Ümmet Coğrafyasına Karşı Sorumluluklarımız

Ümmet Coğrafyasına Karşı Sorumluluklarımız

​​​​​​​Özgür-Der Amasya Şubesi tarafından, Gazeteci Yazar Adem ÖZKÖSE'nin konuşmacı olarak katıldığı “Ümmet Coğrafyasına Karşı Sorumluluklarımız” konulu bir seminer düzenlendi.

Seminerin açılış konuşmasını Amasya Özgür-Der Temsilcisi Özgür Eryiğit yaptı. Eryiğit konuşmasında her yıl olduğu gibi bu yılda aylık seminerleri yapmaya devam ettiklerini; yaşadığımız süreç içerisinde Müslümanlar olarak üzerimize düşen çok ciddi sorumluluklar olduğunu; özellikle Türkiye'deki yaşanan gündemlerin Suriye'de yaşanılan sıkıntıların gündemden düşmesine neden olduğunu ancak kardeşliğimiz gereği 14 Ocak 2018 tarihinde Suriyeli kardeşlerimize temel ihtiyaç malzemelerinden oluşan yardım tırlarının gönderileceğini, 1 çuval un bedelinin 70 TL olduğunu, evlerimizde rahat bir yaşam içinde iken şu kış şartlarında zor şartlar altında yaşayan kardeşlerimize yapılacak yardım çalışmasına herkesin katkı sunmasını ve çevresine duyurmasını talep ettiklerini belirtti.

Ümmet Ciddi Bir Kriz Döneminden Geçiyor

Açılış konuşmasının ardından sözü alan Adem ÖZKÖSE, Hepimizin de şahit olduğu üzere Suriye, Filistin, Arakan, Myanmar, Doğu Türkisten, Irak, Afganistan, Mısır gibi bir çok Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda kan ve göz yaşı artarak devam ediyor. Son olarak Kudüs üzerinde oynanan oyunları görüyoruz. Maalesef yaşanan bu süreçlere yönelik çözüm üretemiyoruz. Protestolar yapıyoruz. Yardım kampanyaları düzenliyoruz fakat çözüm üretemiyoruz. Elbette protesto etmemiz, yardım kampanyaları düzenlememiz güzel şeyler ama yeterli değil. Batı bilgiyi üretirken biz bilgiyi tüketiyoruz. Bu anlamda yaşanan zulümlere yönelik çözümler üretecek çalışmalara ağırlık vermek zorundayız.

Ümmet coğrafyasında yaşanan zulümleri kan aktığı zaman gündemimize alıyoruz. Onun haricinde kardeşlerimizle ilgili genel bilgi sahibi olamıyoruz. Kudüs zaten işgal edilmişti. ABD' nin aldığı bir karar Kudüs'ü gündemimize getiriyor. Mısırda Rabia meydanında katliam yapılıyor, Mısır'ı gündemimize alıyoruz. Daha bunun gibi birçok örnekler verilebilir. Elbette güncel yaşanan olayları gündemimize alacağız, ancak bu coğrafyalardaki kardeşlerimizin genel durumu hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Bu bölgelerdeki İslami çalışmalarla ilgili bilgi birikimine sahip olmalıyız ki yaşanan süreçleri daha sağlıklı okuyabilelim.

Kriz Dönemleri Aynı Zamanda Bir İmkandır

Karanlığın en zirvede olduğu vakitte sabahın aydınlığı yakındır. Birçok hareket kriz dönemlerinin ardından yükselmeye başlamıştır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Mekke'de zulmün en şiddetlendiği zamanda Medine çıkış kapısı olmuştur. Türkiye'de Müslümanlar üzerinde baskıların artması aynı zamanda İslami hareketlerin dava bilincinin artmasına ve daha kaliteli çalışmalar yapmasına vesile oldu. Oysa şu an daha rahat bir ortamda yaşamamıza rağmen o eski ruhu yakalayamıyoruz. Bu anlamda bu kriz dönemini iyi değerlendirmemiz gerekir. Bu süreçte ümmeti nasıl daha iyi konuma getirebileceğimiz, neslimize ümmet şuurunu nasıl yerleştireceğimiz üzerinde düşünmeli ve buna yönelik çalışmalarımızı artırmalıyız.

80 ülkeyi gezdim, Batının realist, doğunun hayal dünyasında yaşadığını gördüm. Buna rağmen batının özne, ümmetin ise nesne olduğunu, Ümmet olarak Batıya karşı zayıflığımızdan dolayı gündemi sürekli batının belirlediğini, bizlerin ise bu gündemlere karşı sürekli reaksiyon gösterdiğimizi belirtmek isterim. Tıpkı Kudüs meselesinde, Arakan, Suriye ve diğer islam coğrafyasında yaşanan gelişmelerde olduğu gibi. 

Zayıflığımız sebeplerine gelince; Yaşadığımız bu süreçlerde hep batıyı suçluyoruz. Oysaki batıdan önce kendimizi iyi bir özeleştiriye tabi tutmalıyız. Kendi içimizde parçalara ayrılmışız. Kendimizi geliştirecek çalışmaları yapmıyoruz. Daha sonra suçu batıya atıyoruz. Bu mantık bizi kurtarmıyor kardeşler. Ümmet olarak halimizi sorgulamamız gerekir. İnşallah yaşanan bu kriz dönemleri bizleri özeleştiri yapmaya götürür ve ümmet olarak bizi birbirimize yaklaştıracak daha hayırlı çalışmalar yapmamıza vesile olur.

Ümmet olarak kendimizi özeleştiriye tabi tutacak olursak bunların en başında istişare mekanizmamızı sağlıklı çalıştırmıyoruz. Rabbimiz Müslümanların işlerinin istişare ile olması gerektiğini bildiriyor. Sahabe peygamber efendimizi sorguluyor, "Ya Rasulallah bu vahiy mi yoksa sizin görüşünüz mü?" diye. Bugün herhangi bir parti, vakıf ya da dernekte bu anlayışı ortaya koyabiliyor muyuz? Tek adam algısını yıkıp istişare kültürümüzü geliştirmemiz lazım. Aklını kullanmayan topluluklar kullanılmaya müsait toplumlardır.

Yaşadığımız Çağı Okuyacak Akla İhtiyacımız Var

Gezdiğim birçok ülkede Müslümanların hayatın asli meseleleri üzerinde kafa yormadığına şahit oldum. Pakistan'ın Lahor kentinde bir Müslüman grubun merkezine gittim. Bu gruba bağlı insanlar dünyanın dört bir tarafından buraya geliyorlar. Burası merkez olduğu için abdest alınacak çeşmeler bir hayli fazla. Her bir çeşmenin başına bir misvak konulmuş. Oranın imamı ile görüştüğümde dedim ki "ben saydım bu çeşme başında aynı misvağı yirmi kişi kullanıyor. Bu neyin nesi?" bana bunun peygamberin sünneti olduğunu söyledi. Dedim ki "bu sağlık açısından uygun mu?" evet değerli kardeşler maalesef daha sünneti doğru algılayamamışız. Ümmet olarak daha bunun gibi birçok konu ile meşgul olurken batı bilgiyi üretiyor. Biz ise batının ürettiği bilgiyi tüketiyoruz. Bu çağı doğru okuyacak, vahyi ve sünneti bu çağa aktaracak akla ihtiyacımız var.

Ümmet Olarak Emin Olma Vasfını Kaybetmememiz Gerekir

Peygamber olmadan önce "Muhammed-ül Emin" vasfı ile anılan bir peygamberin ümmetiyiz. Eğer bu vasfımızı kaybedersek Allah bizden İslam nimetini alır. Maalesef Müslümanlar emin olma vasfı ile ilgili imtihanda başarılı bir sonuç vermiyorlar. Geçmişte bu emin olma özelliklerinden dolayı birçok toplumun islama girmesine sebep olan Müslümanlar, bugün emin olma vasfını doğru dürüst taşımadıklarından birçok toplumun islama bakışlarını olumsuz etkiliyorlar. İslamın kurtuluş reçetesinin dünyaya yayılması bizim emin olma vasfımızı korumamızdan geçiyor. Bu konuya çok dikkat etmemiz gerekir.

Tevhidin  Sosyalleşmesi Adaletle Olur

Tevhid hayatımızın temelidir. Hayatın tüm alanında sadece Allah'ın belirleyici olduğunu ifade eden tevhid anlayışının sosyalleşmesi ancak adaletle olur. Bir toplumda adalet yoksa o toplumda tevhitten söz edilemez. Rabbimiz bizleri adil olmaya davet ediyor. Adaletli olmayınca merhametsiz bir toplum haline geldik. Bir topluma olan kinimiz bizi adaletten alıkoymamalı. Mesela geçenlerde FETÖ'den dolayı yurtdışına kaçamaya çalışırken üç çocuk da boğuldu. Bu durum medyada haber bile olmadı. Toplumdaki insanlar "iyi olmuş, gebersin vatan hainleri" tepkileri veriyor. Kardeşler bu nasıl adalet anlayışı, nasıl merhamet? Merhamet duygularımızı yitirmememiz lazım.Müslümanlar birçok beldeyi savaşla değil merhametle fethettiler.

İlişkilerimizi Siyasal Süreçler Değil İlkelerimiz Belirlemeli

Rabbimiz bizleri dengeli ümmet kılmış. İslam bizleri denge üzerine hareket etmemizi istiyor. İslam nedir dense bu din dengedir derim. Bir kısım Müslümanlara bakıyorsunuz kendini tamamen dünyadan dışlayıp kabuğuna çekilmiş; bir kısmına bakıyorsunuz tamamen dünyaya dalmış. Burada dengeli olmak durumundayız. Dünya ahret dengesini sağlıklı kurmalıyız.

Bizler Siyasal süreçlere göre ilişki biçimi geliştiremeyiz. Bizler ilkelerimize göre ilişki geliştirmeliyiz. Maalesef sivil insiyatif toplumda zayıfladı. Siyaset toplumun % 51' ine talip olabilir ama biz % 100'üne talibiz. Ak Parti'nin, Cumhurbaşkanının söylemleri önemli fakat yapılan hatalara göz yummamalıyız. Sivil İslami yapılar siyasal aktörlerin hatalarını gördüklerinde çözüme dönük yapıcı bir dilleuyarmalı.  Kısaca sivil islami yapılar özgün bir kimlikle insiyatif alan yeri geldiğinde eleştiren ve çözüm üreten yapılar olmalı.

Ümmet Olarak Ağlama Modundan Düşünme Moduna Geçmeliyiz

Tabiki yaşadığımız bu kriz dönemine çözüm olacak bir reçetem yok. Ama artık ümmet olarak ağlama modundan düşünme moduna geçmeliyiz. Yardım yapmak, protestolar yapmak güzel ama insan, lider yetiştirmek lazım. İnsan yetiştirmek zor ama bunun için gayret göstermeliyiz. İslam ümmeti lider yetiştiremiyor.

İnsanın yaşadığı coğrafya kaderdir ve karakterlerimiz üzerinde etkilidir. Şu an tüm İslam coğrafyaları umudunu Türkiye'ye bağlamış. Bu açıdan toplum olarak Müslümanların umuduyuz. Bu durum sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Rabbim inşallah ümmet olarak bizleri ayak kalkacak işler yapma konusunda gayretimizi artıralım.

Seminer dernek salonunda verilen çay ikramı eşliğinde soru cevap şeklinde sona erdi.

dsc_0090-002.jpg

dsc_0085.jpg

Haber: Fatih Akgül

Foto: Hüseyin Benli

 

Önceki ve Sonraki Haberler