Batman’da “Hasan El-Benna” Semineri
Özgür-Der Batman şubesi tarafından haftalık düzenlenen seminerde, bu hafta konuşmacı olarak Aydın MUTLU vardı.
Aydın MUTLU, “Şubat Ayı, Şehadet Ayı” olması nedeniyle katılımcılara “Şehit Hasan El Benna Ve Mücadelesi’’ adlı bir seminer yaptı. Programa Ekin Yayınlarının basmış olduğu İslami Mücadelede Öncü Şahsiyetler adlı kitabı tanıtarak başladı.
Hasan El Benna’nın Hayatı
18. yüzyıldan itibaren Avrupa kültürel, teknik ve askeri alanda ilerlemeye başlayınca gelişen sanayisine hammadde bulma sorununun çözümünü zengin kaynaklara sahip öteki dünyayı sömürgeleştirmekte buldu.
İslam dünyası ise içsel dinamizmini çoktandır kaybetmiş, insanlara adaleti götürmeyi akidenin pratik yansıması olarak gören ruhu kaybetmişti. Yaşantıları önceki kültürleriyle İslam'ın tuhaf bir karmasıydı.
18.yy islam toplumunun sömürüldüğü bir dönem olduğunu belirtirken bu dönemde 2 akımın oluştuğunu dile getirdi.
- Modernist Akım
- Islahatçı Akım
Modernist Akım, toplumun bilgi düzeyini zedelemeye yönelik oluşan akım.
Islahatçı Akım, toplumu bilinçlendirmeye yönelik oluşan akımdır. Bu akımı savunanlardan biri de Hasan El-Benna idi.
Hasan el-Benna 1906 yılında Nil deltasında bulunan Mahmudiye kasabasında doğdu. Babası çocuklara Kur'an öğretip camide imamlık ve müezzinlik yapan, geçimini ise saat tamirciliği ile temin eden biriydi. El-Benna ilk ve ortaokulu kendi kasabasında bitirdi. Orta üçüncü sınıftayken Ahlak ve Edeb Cemiyeti adında, içtüzüğünde küfredenden ve kavga edenden para toplamanın yer aldığı, dini emirlere sımsıkı sarılmayı şiar edinen okul içi bir cemiyet kurulmuş, başkanı da Hasan el-Benna olmuştu. Daha sonra bir grup arkadaşıyla Haramların İşlenmesini Önleme Cemiyeti adında bir örgüt kurdular. İşlevi, İslam'a aykırı davrananları mektupla uyarmak şeklindeydi. Ortaokullar kaldırılınca öğretmen yetiştiren ilköğretim okuluna kaydoldu. Bu sıralarda Hassafiye tarikatına girdi, zikirlerine devam etti. Daha sonraları tasavvufu değerlendirirken çıkışını olumlu bulduğunu, fakat sonra bünyesine İslam'a aykırı unsurların girdiğini ifade edecektir.
Öğretmen okulu yılları ibadet ve tasavvufa daldığı yıllardı. 1919'da İngiliz sömürüsü ve işbirlikçilerine karşı yapılan gösteri ve boykotlara katılıyordu. Öğretmen okulunu bitirdikten sonra yüksek öğrenim için Kahire'de bulunan Daru'l-Ulum'a kaydoldu.
Daru'l-Ulum'un son sınıfında hocası şöyle bir kompozisyon konusu vermişti: Öğreniminizi tamamladıktan sonraki en büyük arzunuzu yazarak bunu gerçekleştirmek için kullanacağınız araçlar hakkında açıklamalar yapınız.
El-Benna yazdığı kompozisyonda faydası sadece sahibine olan bir arzusu olmadığını Allah'ın rızasını kazanmak için toplumun da fayda sağlayacağı emelleri olduğunu, insanları ve toplumu ıslah etmek için çaba harcayacağını yazmıştır. Bunun için iki yol bulunduğunu, birisinin iyi veya kötü olsun yaratılmışların hiç bir sorunuyla ilgilenmeyen tasavvuf yolu, diğerinin ise eğitim, öğretim ve irşad yolu olduğunu belirtiyor, Kur'an'ın bu yolu teşvik ettiğini "Belki sakınırlar diye kendilerine döndükleri zaman kavimlerini inzar etmeleri için (dinde fakih olsunlar)." (Tevbe, 123) ayetini ifade ederek bu yolu kullanacağını yazıyordu. Gerçekten de düşündüğünü yapmış ve bunu pratik olarak İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler)'de göstermiştir.
Haziran 1927'de Darul-Ulum'dan mezun olup İsmailiyye'ye öğretmen olarak atandı. İsmailiyye Süveyş Kanalı'na oldukça yakın olduğundan batısında İngiliz askeri birlikleri yer alıyor, doğusunda ise Süveyş Kanalı Ortaklığı idaresi bulunuyordu. Sömürgecilerin buradaki varlığı yerli halkı ister istemez etkilemiş batı tarzı yaşam şekilleri yavaş yavaş girmeye başlamıştı. Birçok yerli, sömürgecilerin işyerlerinde çalışmaktaydı. Sömürünün varlığı açıkça hissediliyordu. Cadde isimleri bile sömürgecinin dilindendi. Birçok tarikat ve grup vardı. İslam hakkında konuşan kişiler grup taassubu yüzünden etkisiz kalıyordu.
El-Benna böyle bir ortamda grup çatışmalarından uzak olmak için davetine kahvelerden başlamak gerektiğini düşündü. Kahve müdavimleri İslam hakkında bilgileri olmayan kimselerdi. Davet için binlerce insanın davet ettiği 3 büyük kahve seçti ve her birinde düzenli olarak haftada ikişer gün konuşmalar yaptı. İlk önce garip karşılandıysa da sonra insanlar ilgi duymaya başladılar. Konuşmalarında Allah'ı ve ahiret gününü hatırlatıyor dinleyenleri kendine çekmeye çalışıyordu. Konuşma süresi en fazla 15 dakikaydı. Bu, halk arasında yavaş yavaş etki uyandırmaya başladı. Kahveye gelenlerin sayısı her gün artıyordu.
Mart 1928'de bir gün 6 kişi gelerek kendisini dinleyip etkilendiklerini, tekrar izzet ve şereflerini kazanmak, Allah rızası için dini uğruna çalışmak istediklerini belirtip sorumluluklarını üzerine almasını istediler. Bunun üzerine biatlaşarak Müslüman Kardeşler'i kurdular.
Müslüman Kardeşler'in, Kahire dahil çeşitli yerleşim bölgelerinde şubeleri açılmaya başlandı. El-Benna'nın Kahire'ye gelmesiyle Müslüman Kardeşler'in genel merkezi Ekim 1932'de Kahire'ye taşınmış oldu.
Kahire'de Müslüman Kardeşler'in çalışmalarını şöyle tasnif edebiliriz:
-Evlerde, camilerde konferans ve dersler.
-El-Benna'nın risalelerinin yayınlanması.
-İlk olarak haftalık Müslüman Kardeşler Dergisi (1933-1936), sonra da en-Nezir isimli bir derginin yayına başlaması.
-Çeşitli şubeler açmak.
-Sportif faaliyetlerde bulunan izci örgütleri kurmak.
-Öğrenci kolları oluşturmak.
-Yıllık kongreler.
Kardeşler, kadın kolu olan Müslüman Kız kardeşler adlı yan bir kola da sahipti. 26 Nisan 1933'te oluşturulan bu kol, kadınlar arasında çalışıyor, yaygın hurafelerle savaşıyordu.
1948 Aralık başında hükümet, sokak gösterileri düzenlemek ve bir çok siyasinin öldürülmesiyle ilgili olmak suçuyla İhvan'ı yasadışı ilan etti. Aralık 28'de de Başbakan en-Nukraşi öldürüldü. 12 Şubat 1949'da da el-Benna hükümet ajanları tarafından şehid edildi. Şehadeti sırasında, kurduğu örgüt yarım milyon aktif üye, yarım milyon da sempatizana sahipti.
Hasan El-Benna’nın Dini Düşüncesi
"Geçirdikleri siyasal dönemler, kendilerini etkileyen sosyal etkenler, batı uygarlığının etkisi, Avrupa'ya özenti ve materyalist düşünüşün bir sonucu olarak mensubu olduğum toplumun dinlerinin amaçlarından, kitaplarının hedeflerinden uzaklaştıklarına, artık bu doğru dinin -haksız ve bilgisizce- itham edildiği şeylerle katıp karıştırıldığına, parlak ve apaydınlık gerçeğinin örtüldüğüne, avamın bilgisizliğin karanlıklarında, gençlerin ise şaşkınlık ve kuşku vadilerinde kaybolduklarına, bununsa akideyi bozduğuna, imanın yerine inkarın yerleştiğine inanıyorum." diyen el-Benna, halkın dini düşüncesinin ıslahını gerekli görüyordu.
Kur'an ve sünnete dönüşü savunmuştur. Kur'an, yüce semadan Hz. Muhammed (s)'in kalbine muska yapılmak, kabirlerde, matemlerde okunmak, sözlerini ezberleyip hükümlerini terketmek için inmemiştir.
Kur'an-ı Kerim, Arap dili kaideleriyle zahmetsiz-külfetsiz anlaşılır diyen el-Benna, hadis konusunda metin tenkidi yerine senet tenkidini önceleyen usul kitaplarından farklı bir şey söylememiştir. Kur'an'ı bir rehber, öğretmen, arkadaş olarak algılamak gerektiğini söyleyen el-Benna, Hz. Ömer'in her şeyden önce Allah'ın kitabını, helal ve haramı anlasınlar diye sahabenin hadis rivayetini yasakladığını ifade eder.
Hurafe ve batıl inançlarla savaşmış, nazar boncuğu takmak, muskacılık, falcılık, müneccimlik, kahinlik, gaybı bildiğini iddia etmek vb. bütün bunların İslam'da olmadığını belirtmiştir.
El-Benna, 14-17 yaşları arasını tasavvufa daldığım yıllar diye anmıştı. Darul-Ulum yılları bazen, Şeyh ed-Decevi'nin evinde, bazen el-Mektebetü's-Selefiye'de bazen de el-Menar ile Reşid Rıza'nın yanında geçen bir karma idi. Daha sonra tasavvufu şöyle değerlendirmektedir: İslam ülkesinin sınırları genişleyip insanlar rahata kavuşunca lüks ve israf da aldı başını yürüdü. Bu dönemde salih, takva sahibi kişiler arasından bazı davetçiler çıkarak insanları lüksten kaçınmaya çağırıp, Ahiret gününü hatırlatmaya çalıştılar. Ruhları Allah'a itaat ve takva esası üzerine eğitmeye davet ettiler. Ancak tasavvuf hareketi bu sınırlar içinde kalmadı. İlk asırdan sonra zevk ve vecd duygularının tatmini, felsefe, mantık ve diğer geçmiş toplumların düşünce ve kültürleriyle karışma noktasına geldi. Böylece bu dine yabancı unsurlar girdi. Ancak el-Benna, eğitim ve yaşayış ile ilgili olarak tasavvuf kurallarını uygulamanın ruhları ve kalpleri büyük ölçüde etkileyebilecek güçte olduğuna inancı sebebiyle olsa gerek 5. Kongre'de Müslüman Kardeşler'in hakikatçı tasavvuf erbabı olduklarını, çünkü onların iffetliliği, temiz kalpliliği, lüzumsuz şeylerden yüz çevirmeyi, Allah için dostluğu hayrın esası saydıklarını belirtir. Ancak Kur'an'ın ayetleri içerisinde kolayca bulunabilecek bu emirlerin tasavvufa neden mal edildiği sorgulanması gereken bir konudur.
Hasan El-Benna'nın Siyasi Düşüncesi
El-Benna'nın siyasi düşüncesi 2 temelde odaklanır:
1- İslam vatanını her çeşit yabancı nüfuzdan kurtarıp tam hürriyetine kavuşturmak.
2- Hürriyetine kavuşmuş bu İslam ülkesinde İslam davasını insanlara tebliğ eden bir İslam devleti kurmak.
El-Benna İslam ülkeleri birliğini savunmuştur. Hilafet, İslam birliğinin sembolüdür. İslam'da birçok hükümler halife ile ilgilidir. Hilafetin ilgasından sonra müslümanların onu tekrar diriltmeye çalışmaları bir vecibedir. Hilafet aşamalı olarak gelecektir:
1- İslam milletleri arasında kültürel, sosyal, iktisadi işbirliği yapılmalı,
2- İslam Milletleri Birliği kurulmalıdır.
Sonuç
Sömürgeci Batı'nın medeniyet ve para götürme adına İslam topraklarını yağmaladıkları bir anda, İslam kendi içinden ıslahatçı düşünürler çıkarmıştır. Hasan el-Benna da bunlardan birisidir. Hasan el-Benna'yı diğerlerinden farklı kılan, onun düşüncelerini gerçekleştirmek için pratik bir hareket kurmadaki (İhvan-ı Müslimin-Müslüman Kardeşler) başarısıdır. Kurduğu teşkilat bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Müslüman Kardeşler'in bugünkü halinin ne kadar el-Benna'nın fikirleri ve zamanındaki yapısıyla örtüştüğü, olumlanabilirliği başka bir araştırma konusudur.
O, İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan kurtulmasının Kur'an ve Sünnet'e dönüşle mümkün olabileceğini söylemiş ve Kur'an'ın anlaşılırlığını ve önceliğini vurgulamıştır. Hadis hakkında metin tenkidi yerine sened tenkidini önemseyen el-Benna'nın bu düşüncesi kanaatimizce hatalıdır. İsnad zincirinin dışarıdan oluşturulabilir veya bu zincirdeki isimlerin insan oluşlarının getirebileceği unutma, yanılma, atlama gibi zaaflar ve nesiller arası sözlü naklin getirebileceği eksiklikler gözönünde bulundurulursa Kur'an merkezli metin tenkidinin daha önemli olduğu açıktır.
Bireyleri taklitten kurtulmak için araştırmaya sevkeder. İslam düşüncesinin ve hukukun donuklaşmasına sebep olan içtihad kapısının kapatılmasına karşı çıkmıştır.
Devrinde yaygın olan bidat ve hurafelerle savaşan el-Benna, keramet için dini esaslara uygunluk şartı arar, ancak bunun nasıl gerçekleşeceğini, dini esaslara uygun kerametin nasıl olabileceğini belirtmez. Tasavvufu çıkış itibariyle olumlarken, sonradan aldığı şeklin bir sapma olduğunu kabul eder.
O her şeyden önce halkın bilinçlendirilmesi gerektiğine inanır. Hayatı da bunun apaçık bir göstergesidir. Halkın bilinçlendirilmesinin önemini kavrayan el-Benna'nın mücadele metodu, başka çare kalmadığında şiddet kullanılmasına tecviz eder.
20. yüzyılın ilk yarısında İslam dünyasında Hasan el-Benna ile başlatılan faaliyetler İhvan hareketi, daha sonraki İslami hareketlerin Kur'ani doğruları sosyalleştirmek konusundaki gayretlerinde bir teşvik unsuru olmuş ve aynı zamanda bir muhasebe objesi olarak yanlışlardan arınma konusunda müslümanlar yaşanmış olan mücadele pratiğinden çıkarımlar yapma imkanı sağlamıştır.