Arapların da katılımı ile güçlendi. Ali ile hakem konusu yüzünden araları iyice açıldı ve sonunda olay Nehrevan Savaşı'na vardı. Savaşı kaybeden Harıciler Ali'yi öldürmeye karar verdi. Ali Kufe'de Harıciler tarafından öldürüldü. Daha sonraki Emevi idaresi döneminde de katılımlarla güçlendiler, ve Emevi otoritesine karşı ciddi bir oluşum oldular. Siyasi ve tarihi önemlerinin yanı sıra, itikadi konularda dönemin diğer görüş ve ekollerinden ayrılıp, yeni fikirler ortaya atarak farklı bir itikadi kaideler ve görüşler toplamı da oluşturmuşlardır.
Başlıca Harici Gruplar
-Meymuniye - İtikadi sebepler yüzün bu grup çoğunlukla İslam dini dairesi dışında ele alınır
Şiilik:
"Şia" terimi "takipçiler" veya "izdeşler" anlamına gelen Arapça شيعة kelimesinden gelmektedir. Tarihteki kullanım "Şiat-ı Ali" yani "Ali'nin takipçileri" anlamına gelen شيعة علي ifadesinin kısaltılmış formudur. Sünni ve Şii kaynaklar terimin Hz.Muhammed'in (sav) vefatını takip eden yıllarda kullanılmaya başlandığı konusunda hemfikirdirler.
Şiilik akımı değişik fikirler barındırmaktadır. Şiilerin ortak noktası, Hz. Muhammed'in vefatından sonra, halifeliğin (İmamet) sırf onun soyundan (Ali ile başlamak üzere) gelen insanlara ait olduğunu kabul etmektir.
Şiiler arasında, İmamet hakkında farklı görüşler vardır, ve bu yüzden Şiilik genel olarak üç kategoriye sınıflandırılıyor:
1. Beşçiler veya Zeydiler
2. Yediciler veya İsmaililer
3. Onikiciler veya İsnaaşeriyyeciler
Caferi Şiiliğin öğretisi
-İmanın Şartları (Usūl al-Dīn)
-Tevhid (Birlik): Allah´ın Bir oluşu
-Adalet : Allah´ın adil oluşu
-Nübüvvet (Peygamberlik): Allah´ın tüm insanlığa dini öğretmek için mükemmel ve yanılmaz peygamberler atadığı.
-İmamet (Liderlik): Allah´ın insanlığa rehberlik edecek belirli liderler atadığı
-Mead (Kıyamet, Hüküm Günü): Allah´ın kıyamet günü insanları dirilteceği
Şii Mezhep Ve Tarikatları
-Caferilik (Onikicidir): 12 İmam'a Muhammed'in hak vasi ve halifeleri ve Allah'ın masum evliya ve hüccetleri olarak inanan Şia'nın esas ve yaygın olan ana koludur yani özüdür.
-Keysanilik: Ali'nin oğullarından Muhammed bin Hanifiyye'yi kabul eden kol.
-Zeydilik (Beşcidir): 5. İmam olarak Zeyd bin Ali'yi kabul eden kol.
-İsmaililik (Yedicidir): 7. İmam olarak İsmail'i kabul eden kol.
-Karmatilik (Yedicidir): Fatımiler halifelerinin İmamlığını kabul etmeyen kol.
-Dürzilik (Kısmen Yedicidir): Fatımiler 5. halifesi Hâkim'i Allah olarak kabul eden kol.
-Nizarilik (Yedicidir): Fatımiler 8. halifesi Mustansir'in oğullarından Nizar'ı kabul eden kol.
-Mustalilik (Yedicidir): Fatımiler 8. halifesi Mustansir'in oğullarından Mustali'yi kabul eden kol.
-Nusayrilik (Onikicidir): Ali'ye uluhiyet isnad eden gulat fırkası
Mu'tezile:
Mu'tezile (Arapça: المعتزلة), İslam dinindeki bir itikâdî mezhep. Mu'tezile kelimesi (i'tezele sözcüğünden türeyerek) ayrılanlar mânâsına gelir. Mutezile mezhebinden olan kişiye mutezili denir. Mu'tezile mezhebi ise kendini ehlü'l-adl ve'ttevhîd ("adalet ve tevhid ehli") olarak adlandırır.
Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslâm dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; İslâm dininin çoğunluğunu oluşturan mezhepler, ehl-i sünnet, Mu'tezile'yi İslam dışı saymamaktadır.
Nass (ayet veya hadis) ile akılın çeliştiği noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek şekilde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mu'tezile mezhebini akla verdiği önem ve metodları bakımından, çeşitli hususlarda rasyonalist olarak tanımlanabilir.
Mutezile Mezhebinin İman Görüşü
Mutezile'ye göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar, ve amelden oluşur. Buna göre Mutezile inancında kişinin mümin yani "inanan" sayılabilmesi için kalbi ile İslâm'a inanması, dili ile bunu beyan etmesi ve hareketleriyle yani amel ile bunu göstermesi gerekir. Aynı iman görüşüne sahip diğer itikad mezhepleri Hariciyye ve Zeydiyye'dir. Ayrıca ünlü fıkıh alimleri İmam Mâlik, İmam Şâfiî ve İmam Hanbel de aynı iman görüşüne sahipti.
Mutezile Mezhebinin Esasları
1. Tevhid (Ru'yetullah farkıyla)
2. Adalet: Bu görüş adalet esasından şu şekilde temel alır: kişilerin hür olmaması ve yaptıkları her fiilin yaratıcı ve yaptırıcısının Allah olması durumunda kişinin hür olarak yapmadığı hareketlerden ötürü cezalandırılması zulüm yani adaletsizliktir. İslam inancına göre ise Allah'ın adaletsiz davranması mümkün değildir. Bu nedenle kişi fiilerinin tek yaratıcı ve yaptırıcısı olmalı, fiileri konusunda tamamen hür olmalıdır.
3. Söz ve Tehdit (Va'd ve Va'id (el-Va'd ve el-Va'id)
Mürcie mezhebi iman etmeyen (kafir) kişinin yaptığı iyilikler fayda vermediği gibi, iman eden kişinin (mümin)yaptığı günahlar da kendisine zarar vermeyeceğini öne sürmüştür. Va'd ve Vaid prensibine göre ise iyilik yapan iyiliğine karşı mükafatlandırılacak, kötülük yapansa kötülüğüne karşılık cezalandırılacaktır. Mutezile mezhebinin bu esasına göre eğer Mürcie mezhebinin "iman edenin günahları zarar vermez" iddiası doğru olsaydı, Allah'ın vaîd'i yani tehdit etmesi - korkutması gereksiz ve manasız olurdu. Oysa tevhid inancına göre bu mümkün değildir. Bu esas ile Mutezile mezhebi Mürcie'yi tam anlamıyla reddeder. Ayrıca Mutezile mezhebi yine bu esas ile büyük günah işleyen müminin tövbe etmezse affedilemeyeceğini öne sürmüştür.
4. "El Menzile beyne'l-menzileteyn"
Bu esas Mutezile mezhebinin "büyük günah işleyen müminin konumu" hakkındaki görüşüyle ilgilidir. Mutezile mezhebine göre büyük günah işleyen bir mümin (iman etmiş kişi) artık ne mümindir ne de kafir, o fasıktır. Mutezile inancına göre büyük günah işleyen mümin fasık olur ve fasık kişi işlediği büyük günahtan ötürü tövbe etmezse cehennemde azap çeker. Eğer tövbe ederse yeniden mümin olur. Onlara göre fasık mümin ile kafir arasında bir konumdadır, bu esasın adı olan "iki konum arasındaki bir konum" da buradan gelmektedir.
5. Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker
"Emr-i bi'l ma'rûf" yani iyiliği emretmek ve "nehy-i anil münker" yani kötülükten sakındırmak . Mutezile mezhebinin bu esasına göre kişi itikadi ve ameli konularda insanlara iyiliğe çağırmalı, iyili yaymalı, kötülüğe karşı ise sakındırmalı, uyarmalıdır. Bu esastan yola çıkarak Mutezile mezhebi mensupları uzun yıllar boyunca birçok farklı görüşten, mezhepten ve inançtan insanla tartışmış, hatta zaman zaman tartışmalara şiddet ve kavga da karışmıştır.
Maturidilik:
İman
Matüridîye göre iman; "kalp ile tasdik dil ile ikrar" (açıkça söyleme) dır. Diliyle ikrar ettiği hâlde kalbiyle tasdik etmeyen kimse mümin değildir.
İman-amel İlişkisi
İmam Şafiî 'nin aksine Matüridî iman ile ameli birbirinden ayırır. Amelin imandan bir parça olması ve imanın artıp eksilmesi konusunda Matüridî, görüşlerini benimsediği Ebu Hanife 'ye uyar. Ebu Hanife ve Matüridî'ye göre iman ve amel ayrı şeylerdir.
Ru'yetullah
Matüridî Ahiret'de Allah'ın görülebilirliğini, yani ru'yetullahı, savunmaktadır.
Bilgi, Akıl ve İrade Hürriyeti
Bilgi edinme yollarını Matüridî duyular, haberler (nakiller) ve akıl olarak belirler. O'na göre bilgi vehbî (kendiliğinden, doğuştan) olmaz; kesbî (sonradan kazanılan) dir. Doğru akıl yürütmeyle ortaya çıkan bilgi bir âdet-i ilâhiye 'dir. Allah insana akletme, aklını kullanma yeteneğini, diğer varlıklara bir üstünlük özelliği, temyiz gücü olarak bahşetmiştir. Yani insan eşref-i mahlûkat tır.
Eş'arilik:
Ebu Hasan Eş'ari'nin (ölüm: MS 935) kurduğu bu okul, aklın hiçbir zaman gerçeğe ulaşamayacağını, kulların ancak kayıtsız şartsız inanmakla mutlu olabileceklerini ileri sürer. Doğal olaylar, nedenleri bilinmeyen ve belki de asla bilinemeyecek olan salt bir Tanrısal ilkenin ürünüdürler ve bu ilkece yönetilirler. Bu anlayışa göre akıl, pek güçsüz bir veridir. Kaldı ki aklın bugün bilemediğini yarın da bilemeyeceği söylenemez. İnsan, bugün ulaşamadı diye belki de yarın ulaşabileceği gerçekler üstünde inancını yitirmemelidir. Bununla birlikte Eş'ariyye, özellikle de Selefîyye gibi akımlar ele alındığında daha orta yoldadır ve akla da hüküm verirken yer verir.