Batman’da “AK Parti” Kitabı Konuşuldu
Batman Özgür Der haftalık seminerlerini bu hafta kitap kritiği ile sürdürdü.
Ali BULAÇ’ın “Göçün ve Kentin İktidarı & Milli Görüş'ten Muhafazakâr Demokrasi'ye Ak Parti” kitabının kritiğini Mehmet Şah Çınar yaptı.
Mehmet Şah Çınar’ın sunumu özetle şöyleydi.
Eserde AKP’nin muhasebesi yapılırken şu dört sorunun cevabı aranmaya çalışılmıştır.
1- Ak Parti toplumu, geleneksel iktidar merkezlerine karşı ne kadar özgürleştirebildi? “Bürokratik merkeze” karşı “toplumsal merkezi” özgürleştirebildi?
2- Sistemden dışlanan, milli gelirden hak ettiği payı alamayan, geniş kitlelerin maddi, sosyal ve moral hayatında ne kadar iyileşme yapabildi?
3- Bölgemiz yeniden şekillenirken/şekillendirilirken Ak Parti Türkiye’yi, İslam Dünyasını ve dünyayı hangi perspektiften algıladı?
4- İslamcı bir bakışla Ak Parti tecrübesi bir kazanç mı yoksa bir kayıp mı sağladı?
Bu sorular kitabında çerçevesini ortay koymaktadır.
Ak Parti adeta kanun kararıyla bir isim değişikliğine giderek muhafazakâr demokrasiyi önceledi. Geçmişine sünger çekerek, egemenlerin meşru görebileceği bir isim olan muhafazakârlığı isim olarak seçti. Kavram batı menşeli olduğundan üretmediğimiz malın ancak tüketicisi olabiliriz. Muhafazakârlık da çok değişik tanımlamaları içinde barındırdığı için, köklerin dokundukları fili tarife benzemektedir. Peki neden muhafazakarlık? 1-İç hukukun öngördüğü yasaklar Ak Partiyi geçmişini inkar ve yeni isim seçmeye itmiş olduğu gibi 2- küresel güçlerin Müslümanlara açtığı savaşta bunda etkili olmuş olabilir 3- ayrıca kolay iktidar olmayı sağladığı için İslamcılık yerine muhafazakarlık tercih edilmiştir.
Bu kimlik tanımlaması yanlıştı. Çünkü seçmen kitlesinin bizatihi kendisi muhafazakar değildi. Milli görüşten bu yana bu partilere oy veren seçmenlerin önemli bir kısmı muhafazakar değil, reformcu ve devrimci olanlardı. Muhafazakarlıktan içki içmemeyi , aileye bağlılığı , namazı anlıyorsak buna muhafazakarlık değil “mazbut hayat” denilebilir. Anadolu insanı genel olarak mazbut bir hayat yaşar. Halbuki Ak Parti seçmenleri genel anlamda liberal politikalar istiyor. Çünkü TÜSİAD gibi kuruluşlarla mücadele ve rekabet etmek istiyor Anadolu tüccarı. Ayrıca şehir varoşlarındaki yoksullar sosyal devlet istiyorlar ki, buda muhafazakarlık değildir.
Ak Parti bu kimlikle İslamcıların referans çerçevesini değiştirdi. Cemaleddini Afgani, Abduh, Akif, Necip Fazıl, Mevdudi, Seyyid Kutub, Ali Şeriati’nin yerini; Yahya Kemal, Peyami Safa, A. Hamdi, Ziya Gökalp aldı.
Artık İslamcılar dünyaya Müslüman aydınların değil, sağcı muhafazakarların perspektifinden bakar oldular. Muhafazakarlık merkeze yol almanın kolay bir yolu oldu. Bu durum ülkede “CHP+Ordu=İktidar” yerine “Ak Parti+Ordu=İktidar” formülünü tedavüle soktu.
Değişimi ele alırsak; değişim dört şekilde olur: 1- Devrimci tutum: En sert olanıdır, jakobendir. Ne demokrasi, sivil irade nede rıza söz konusudur. 2- Tutucuların tutumu: Var olanı mükemmel kabul eder, tüm yeniliklere karşıdır. 3- Muhafazakar tutum: Değişimi tedrici görür, çünkü; radikal değişim tehlikelidir ama değişim mutlaka olacaktır. Form korunarak değişimi savunur. İçerik değişmelidir. II. Mahmut ve Mustafa Kemal devrimci ve reformcuyken, II. Abdülhamit muhafazakardır. Turgut Özal ve Ak Parti de II. Abdülhamite benzemektedir. 4- İslama özgü tutum: İslamiyete özgü olan tutumdur. Değişimi ve muhafazakar siyaseti “sabiteler” üzerinden ele almak gerekir. Üç alanda sabiteler korunur. 1- Akide, tevhid, ahiret ve risalet… Bunlar muhafazakarların iddia ettiği gibi değişmez sabitelerdir. 2- Zarureti Diniye; İslamiyet’in açık hükümleridir. Muhafazkarlar bu hükümleri tarihsel olarak kabul eder. Bunlarda sabitedir. 3- Can, d,n, mal, akıl ve neslin korunması. Bu durumda muhafazakarların yaptığı gibi kısas kaldırılamaz. Ak Parti eşcinselleri hukuka dahil edebiliyor, 2004 te zinayı suç olmaktan çıkarıyor. Neslin korunmasına aykırı davranıyor.
Türkiye’de dindar muhafazakarlar değişime karşı ara bir yerde duruyorlar. Bunları tanımlamakta zor, iktidar yapısını sorgulamıyorlar, iktidarın kendi ellerinde olmamasından yakınıyorlar. Reel politikaya çok vurgu yaparlar. İşine geldiği gibi yapar. Örneğin Coca Cola ile Coca Turka örneği gibi… Coca Cola pazarı Cola Turka sayesinde dahada gelişmiş oldu. Dindar muhafazakarlar üretici değil tüketicidirler.. her şeyi İslamileştirip, yeşile boyuyorlar, sahte bir meşrutiyet sağlıyorlar.
Değişim bir gerçektir. Kuran açısından değişim üç terzda olur:
1- Tebdil (ikame etme)
2- Tahvil (dönüştürme, yer değiştirme)
3- Tağyir (iç dönüşüm)
Her değişim yüceltilemez. Değişimin nasıl olduğu çok önemli. Değişim illaki batıya benzemek, onların ilkelerine uymak değildir. Bu intibaktır. İlk değişim batı ilede başlamış değildir. Sabitenin batı olması yanılgıdır, değişimi batı ile sabitelemek sömürgeciliktir. Değişim dikey ve düşeydir. Dikey kemaldir, Düşey kötüdür. İdeal değişim yukarıdaki üç sabiteye bağlı olan değişimdir.
İslam dünyasının yeni bir değişim felsefesine/modeline ihtiyacı vardır. İçerden, ruhtan gelen bir talep doğrultusunda değişim olmalıdır. Bugüne kadar olan değişimler dışarıdan gelen değişim projeleridir. Bunu kendi cevheri olan İslam’dan kaçınılmazdır.
Ak Partiyi Doğuran Dünya
1- 28 Şubatın Erdoğan’a cezası. 2- Devletin büyük bir kriz yaşaması. 3- İstanbul Belediyesindeki muazzam başarısı. 4- Askeri vesayet Erdoğan’a iktidarın yolunu açan unsurlardır.
FP’den Ayrılma Süreci
Fazilet Partisinden ayrılma süreci partide “yenilikçi”, “gelenekçi” kavgası şiddetle devam ediyordu. Yenilikçilerin eleştirilerinde tamamen haksız olduğu söylenemez, ama amaç Milli Görüş siyasi çizgisini kırmaya çalışmaktı. Bu yüzden medyada yenilikçileri büyük bir hararetle destekliyordu. Çünkü medya ve arkasındaki güçler bu siyasi çizgiyi parçalamak istiyordu.
Egemen güçlere göre Refah Partisi iki suç işlemiştir. 1- ABD den habersiz ve izinsiz D-8’i kurması. 2- denk bütçe ve havuz sistemiyle ekonomiyi kontrol altına almasıydı. Bu tavırlar cezalandırılıyordu. Kapatılmaları ve 28 Şubat süreci aslında bu gerekçelere dayalıydı.
Siyaset Gemisinde Yeni Bir Gemi
AB için Ak Partinin anlamı: AB’yi ve özellikle her güçlendiğinde dünya sistemine kafa tutma alışkanlığı olan Almanya’yı durdurma rolünü en iyi oynayacak ülke Türkiye’dir. ABD bu yüzden ısrarla Türkiye’yi AB’ye istiyor. ABD, Almanya ve Fransa’yı Türkiye ve İngiltere eliyle dengelemek, kontrol etmek istediği için Türkiye’nin AB’ye girişi için adeta savaşıyordu. AB-ABD kavgasında enstrüman hükmünde kullanıldı/kullanılıyor.
Müslüman Demokrat Modelin Parametreleri
Ak Parti 3 Kasımda başarılı oldu. Kendisini İslami Parti olarak hiçbir zaman tanımlamadığı halde oy verenleri onu böyle algılamadı. Koruyucu bir kalkan olarak bu ifadeleri gördü. Seçmenin önemli bir kısmı İslami bir duruşa sahip olduğunu zımnen kabul eder.
ABD İslam dünyasında şimdiye kadar hep otoriter çevreleri, orduyu desteklemiştir. Halbuki demokratikleşmenin önünü açarak da çıkarlarını koruyabilirdi görüşü 2002’den sonra iyice şekillenmeye başladı. ABD bunu beklide ilk kez Türkiye’de deneyecekti.ABD de doktrin değişikliğine rağmen yine asıl güvendiği kurum ordu ve generallerdir.
Üçüncü Neslin Siyaseti
Türkiye’de batıdaki gibi sınıflaşmış toplum yoktur. Göçün etkisiyle kentlerde yaşayan ne kentli ne de köylü yeni bir nesil oluştu. Bu yeni kentli sınıf pragmatisttir. Partilere sadakati yoktur. Her an yer değiştirebilir. İşte Ak Parti Türkiye’ye özgü bu “yeni kent sınıfına” dayanıyordu. Bu sınıf 20. yy. da üç büyük göçle ortaya çıkmış ve ülkenin neredeyse yüzde 80’inine tekabül edecek hale gelmiştir.
Irak’ın İşgali Ve Ak Parti
1 Mart tezkeresinin geçmesini Erdoğan ve Gül bile istemişken meclis çok önmeli bir karara imza atmıştır. Tezkerenin reddi savaş planını bozdu, savaş maliyetini 100 milyar dolardan 1,5 trilyon dolara çıkardı. Türkiye bu kararla dünya nezdinde zirve yaptı. İçerdeki ABD muhipleri felaket senaryoları yazıp çizmeye başlamışlardı bile. Ancak tarih tam tersini ıspatladı.
Ak Partinin Handikapları
1- Ekonomi: Yoksu çevre için çok bir şey değişmeyip, daha ziyade zenginlere yeni zenginler katan oldukça kapitalist bir ekonomik döngü söz konusudur. Görece iyileşmelerin olduğu bir gerçek olmakla beraber, zengin –fakir uçurumunda ciddi bir değişme olmamıştır.
2- Özgürlükler: 2004’de kadar reformlar hızla devam etti, ancak bir çok konuda sadra şifa uygulamalara geçilemedi. Özellikle “din ve vicdan özgürlüğü” konusunda her hamleden sonra geri adım adım atma eğilimi temel bir karakte halini aldı. Bu konuda ne AB ne ABD ne de merkezi güçler samimi bir tutum sergilemediler. AKP’nin her hamlesi başta merkezi egemen güçlerce set bir tepki gördü. 2003-2005 aralığında yeni anayasa fırsatı da heba edildi.
3- ABD –Türkiye İlişkileri: Tarihin en iyi dönemlerinden birini yaşıyor. Bu Türkiye’nin egemenlerin dünya politikalarıyla örtüşen tutumuna bağlıdır. Türkiye ABD’nin reflekslerine göre hareket ettikçe büyük takdir topluyordu. ABD’nin onayını almayan bir iktidarın uzun sürmeyeceğini hemen herkes görüyordu. Ama bu durum İhsan Sabri Çağlayangil’in tespitiyle “ Büyük güçlerle işbirliği yapmak fille yatağa girmeye benzer” biçiminde görülmeliydi ancak Türkiye’de halk tarafından pek onaylanmaz. İmparatorluk mirasına sahip bir ülkede güdülme, kullanılma kabul edilemez. Aynı hisle Ak Parti kadrolarında da hakim hislerdir.
4- Din Siyaset İlişkisi: dine karşı tutumda, “ Milli görüş gömleğini çıkardık.” “Dine dayalı milliyetçilik kırmızı çizgimizdir.” “Paranın dini imanı olmaz.” “Biz siyasette kapıları dine kapattık.” İfadeleri bazen bıktırırcasına ifade etmeleri handikaptır. Kitle partisi olmak, iktidarda kalabilmek için bunu bu kadar ifade etmek İslam kelamı açısından da sorunludur.
Eleştirisiz İktidar
Ak Parti İktidarına Yönelttiğimiz Eleştiriler Dört Temele Dayanır:
a- Muhafazakar demokrasi denen siyasi kimlik; bu kimlik Müslümanların ellerindeki muhalefet gücü alan, sisteme entegre eden bir fonksiyona sahiptir. Bu tanımlama bir siyasi teori değil, muhafazakarlık büyük sermayenin ideolojisidir.
b- Ak Partinin yürüttüğü politikalar toplumun ana gövdesinin hayrına değildir. İMF, AB kılavuz olmuştur. Ekonomi politikaları büyük sermayenin ve 500 şirketin lehine işlemektedir. Büyük Ortadoğu Projesini de hükümetin sahiplenmesi de eleştiri unsurudur.
c- Yolsuzluklar.
d- Üst kademelerde Müslümanların hassasiyetlerini paylaşmayan, tekin olamayan iç-dış lobilerle irtibatlı bazı şahıslar parti içinde inanılmaz etkinliğe sahipler. Bu çürük elmalar ne hikmetse ayıklanmıyor. Bunlar önemli eleştiri konularıydı. Başbakanın Diyarbakır 2005 konuşmasını eleştiren Ahmet TAŞGETİREN, yolsuzluklara vurgu yapan Kenan ÇAMURCU’yu işlerinden etmek hangi ahlakla bağdaşır?
Devam Eden 28 Şubat
Egemen güçler iktidarda üç şey istediler. 1- İslamla her türlü göbek bağını kopardığını ilan et. 2- havuz sistemini telaffuz bile etme. 3- D-8’in ne saçma bir şey olduğunu teyit et. Ne istendiyse yapıldı, ancak halen 28 Şubat süreci devam ediyordu. Bu süreç siyasi hareket için bir handikaptı. 2002 de Türkiye’de 3 tane dolar milyarderi varken, Ak Parti ile bu sayı 21’e yükseldi.
Cumhur Başkanlığı Seçimleri
Bu konuda Ali Bulaç’a katılmak mümkün değil. “ Ben olsaydım Cumhurbaşkanı olarak Deniz Baykal’ı veya Sami Selçuk’u seçerdim.” Söylemiyle uzlaşı politikası bizzat güdüyor.
Lübnan’a Türk Askeri
Türk askerlerinin Lübnan’a gidişi bir hatadır. Çünkü İsrailin çıkarlarına hizmet ediyor. BOP kapsamında ilk hedefler Hizbullah, Suriye, İran’dır. Bunlardan sonra hedef Türkiye’dir.
Başörtüsü Sorunu
Ak Parti sorunu çözmek yerine derinleştiriyordu. Sorunu sadece yükseköğretimde çözmek isteyen, ilk ve orta öğretim ile çalışma hayatında soruna müdahale etmeyen garip bir çözüm getiriyordu. Üstelik bu tutum yasağa anayasal bir dayanak oluşturacak bir ucube çözüm getiriyordu.
Açılımlar
Alevi açılımında yöntemi doğru tayin eden AK Parti, bu konuda ciddi bir iyileşme yapmamışsa bile işin peşini bırakmamakla doğru tavır takınmıştır. Kürt açılımında Beşir ATALAY’ın tavır ve yöntemi “müzakereci siyasete” uygun ve isabetliydi. Ancak devamını getirmekte isabetsiz ve tutuk davranıldı. Ayrıca bu önemli sorununun İçişleri Bakanlığı ve Polis Akademisinde düzenlenmesi yanlıştı. Kürt açılımında hükümet 12 liberal aydınla meselenin çerçevesini çizdi. Ne Türk nede Kürt kökenden tek bir dindar aydını sürece dahil etmedi. Halbuki bu meselede en çok sözü olanların dindar aydınlar olacağı aşikardır.
Ak Parti ve İslamcılık
Ak Parti 2010 yılına gelindiğinde kimin lehine ve aleyhine sorunlar doğurduğunu sorgulamak gerekir. Her seçimde siyasal üstünlüğü yakalayan parti, giderek toplumsal desteğini yitiriyor.
- Ekonomide iyileşme halka yansımadı.
- Temel hal ve özgürlükler bağlamında ciddi iyileşmeler sağlanamadı.
- Kürt sorunu içinden çıkamaz bir hale geldi. Açılım yüze göze bulaştırıldı.
- Dış politikada dikkate eğer gelişmeler yaşandı. Ancak model ülke derken “İslam ve demokrasi, İslam ile laikliği bağdaştıran ülke” nedeniyle piyasaya çıkılıyorsa bu kendisi içinde Ortadoğu halkları içinde intihardan başka bir şey değildir.
- Zaruretler sonucu muhafazakar demokrat olan parti sonra iyiden iyi dinle arasına mesafe koymaya, dinle hayatın arsını açmaya başladılar. Bu İslam’a büyük zarar verdi.
Sunum karşılıklı soru ve cevaplarla son buldu.
M. Şirin ORUÇ/Haksöz Haber