“İslam Düşüncesinde Tarih, Bilinç ve Ahlak"

“İslam Düşüncesinde Tarih, Bilinç ve Ahlak"

Özgür-Der Amasya şubesinde “İslam Düşüncesinde Tarih, Bilinç ve Ahlak” konulu program gerçekleştirildi.

Özgür-Der Amasya şubesinin 25 Şubat 2012 günü akşamında düzenlenen programın konuşmacı Prof.Dr. Mehmet Evkuran’dı. İslam Düşüncesinde Tarih, Bilinç ve Ahlak konulu konuşmada önce tarih kavramının önemi üzerinde duruldu ve tarihin dinî bilinç ile olan ilişkisi ele alındı. Konuşmada şu görüşlere yer verildi.

Tarih insanı tanımak için vazgeçilmez alanlardan biridir. Zira insanı tanımak onun geçmişte neler yaptığını kavramaktan geçer. Ancak tarih araştırmaları her zaman problemli olmuştur. Bunun iki nedeni vardır. İlk olarak tarihin nesnesi karşımızda değildir. Geçmiş tam olarak kendisine ulaşmayacağımız bir alandır ve bu nedenle belirsizliklerle doludur. Tarihin bilim değil bir sanat olduğunu ileri sürenler tarihin konusundaki bu belirsizliğe atıfta bulunurlar. İkinci olarak da tarih inanç ve ideolojilerin kendilerine dayanak buldukları zengin bir meşrulaştırma kaynağıdır. Tarihin ideolojik ve yanlı okumalara bu kadar açık olması, bu alandaki çalışmaların da rahat ve objektif bir gözle yapılamayışının en büyük nedenidir.

Başta Kur’an olmak üzere vahiyler tarihten söz ederler. Kur’an’ın ¾’ü kıssalardan oluşur. Bunun anlamı üzerinde düşünmek gerekir. Kıssalar geçmişte yaşamış topluluklar ve onlara gönderilen peygamberlere dair anlatılardır. Kur’an mesajının insan için yeni bir şey olmadığı tarih boyunca bu mesajın insanlara sunulduğu vurgulanmış oluyor. Kıssalarda Allah’ın iman edenlerden ve iyi işler yapanlardan övgüyle söz etmesi Allah’ın hangi ahlakî ve pratik açıdan hangi tarafta yer aldığını göstermesi bakımında önemlidir. Ayrıca kıssalar mesajı insanîleştirmenin ve yumuşatmanın eşsiz bir yoludur. Vahiy dili bu açıdan felsefî dilden ayrılır. Neyi iyi ve kötü olduğu anlatılmakla kalmaz, bu ahlakî ve dinî değerler pratik yaşam içinden verilir. Böylece vahye muhatap olan okuyucu kendi hayatıyla anlatılanlar arasında bir bağ ve özdeşlik kurar.

Din ve tarih ilişkisinde öne çıkan pratik sorunların başında mezhepleşme geliyor. Her mezhep kendisini dinin yetkin ve yegâne temsilcisi sayıyor doğal olarak. Ancak daha geriye gittiğimizde mezheplerden değil dinden söz edilmelidir. O halde bu yapıların nasıl olup da Müslüman zihnini sahiplenir noktaya geldiklerinin soğukkanlı bir açıklamasının yapılması gerekiyor. Mezhepler günümüzde dinin kendisinden daha aktif birer sosyal ve teolojik gerçeklik olduğundan bu sorunun ötelenmesi yanılgılarında ebedîleşmesini sağlar. Bunun doğurduğu/doğuracağı toplumsal ve siyasal sıkıntıları saymaya bile gerek yoktur.

Herhangi bir mezhebi haklı ve mazur göstermeye çalışmaksızın İslam’ın ilk dönem olaylarının yeninden yazılması ve değerlendirilmesi zorunludur. Mezhepçilik fanatizmi İslam dünyasının en yumuşak karnıdır. Mezheplerin içinden konuşan bir dil belirli ölçüde kendi camilarına önemli bilgi ve ilkelerin aktarılmasında yararlı olabilir. Ancak paradigmaların içinde kalmada ısrarlı tutumların fanatizme varmamalarının bir garantisi bulunmamaktadır. O nedenle her kesimden sorumlu ve samimi düşünürlerin İslam’ın ortak değerlerine dikkat çeken bir üst dil geliştirmeleri gerekir.

Müslümanların duygu ve düşünce dünyalarını alt üst eden iç savaşların –ki bunlar sahabe arasında patlak vermiştir.- anlayışlarımız üzerinde oluşturduğu baskı ve gerilim bugün de canlı ve aktiftir. Bunların salt iyi niyet çağrılarıyla aşılacağı sanılmamalıdır. Aksine cesur bir yüzleşmeye ve sorgulamaya ihtiyaç vardır. İlk dönem olaylarının vicdanlardaki acılarını hafifletmek için ortaya atılan efsanevî fikirlerden başlanmalıdır. Cebr/kader doktrini, sahabe idealzasyonu ve İbni Sebe anlatıları tarihsel ve ilkesel yaklaşımlarla tartışılmalıdır. Bu durumda İslam’ın gerçek öğretisi ile bağlantı kurulabilir. Soru cevap bölümünden sonra program sona erdi.

mehmetevkuran2.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler